İslam dünyasında dini alana yönelik yenilenme projeleriyle özdeşleşen ve modern islam düşüncesinin vizyonunu meydana getiren ulema ekseriyetle tecdid düşüncelerini fıkıh, kelam ve tasavvuf üzerinden değil Kuran tefsiriyle somutlaştırmışlardır. Bu çalışma 19 ve 20. yüzyılda İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde sürdürülen yoğun tefsir(tecdid) faaliyetlerinden birer örnek içermektedir. Söz konusu kimselere, Hindistandan Sir Seyyid Ahmed Han, Mısırdan Muhammed Abduh, Muhammed Hamdi Yazır ve Pakistandan Emin
Hz. Muhammed, ?İlim mü'minin halîlidir' der. Halîl, hakîkî dost demek. İlim mü'minin halîlidir, yâni onun sırdaşı, çok yakın
dostudur. Rahmetli Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre Beyefendi'nin (1935-2008) işte bu dostu ve sırdaşıyla; evvelâ yetiştirmiş
olduğu çok değerli hayrülhâlefleri aracılığıyla sonra da yazmış olduğu birbirinden değerli onlarca kitabı yâni onun ışığını
tutan kandiller aracılığıyla tanışma şerefine nâil olduk. Atomda gizli olan evrenin ilmini bilen; teorik fizik, felsefe, matematik,
astronomi
İslam'ın ahlak bakımından gayesi, ahlak problemlerine dair sıradan bir nazariye ortaya koymak ve meraklı zihinleri tahmin etmek için kuru tartışmalara girişmek, kısaca, gerçek hayattan kopuk bir ahlak felsefesi yapmak değildir. İslam alemi bakımdan insanların ahlak alanındaki ihtiyaçlarına cevap vermek; zaman içinde onları bu alandaki kusurlarını şuuruna vardırmak ve bu kusurları gidermelerine imkan hazırlamak, kısaca, ahlaki prensiplerinin en iyi ve en güvenilir şekilde hayata initalini sağlamak ister.
İslam Akaidi İslam dininde kesinlikle inanılan hususlar manasına gelir ki, bunlara İman Esasları da denir. Buna göre iman esaslarını ihtiva eden ilme de Akaid İlmi denir.
Akaid İlmi; Allah ın varlığından, sıfatlarından, fiillerinden bahseden bir ilimdir.
Akaid ilminin gayesi, taklitten kurtulmak ve tahkiki iman derecesine ulaşmaktır.
Yüce Allah buyuruyor:
«Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp gide
İslâm ve demokrasi konusu yaklaşık yüz elli yıldır İslâm dünyasının Batı karşısında geri kalmasına yol açan gelişmeler üzerine kafa yoran İslâmcı düşünürlerin gündeminin mühim bir boyutu. Meşrutiyet devri İslâmcılarının ele aldığı meseleler arasında meşveret/şûranın bulunması da esasında bununla bağlantılıdır. 1960 sonrasında ise demokrasi, İslâm'a zıt kabul edilmiş Allah'ın hâkimiyetimi halka veren bir yönetim şeklinde tanımlanmıştır. Ancak demokrasiye karşı olan bu yaklaşım, 28 Şubat darbesi sonrasında ve
Çağdaş şarkiyatçıların ünlülerinden olan Henri Laoust'un yazdıkları uzun ve yorucu araştırmaların ürünleridir. Müellifin İslâm'da Ayrılıkçı Görüşler kitabı İslâm'ı öncelikle bir din görmekte; medeniyetini ise Müslüman iman ve amelinin çeşitli alanlara yansıması saymaktadır. Laoust'a göre değişik İslâmî akımların, toplulukların ve kurumların varlığı tevhit eksenli bu medeniyetin farklı yansımalarıdır.
Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, İslâm, çok erken bir dönemden itibaren, pek çok fırkaya ve mezhebe a
Günümüzde İslam alemindeki tartışmalardan hareketle farklı bir düşünme biçiminin geliştirilmesine nasıl katkıda bulunabilecegini araştırmanın önemiş yadsınamaz. Bu baglamda elinizdeki kitap, Hasan Hanefi, Abdulvehab Messiri, Muhammed Abid Cabiri ve Raşid Gannuşi'nin yaklaşımlarından kesitler sunuyor.
Çağdaş İslam Düşüncesinin Sorunları'ndaki yazarlardan her birinin fikri yönelimi, sorunların tespiti ve sorunlara çözüm üretme şekli birbirinden oldukça farklı. Elbet bütünüyle birbirine zıt şeyler ifade etmiy
Seyyid Kutub ve Yoldaki İşaretler için pek çok şey söylenebilir. Her şeyden evvel Yoldaki İşaretler, Kutub'u tanımak için tek başına yeterli bir kaynaktır. Genellikle kabul edildiği üzere de, Kutub'un en önemli eseridir. Ayrıca okuyucu, sadece bu kitabını okumakla, müellifin düşünce yapısı hakkında genel-geçer bir değerlendirme yapabilecek malumata da sahip
olabilir. Eser, sadece, bu yönüyle değil, çağdaş İslâm düşüncesine hatırı sayılır katkısı olması açısından da önemlidir.
Yoldaki İşaretler'in dikkate de
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslâmcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüz yüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.
II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandı ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Tü
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslamcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüzyüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandi ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçülük-
Muhafazakârlar, kendilerini daha çok kültürel-etik bir alanda tanımlasalar bile. muhafazakârlık iki yüze sahip bir ideoloji olarak tarihselleşmiştir. Tarihsel koşullara göre gizlice geçiştirilen ya da kimi zaman cüretkâr bir biçimde açığa vurulan sosyo-ekonomik bir yüzü daima varolmuştur. Bu yönüyle modern kapitalist uygarlıkla kategorik açıdan çelişkili olmak bir yana dursun, kapitalist dünya sisteminin bir destekçisi olagelmiştir. Bu refakat işlevi, muhafazakârlığı evrensel-ontolojik bir tutum ya da mizaç
Günümüzde İslâm tarihi, coğrafyası ve kültürüne göre farklılıklar taşıyan iktisadî fikirlerin, olayların ve kurumların İslâm iktisadı tabiri altında toplanması mümkündür.İslâm iktisadının nihaî hedefinin insanın maddî eğilimlerine teslim olmamasını sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. İktisat çerçevesinde kalan hedefler olarak israfın bertaraf edilmesi, adil gelir bölüşümü (servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması), iktisadî ve teknolojik bağımsızlığın sağlanması zikredilebilir.Önemli hedeflerden bir diğeri de
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslâmcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüz yüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.
II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi.
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandı ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçü
Dinî, siyasî ve kültürel bir hareket olarak İslamcılık batılılaşma ve modernleşme vakıasıyla yüzyüze gelen İslâm dünyasının değişik coğrafyalarında birbirine benzer kalıplarla ortaya çıktı.II. Abdülhamid döneminde İttihad-ı İslâm adı altında siyasî bir kalkınma ve kurtuluş ideolojisi olarak benimsendi ve tahkim edildi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra etkili bir fikir hareketi özelliğini kazandi ve din, siyaset, kültür alanlarının hemen hepsinde gözardı edilemeyecek ürünler verdi. Batılılaşma ve Türkçülük-
Bu bir uyarı, tavsiye ve öğüt kitabıdır.Amacı insanları Allaha itaat etmeye teşvik etmek, onları itaatsizlikten uzak tutmak ve Ona karşı samimi olmalarını sağlamaktır.
Arka Kapak Yazısı
Kitabı okuyun, göreceksiniz ki Mevdudinin söylevinde bir kez yer almış sıradan sözler bile olağan üstü ya da en azından bizim zamanımızda olağanüstü olmuş bir özellik kazanmaktadır. Çünkü o, Kuranda sadece sözlük ve kültürel anlamları olan sözlere duygu ve niyet katar. Böylece Kuranın buyruğu tarafından yeniden şekillenen
Ey Nefsim! Oruçluyken sadece miden değil, diğer azaların da oruç tutacak, oruç seni adam edecekti. Böyle bir oruç hiç aklına geldi mi?
Ya da oruçluya verilecek nice büyük ikramlar var, merak edip araştırdın mı?
Onlara kavuşmak için bir hazırlığın oldu mu?
Ey Nefsim! Söyle bana bu Ramazan senin için ne anlam ifade ediyor? Sen bu yıl nasıl bir Ramazan hedefliyorsun, neler yapacaksın? diye nefsime sordum. Baktım ki bir hazırlığı yok. Ona cevap aradım.
Ben nefsime sordum ve ona cevap aradım.
Sen de kendine
İslâm ve siyaset ilişkileri öteden beri hararetli tartışmalara konu olmuştur. Bu konudaki düşünce ve tezlerin derinlikli olarak değerlendirilmesi ancak İslâm siyaset ilişkilerinin tarihsel tecrübeyi dikkate alacak bir şekilde analiziyle yapılabilir.
Işıl Arpacı, akıcı bir dille kaleme aldığı kitabında, İslâm-siyaset ilişkilerini, İslâm'ın siyasetinden siyasetin İslâmına, İslâmcılık akımından Türkiye tecrübesinin özgünlüğüne değin İslâm dünyasındaki din-siyaset ilişkilerini çeşitli boyutlarıyla ele alarak
Dünya Bir İnkılap Bekliyor / Yolumuz, Halimiz, Çaremiz / Ruh Muvazenesi Her Cephesiyle Komünizma
«Evet, İslâm, 16. Asır sonlarına doğru temsil kadrosunda zaafa uğramıştır. Ama daha sözünü söylemiş değil. Son sözünü temsil kadrosunda ve yeni telakkiler önünde henüz söylememiştir. Bu son sözü söyletecek nesli yoğurmaya çalışıyoruz.» N.F.K.
Her konferans, bu çabanın eseri halinde, konu başlığının işaret ettiği meselelerde sosyal bir şuur zemini oluşturma teşebbüsüdür.
Bu dikkat çekici çalışmasında Metin Önal Mengüşoğlu emanete verilemeyecek yegâne
olgunun düşünme melekesi olduğunu; insanların bu meleke ile tab edilmiş, tabiata dâhil
kılınmış, kaderi belirlenmiş eşyadan/varlıklardan ayrıldığını ifade ediyor. Yazar, ayrıca
insanın amellerinin yaratıcısı olduğunu tekrar hatırlatıyor. Bu kitapta da okur, yazarın
düşünsel gelişimine vesile olan kitaplardan ve yazarlardan izler bulacaktır. Mengüşoğlu,
Kurânda geçen düşünme eksenli kelime ve kavramların içeriklerini de açıklıyo
Toplam 172 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.