Erkan Kösedağ, 2000 yılında Ağrı Dağı'nda yaşanan ölümlü bir dağ kazasını duyduğu kadarıyla kendi hayal gücüyle hikâyeleştirmiş ve bunu da gerçek ve hayali olayları, gerçek ve hayali kahramanlarla harmanlayarak okuyucuda gerçeklik duygusu yaratacak bir kurguyla kaleme aldığı romanının içerisine yerleştirmiş. Ağrı Dağı etrafında çeşitli olayların ve diyalogların da kullanıldığı bu kitap gerçeklik duygusuyla kendisini okutmayı başarıyor bence. Dağcılık
edebiyatımıza yeni katılan bu özgün denemesinden dolayı
15 Temmuz’da bu topraklara yönelen her tür darbe ve işgal girişimini çıplak elle bile durdurabilecek bir iman gücüne sahip olduğumuzu bir kez daha tüm varlığımızla gösterdik. O gece bütün dünyaya parmak ısırtan, dünya tarihinin görüp göreceği en büyük devrim yaşandı.
Her devrimin kahramanları olduğu gibi 15 Temmuz’da da bu milletin kaderini tersine döndüren yiğitler vardı. 251 vatandaşımız şehit edildi, 2 bin 700’den fazlası gazi oldu.
Bugüne dek şehitlerimizle ilgili pek çok kitap hazırlandı. Ancak b
Bu monografi bir toplu mezarını tanımlayan dünyada ilk ve tek monografi örneğidir. Bosna-Hersek Cumhuriyeti'ne yapılan saldırıda benzersiz olan; Sırp hükümeti, asker ve polislerinin Priyedor bölgesi Boşnaklarına karşı davranışlarıdır. Priyedor şehrinde bulunan en büyük ilkel toplu mezarı Tomaşitsa toplu mezarıdır. Görünümleri genel olarak taraflarınca yapılan suçları küçültme, minimalize etme ve sahte bir imaj oluşturma çalışmalarına dayanmaktadır. Maalesef, uluslararası hukukta insanlığa karşı yapılan bu s
Kim demiş beyin ölmüş, diye. Öldüysem şayet bu konuşan da kim? Hey Mitral! Duyuyor musun beni? Boş yere kasım kasım kasılıyorsun be! Kalp kapakçığı olmak kolay değil, ama nafile yere çalışıp yoruyorsun kendini. Kafile fire verdi artık. Hepimiz çölde gezen başıboş kumlar gibi dağılıp yittik. Sen de savaşmayı bırak. Ne lüzumu var böyle kahramanlıklara. Biz ölüyoruz. Yani ben -usta beyin- ölüyorum da seni bilemem. Komuta ettiğim diğer organlardan haber alamıyorum. Bir komutan için istihbaratının çöktüğünü göst
"Beni bırak. Var git yoluna. Ben, çift ‘a'lı tek tabanca bir Gangasterim. Ve şimdi canlı yayınla da bir cinayeti anlatmak üzereyim... Cherina; gece mavisi gözlerime, parlak siyah saçlarıma, boyuma posuma, rahat ve fiyakalı kıyafetime toptan bir bakış attıktan sonra, çok şakacısın diyor... Hello again!"
"İç âlemimizde geçen her çirkin düşünceyi, her uçuk hayali, her alçak tutkuyu ve her sinsi beklentiyi, bilinçaltı adıyla insana zimmetliyorlar.
Oysa insan, içindeki sayısız iyilik ile sayısız kötülüğün sava
Topraktan hırka giyenleri görürsen
Seyret terini alnına çul edenleri
Anlat benden bahset anneme
Şehir efsanesi denilen yalanın
Kozasında örülen bir beton olduğunu
Güneşi görmeden sönermiş meğer
Koca bir şehir ve sokak lambaları
Mühürleniyor acımasız
Binaların gölgesinde bulutlar
Kentlerin daha girişinde
Tutar insanı bir ölüm sancısı
Camlı mezarlarda bitiyor ömür
Gökleri deliyor kat kat
Pencereli mezar taşları
Osmanlı kültürü, tarihimizin 600 yılına damgasını vuran ve üç kıtada kendine güçlü bir zemin bulan oldukça zengin bir kültürdür. Bu kültür, derinliği ölçülemeyen, meçhul fakat keşfedilmesi de gereken bir okyanus gibidir. Bu kitap, sınırlandırılmış bir çerçevede de olsa okuru bu kültürle karşılaştırmayı umuyor.
Eve Giden Yolda, bir Osmanlı tarihi olmadığı gibi bir Osmanlı kültürü ansiklopedisi de değildir keza Osmanlı Türkçesini öğretmeyi de amaçlamıyor. Kitap, öncelikle Osmanlı kültürünü merak edenlerin bu
Kitab' ı hayattan çıkarmaya şefkatli bir protesto olduğu kadar, Kitap'tan bir hayat çıkarmaya çağrı...
Kaynağı semavi/göklü olsa da yerli bir çaba...
Bir tefsir değil.
Bir insanın Kitab' ını anlama çabasını diğer insanların tanıklığına açması...
Anlama yaklaşma çabasına ortak etmesi...
Zaten belleğinde yüksek ve mutlu bir hayatın hatırasıyla bu güzel bahçeye "düşen/düşkünleşen" insanın kendinden ayrılığı sona ermelidir. Çünkü hakikate yaklaşma çabasından ayrılık; gönlü tok, sırtı pek olamamadır.
Kalbinin ay
Toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur muhasebe. Bir yüzyıl
dönümünde geçip gittiğimiz yakın ve uzak zamanları yeniden düşünüyoruz.
Düşünürlerden klasikleşmiş ifadelere, şiirlerden siyasi fikirlere, kavramlardan
dramlara uzanan upuzun bir yüzyıl bu. Elbet kimi zaman yüzyılın nasıl algılandığını
sorgulamak kadar kişi ile zamanı arasındaki o müstesna ilişki üzerinde durmak
gerekiyor.
Metin Önal Mengüşoğlu İslam Milletinin İstiklal Marşı kitabında bir yandan
hayatından diğer yandan okumaların
Aslında tecrübelere odaklanan her kitap hayatımızda kalan izleri bütünüyle elde tutmanın imkânsızlığını gösterir. Türk ve dünya edebiyatının önemli yazarları ve kaleme aldığı unutulmaz eserleri arasında çıkılan yolculukların her biri bunu bir kez daha düşünmeye götürür.
Metin Önal Mengüşoğlu bu kitabında, çocukluk yıllarından ilk gençlik dönemine okuduklarından kesitler sunuyor. Şiirin, hikâyelerin ve çoğunlukla romanların edebiyatta kendi yerini arayan okur/yazarın heyecanıyla nasıl alımlandığı ve anlamla
Eğitim Sistemi çocukları Hidayet'e mi, Dalalet'e mi götürüyor?
İnsanın hayat boyu gidip geldiği ince çizgi Hidayet ve Dalalet...
Eğitim araçları ve kurumları, çocuğun-gencin Hidayet ve Dalalet arayışına yön vermektedir.
Bu yön verme süreci; ruh, madde, mana, kimlik, insan ilişkileri, mesleki yaşam, gelecek tasavvuru, hakikat arayışı gibi bütün insani teori ve pratikleri etkilemektedir.
Rüstem Budak, Bir Okul İnşa Etmek kitabında eğitim, öğretmen, ders ve öğrenci konu başlıklarıyla bugünün öğretmenlerine Tev
"Her cümlenin sonunda çoğu zaman önce durgunlaşan, sonra neredeyse uçarı hafakanlar geçiren bereketli Türkçenin hangi durağından geçseniz, her yazardan dilinize bulaşan o efsunkâr satırları hatırlayınız lütfen. Yalnız bize, bizim edebiyatımıza mahsus bir hâl midir bu? Değil elbet. Açıverin dünya edebiyat atlaslarını, (gerçekten var mıdır böyle bir atlas?) insanı şaşırtacak denli çok, hangi ülke edebiyatı olursa olsun, varlığını borçlu olduğu bütün değerleri hiçe sayıp gerisin geriye dönen yazarlarla doludur
Loş yatakhanede her zamanki alışkanlıkla bozuk kalorifer peteğine yaslanmış, iki çocuğun vücutları tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu. Köyde geçen anılarını anlatıyorlardı, ısıtarak birbirlerini çocuk düşleriyle.
Hasan:
"Büyüyünce de kardeşliğimiz devam edecek değil mi?"
Hikmet, küçük kollarını açıp Hasan'a kocaman bir sevgiyle sarıldı.
"Kardeşliğin bittiği görülmüş şey mi, kardeşim?"
Tam o esnada içeriye ince, uzun boylu, üzerinde siyah bir palto, elinde bir çuval, insanın içini ısıtan bir tebe
İsmet Özel ismi etrafında oluşturulan birtakım kişisel haber ve yorumların varlığını irdelemekten ziyade onun, kırk yıldan fazla yazı dünyası içerisinde bulunduğu süreci ve bu sürece katkı sağlayan ilişkiler bütününü göstermektir arzumuz. Etkili ve bu etkisini karşıt düşünce ortamında bulunanların bile kabullendiği bir şair ve aynı zamanda modern düşünce çağında birtakım hayati kavramların etrafında geniş bir tefekkür sahası açan metinleri ile İsmet Özel, sürekli genişleyen bir damar olarak varlığını hisset
Dört arkadaştı onlar; henüz kendi renklerini dahi bilmeyen.
İklimleri aynı, kimyaları farklı dört yoldaştı onlar.
Ve dört yapraklı bir yonca; bütünün parçalarını teşkil eden.
Nihayetinde dört razdı onlar; her biri gizli sırrıyla bir diğerini inşa eden.
Neva, Zalmon, Amiti ve Semin'in olgunlaşmasının, filizlenmesinin hikayesi RAZ. Ancak insanların dünyasından değil başka bir dünyadan sesleniyor bu dört arkadaş ve çiçeklenmenin, dal budak saçmanın çileli yolculuğuna davet ediyor okurlarını.
Zamanın büyüsünü,
Yüreklere doğru bir sefer başlasa. Usul usul akan, derin vadileri aşıp gelmiş, berrak kar suları ile köpük köpük arıtan nehirler gibi yürüse yaşam damarlarımıza.
Yüreğimizin en tenha duraklarına, kararmış, katılaşmış hallerine, buza kesmiş demlerine, soğuktan yarılmış, kabuk bağlamış yaralarına ve dahi dermansız sancılarına doğru ılık, arıtan şifa duruluğunda bir ırmak boşalsa... Sen bilmez misin derin vadilerin suları yataklarını bir gün bulur, sancılar durulur, sızılar diner, yolculuklar biter bir gün, bi
Sanma böyle yazılır umutsuz şiirler
Yazılan her şiirin bir hikâyesi vardır
Aşkın yorgunluğunda kaybolan dillere
Süslerini göster çoğalt umutları
Yüreklenirken hayat o gül muştuya
Muştular umutlanır Aydınlığımıza...
Aydınlığında güneş dilsiz kalır
Çağ susar
Dil tutulur Ve gökyüzü
Ve yeryüzü
Umuda boğulur
Adın umut olur,
Kuşaklara...
Ölümden kaçarken ölüme koşar aslında ürkek bir ceylan.
İşte ölüm bu kadar gerçek,
Ve hayat bu kadar kısa.
Bir fidan daha düştü toprağa;
Esma düştü toprağa
Yalnız kader yeşerdi.
Fakirliğin, yoksunluğun ve sıradan yaşamların içinde hayatın zorluklarıyla baş ederken bir yandan da kaderlerine rıza gösterip tevekkül eden iki insanın hikayesini anlatıyor Kaderin Kızı. Bu hikâyede; müjde ve ölüm, çaresizlik ve dua bir araya gelip, acıyla umudun eşiğinde sonlanıyor.
Esma ve Fırat'ın "Kader" ile yeşeren hüzünlü öy
Neslihan Karaalioğlu Alpagut bu yeni yapıtında, artık kimselerin yapmadığı şeyi yapıyor: Geçmişin değerlerini, çoktan unutulmuşları günümüze kazandırmak! Boşuna ‘şey' demedim: Günümüzde böylesi çabalar ancak kıyıda köşede kalmayı göze alabilenlerin kaleminden çıkıyor. Herkesin kendini öne çıkardığı bir ortamda, "Eser-i Cedit'in Mor Kalemleri" edebiyatımızın unutulmuşlarıyla yan yana yaşamayı yeğleyen bir yazarın emeği. Gerçek edebiyatseverlerin gönül borcu duyacaklarına inanıyorum.
Kılı kırk yaran bir araş
Toplam 324 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 60-80 /
Aktif Sayfa : 4
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.