Oya Dalgıç çevirisi, David Garnett’in önsözü,
Peter Monro Jack’in sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle.
Virginia Woolf’un en uzun romanı olan Yıllar, bir ailenin üç nesillik öyküsünü kusursuz bir dönem resmi içinde sunar.
1880’ler Londrası’nda Viktorya Çağı’na özgü geniş bir evin öyküsüyle açılan Yıllar, yeni bir devre umutla bakan Pargiter ailesinin elli yıl boyunca yaşadığı acı tatlı deneyimleri Woolf’un öteki romanlarından farklı, gerçekçi bir anlatımla tasvir eder. Çağda
Mahur Beste, kahramanı Behçet Bey’i bir yerde
bırakıp bambaşka ilişkilerin ağına açılan
hikâyesiyle, Tanpınar’ın, tamamlanmamışlık
üzerine kurduğu evreninin ilk romanıdır. Osmanlı
toplumunun çözülüş yıllarının krizlerini, katmanlı
arka planlarla birbirine bağlayan özelliğiyle,
Tanpınar’ın bütün romanlarının yapısına ilişkin
işaretler verir. Babalar ve oğullar mitosundan
hiç de uzak düşmeyen bürokrasi çatışmalarının
ortasında, kırık bir aşkın ardından bestelenen
Mahur Beste vardır. Tanpınar, bu bestenin
ardı
İkindiye yakın saatlerde sokağın başında gece karası asil bir atın üstünde duruşuyla görenlere tesir eden bir süvari belirdi. Kalabalıkta tereddüt hâkimdi. Muhafızları ve faytonuyla gelmesi beklenen kaymakam, acaba o muydu?
Peyami Safa'ya ilk edebî şöhretini kazandıran Sözde Kızlar romanı; Anadolu'nun muhtelif bölgelerinin İtilaf Devletlerince işgal edildiği Mütareke döneminin bunalımlı günlerinde, Yunan saldırıları sırasında kaybolan
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en önemli temsilcilerinden Cenap Şahabettin, yazı hayatına erken yaşlarda başlamış ve şiirde büyük başarı elde etmiştir. Bu başarısını nesirde de kaydeden Cenap Şahabettin tiyatro, mizah, seyahat, makale, eleştiri gibi türlerde eserler kaleme almıştır. Hikâye yazarlığı ise pek bilinmeyen şairin bu yönü elinizdeki derlemeyle gün yüzüne çıkmaktadır. Cenap Şahabettin’in, çeşitli süreli yayınlarda kalmış az sayıdaki hikâyelerinin tamamı orijinal dili ve günümüz Türkçesiyle ilk kez
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en önemli temsilcilerinden Cenap Şahabettin, yazı hayatına erken yaşlarda başlamış ve şiirde büyük başarı elde etmiştir. Bu başarısını nesirde de kaydeden Cenap Şahabettin tiyatro, mizah, seyahat, makale, eleştiri gibi türlerde eserler kaleme almıştır. Hikâye yazarlığı ise pek bilinmeyen şairin bu yönü elinizdeki derlemeyle gün yüzüne çıkmaktadır. Cenap Şahabettin’in, çeşitli süreli yayınlarda kalmış az sayıdaki hikâyelerinin tamamı orijinal dili ve günümüz Türkçesiyle ilk kez
Çoğunlukla Meslek dergisinde yayımlanan ilk hikâyelerinden örneklerin toplandığı bu kitapta yazarın gerçekçi yönünü tüm etkisiyle görüyoruz. Memduh Şevket olup biteni alaycı tavrıyla kısa ve bol diyaloglu bir biçimde hikâyeleştirir. Ona yakıştırılan “gözlemci gerçekçi”lik, okuyanda “yazma sanatı”na karşı bir ilgi, istek uyandırır niteliktedir. En kaba, uslanmaz karakterlerine dahi olgun ve duyarlı yaklaşarak okurun sempati duymasını sağlamayı başarmıştır
Bizde hem dünyanın en zayıf varlığı olan
ferdiyetimiz, hem de en kuvvetli varlık olan
sonsuzluk barınıyor. İkisinin istekleri var; ikisinin
de isteklerine hizmet etme durumundayız.
İnsanda âdeta iki kalp barınıyor, hem de
birbirlerinden habersiz olarak. Birinin istediğini
öbürü bilmiyor. İrademiz, ferdî varlığımızın
kazanç ve zafer isteklerinin üstüne yükseliyor.
Sonsuzluğa götürmeyen zafer, bu Allahsız
kazanç, bunalma değil midir? Pişmanlıkla ve
varlığımızı bölmekle nihayetlenmez mi?
Kendi kendimizin olmak
“25 Eylül Pazartesi, 20:00
Sevgili dinleyicim, kusura bakma fısıldayarak konuşmak
zorundayım. Umarım söylediklerim anlaşılıyordur. Sabaha
karşı bahçedeki güllerin dibine sakladığım teybin yanına
çömeldim. Bu kaydı iki büklüm almaya çalışıyorum. Bu
vaziyette ne kadar idare edebilirim bilmiyorum, şükür, hava
artık erken kararmaya başladı. Bu garip halimi kimseler
görmeyecek.”
Hande Ortaç, Sakinler’de bir rehabilitasyon merkezinde
yaşayan insanların, dertlerine deva bulmak için geldikleri
Zeynep Büşra Özdamarlar sabrın, azmin, tevekkülün ve şükrün timsali bir genç kız. Doğumundan hemen sonra geçirdiği beyin hasarı yüzünden kasları ve bazı organları işlevlerini yerine getirememeye başladı. Bir dizi zorlu tedavi sürecinin ardından konuşma yetisini de kaybetti ama o asla isyan etmedi. Mücadele etmekten, engelleri bir bir asmaktan vazgeçmedi. Bir üniversiteden mezun oldu. Bu yolda onu kıranlar, üzenler olduğu gibi basta ailesi olmak üzere ona destek olan dostları da oldu. Bu kitabı, yüreklere do
Şimdilerde o günleri ananlar hep “Sarıyaz” diyorlar adına. Haziranın gevreyen toprak üstünde buram buram tüttüğü son demlerinde, topu topu on iki günlük bir zamandı oysa. Ama bütün bir mevsim, yıllar boyu hatırlanacak kadar yüklü geçmişti. Tarihe “Sarıyaz” diye düşüldü o günler. Her şey havanın lodosa dönmesiyle başladı. Rüzgâr, Afrika’dan aldığı sapsarı çöl kumunu yanına katıp körfeze doldu, ortalık sarıya kesti. Her şey ama her şey öyle bir sarardı ki, sanki dünya sarı bir camın arkasına saklandı gibi old
Çağdaş Türk Edebiyatının büyük ustasından klasikleşmiş bir eser. Savaşın gölgesinde, büyük siyasi ve kültürel çekişmelerin ortasında, içlerindeki şeytanı sorgulamaya çalışanların imkânsız aşklarının romanı. “İkinci dünya Savaşı öncesi üniversite ve sanat çevrelerindeki sosyal, siyasi fikir yönelişlerini de gösteren, olaylarda tesadüfleri ön plana aldığı için de bir karşıtlıklar toplamı olan roman, aydınların oluşturduğu bir çevre yergisidir. Bu çevrenini en olumlu tipini yazar, ancak Bedri’nin kişiliğinde y
“Kırlar çiçeklerle kaplıydı, dağlar yeşile boyanmıştı. Hiç yoktan bir
sevinçle dolabilirdi insan. Otların arasına kendini bırakabilir, ulu
ağaçlara yüz sürebilir, yüce kayalara, ziyaretlere varıp şükranla sırtını
verebilir, niyaz dağıtabilirdi. Ama cesetler de eriyen karlarla birlikte,
çözülüp çürüyerek, kokarak her yerden seslenmeye başladılar.
Dere boylarında, uçurum diplerinde, derin bir mağaranın en soğuk
köşesindeydiler. O bahar işte öyle bir bahardı.”
Her şeye rağmen gelen baharın, başkaldırıların, is
Gerçekten hakikati bilmek istiyor musun?
Peki hakikate ulasmak mümkün mü?
“İnsanlar öldüğünde izlediği filmler ne olur bilmiyorum. Dinledikleri
şarkılar, içlerinde biriken özlemler. Okudukları kitaplar boşa mı
okunmuş olur misal? Bir kuş gibi çırpınan kalpleri, ısındıkları bahar
güneşleri, ciğerlerine çektikleri taze çimen kokuları. İlk sonbahar
yağmurlarıyla gizledikleri gözyaşları. Yalnızlıktan üşüdükleri kışlar,
kederi gizlemek için saklandıkları çocukluk gülüşleri, sadece yalnız
olmadıklarını düşündükle
İsimsiz bir macera kitabıydı o. Yalnızca ‘Macera’ diyordu kendine. Çünkü ne bir kapağı vardı ne de künye sayfaları. Yine de ilk sahipleri tarafından sevilmiş, eksiğine gediğine rağmen ilgiyle okunmuş, özenle korunmuştu. Sonra yolu, diğer pek çok ikinci el kitap gibi İkinci Şans Kitapçısı’na düştü. Kitaplarla konuşan Can’ın bu küçük, sevimli dükkânında yeni arkadaşlarıyla, farklı türde kitaplarla tanıştı. Dünyası onların bakışı, hayalleri ve düşünceleriye genişledi. Kedilerle, ziyaretçilerle ve Can’ın bitmez
Güneş doğuyor. Mavi Sardalya enginlere açılıyor. Palamut Kasabası’nın en şenlikli gemisi Mavi Sardalya’nın balıkçıları bu sabah kıyıdan ayrılmamış. Mürettebat toplanmış, merakla ortalarda görünmeyen Kaptan Hamsisever’i bekliyor. Dün tayfalardan Yağlıhamsi, “Hep aynı. Hep aynı...” geçen günlerini değiştirmek için yüreğinden geçenleri dillendirdi. Mürettebat bu durumdan biraz endişeli. Kaptan ise kararını verdi: Birlikte yeni bir sefere çıkacaklar! Bu sefer, fırtınasıyla, keşfedilen adalarıyla, sualtından çık
“Delirdiğimi düşünüyorlar. Ben de öyle düşünüyorum. Benim
onlardan farklı düşündüğüm kısım şu; delirmiş olmam
saçmaladığım anlamına gelmiyor. Boyut değiştirdim, bunun kabul
görmüş adı da delilik. Ancak deliliğin hakkını vermem lazım, daha
gidecek yollarım var, yani olmalı.”
Okşan Mağara, Kendine Ait Bir Oda Bir Salon’da yalnızlık hallerimizi
anlatıyor. Kendi kendimize konuşmak zorunda kaldığımız sahici ya
da etrafımızda onlarca insan varken iç sesimizden başka hiçbir ses
duy
Ses aynı ses, adam aynı adamdı, çağlar ötesinden bana duyulan… Ben aynı yaralı badem ağacı hiç ama hiç yok olmayıp, insanca şeylere şahit tutulan… Sense badem çiçeğine yazgılananı üzerine alınan insanoğlu, düşün ve çık kendinden… Düşün ve çık işin içinden… Düşün ve ‘Kalbini’ kaçırtma bedeninden, yoksa nefesin, sesin, sözün ve işleyişin kalmayacak evrene çünkü aşk ile atılmayan hiçbir adımın izi kalmaz bu evrende
Halil Delice'nin Oğuz Han zamanından 21. yüzyıla uzanan, sırlarla dolu bir olayın peşinde adalet, hürriyet ve millet bilinci gibi birçok meseleyi tartışmaya açan romanı Altın Yay, Türklük ve Türk tarihiyle de yakından ilgilenen bir eser.
Daha âdil ve özgür bir dünya yaratmak için yüzünü Türkler'in hâkimiyeti altında yeni bir dünya tahayyülüne çeviren Altın Yay, geçmişin insanoğlunun peşini hiçbir zaman bırakmayacağını da imleyen bir kitap. Amerika, İngiltere, Vatikan ve Türkiye arasında mekik dokuyan, kâ
“Beceriksizliklerimin arasına ağlayamamak da katıldı. Olmuyor bir türlü! İçimdeki katıla katıla, salya sümük ağlamak dürtüsü eyleme geçemiyor. Onu gerisin geri yerine bastırıp bir türlü akmayan gözyaşlarımı ne olur ne olmaz tedbirli olayım diye elimin tersiyle siliyorum.” Güzin Yalın, günlük koşturmalarımız içinde bizi sürekli tökezleten ufak tefek taşları anlatıyor Küçük Meseleler’de. Bazen mideyi bozan bir yemek, bazen içinde kötü şeyler görünen bir kahve falı, bazen hiçb
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.