“Binlerce insan gelip geçiyor. Alışveriş yapanlar, keyif için gezenler, borçlular,
harçlılar, tüccarlar, turistler, kalfalar, ustalar, çıraklar, yolcular, kâfirler,
Müslümanlar, deistler; hâsılı binbir çeşit insan gelip geçiyor. Sadece izliyorum onları.
Bu insan seli beni derin bir hesaplaşmaya sevk ediyor. Bazı adamların titri, kravatı ve
koltuğu vardır. Onlar koltuklarının gölgesinde kravatlarına sarılarak makam ve
titrlerini yaşarlar. Tüm dünyaları budur. Bir gün bunlardan biri gidince ki, ilk önce
Bosna’nın hüzünlü bir güzelliği var. Gezerken bir taraftan cennet böyle midir, diye
düşünüp bunca güzelliğe hayranlık duyarken yüreğiniz heyecanla atıyor, yerinizde
duramıyorsunuz, bir taraftan da yaşanmış onca insanlık dışı acıyı bu topraklar nasıl
taşımışlar, nasıl dayanmışlar bu büyük soykırıma, diye durup durup ağlamak geliyor
içinizden. Bir hüzün iklimi sarmış dağı taşı, evi, ovayı, yaylayı, kuleyi, camiyi,
medreseyi… Bunu yüreğinizi yasladığınız, geçmişten günümüze kadar bir masal
büyüsü içinde
Sevgilinin gönül kuyusunda bütün güller Yusuf kokar. Orada aşkın gönül nağmelerini
evren besteler. Aşk, tek kişilik bir cumhuriyettir. Bu vahdet limanına, büyük çabalar
sonucunda, kesret denizleri aşılarak gelinmiştir. Bu nedenle gelinen yer çok
kıymetlidir ve gelenler de kıymet bilenlerdir. Mutluluk, aşk notalarıyla kalbinin sesini
besteleyebilen insanlara, Allah tarafından sunulmuş bir armağandır. Mutluluğun sırrı
da kesretten vahdete (çokluktan birliğe) ulaşanların gönüllerinde nakşolmuştur.
Her in
Birdenbire başını çevirip baktı. Sanki görünmez bir el, başını tutmuş, gözlerini ayırmadan, pür
dikkat kendisine bakmakta olan yiğit Artuhi’ye doğru döndürüvermişti. İliklerine kadar,
kalbinin en kuytu köşelerine kadar irkilerek sarsıldı. Vurgun yemişçesine hareketsiz ve nefessiz
kaldı bir süre. İşte ne olduysa o anda oldu... Demir tozları gibi un ufak olan benliği, bir
mıknatıs kutbuna yakalanmış gibi çekilmeye başladı. Direndikçe çekildi; çekildikçe, direndi.
Ve... Yüreğine daha fazla karşı koyamadı.
Kitap Tanıtım Yazısı:
“Kızlar el ele gelmişlerdi. Her an kaçabileceklerini söyleyen gözleri fırtınalı iki kız
çocuğu. İri yarı müdür, elindeki kalemi bırakmış onları izlemenin anlamına varmaya
çalışan düşüncelerle bakışlarını üzerlerinden ayırmadı bir süre. Kızlar elleri birbirine
kenetlenmiş, kapının eşiğinde, mumya duruşlarını bozmaya niyetsiz, gözlerini
kırpmadan müdüre bakıyorlardı. Kirden iyice keçeleşmiş kumral saçları, güneşin de
hışmına uğramış, uçlarına doğru ateşe verilmiş rengiyle, darm
Belki ölürken ben de sana benzerim
Benden öğrenirler seni bilmeyenler
Korkak bir ceset olduğunda bedenim
Seni çaresiz ve beni toprağa bırakırlar
Uslanmayan çocukların anılarında
Kalırım, kahramanlık benimle gömülür
Görünmez olur görünen, ardına kadar
Kollanmıştır, kararmıştır gözlerindeki
Acıkmasız susamanın hisleri gibidir
Sürer yalnızlık nöbetleri taş kesilir
Ayık bir sabaha katı bir gün gibi başlar
Anlamsız tümcelerle yorulan şairler
Sessizlik içinde kıvranırken ekmeğin
Çok sesli k
Mindful Okuma
Mindfulness Bilinçli Farkındalık
KAD’la Okuma
Kritik ve Analitik Düşünme (KAD)
Bu kitap hızlı okuma eğitimlerinde kullandığımız yöntemleri içermektedir. Sizler de bu yöntemleri titizlikle kullanarak okuma hızınızı en az 2-3 katına çıkarabilirsiniz. Çalış-mamız, yıllardır yaptığımız eğitimlerde öğrencilerin en çok sorduğu soruları yöneltip onlara cevaplar vererek hızlı okuma konusunda karşılaşmanız muhtemel ve soru ve sorunlara ışık tutacaktır.
Kitabımızın mevcut kitaplardan en önemli f
GANGASTER DAŞ
“Ama anlamaya başladım ki, ben insanım.”
“Beni bırak. Var git yoluna. Ben, çift ‘a’lı tek tabanca bir Gangasterim. Ve şimdi canlı yayınla da bir cinayeti anlatmak üzereyim… Cherina; gece mavisi gözlerime, parlak siyah saçlarıma, boyuma posuma, rahat ve fiyakalı kıyafetime toptan bir bakış attıktan sonra, çok şakacısın diyor… Hello again!” “İç âlemimizde geçen her çirkin düşünceyi, her uçuk hayali, her alçak tutkuyu ve her sinsi beklentiyi, bilinçaltı adıyla insana zimmetliyorlar. Oysa insan,
Uçuyordum. Kanatlarım parıl parıl parlıyordu güneşte. Çamura bulanmış ayaklarıma aldırmadan tahta kapıdan çıkıp sokaklara koşuyordum. Gülnihal hayranlıkla bakıyor-du bana. Kim bilir belki de geçen bir kuş sanıyordu. Mustiş, eliyle beni işaret ediyordu.
“Şuna bakın!”
Onlar bana baktıkça ben daha da hızlanıyordum, kolumdaki yarayı unuttum çoktan.
“Çocukların yarası çabuk kabuk bağlar.”
Yarası dışarıdaysa elbette öyle olur, ya içerideyse, diyemiyordum. Bir anda güneş dağ-ların ardına saklanmak için uzakla
“iyi bilir çocuklar bu tufanın sonunu”
bir imtihan sizin yaşadığınız
sorusu yok bu sınavın istediğinizden başlayacak
silahı pas tuttu tetiğine dokunmayalı
ölüm ritmiyle çekim kuvvetini topraktan alan yüreklerin
alıştık kekemeliğine hatip gönüllerin
sır saklamanın tarifi böyle mi olmalı
sükut dersi yarım kalmış açık rahlemde
tahliyesi imkansız halatları kırılmış bitimsiz hüzünler
hayatı yarıda keser davudi sesiyle müezzin
aynalara soyunur suçunu zaman
siz hangi mevsimin yolunu gözlersiniz
y
Yalan yok, hüzün ve mandolin arasında yaşadık bütün bir geçmişi. Gün döner, vakit küser ve sessiz bir boğuntu başlardı iki nefes arasında. Ne var ki güz dokuyan yalnızlığımız kadar geriye dönmedik ikimiz de. Kahkahamız kurudu, anılar çürüdü ve yol düşüncesi düşünce içimize, ikimize daha çok susmak düştü o vakit. Bilmem, çizdiğin o kara kalem resimler arasında mutluluk var mıydı sahi? Hem ellerimizden kayıp giden değil miydi, eski bir gramofonda dönen o hicazkâr fasıl? İki sahici tebessüm arasında yitirdiğim
Biliyorum, her şeyden önce olmakla yanmak arasındaki bağı kurmam için k-ömürün içindeki ömrü bulmam gerekir. Olmak için milyonlarca yıl bekleyen kömürün bir alevlikömrü vardır. Ve kömür, bir ömür yanmak için binlerce ömür gömülü kalır. Görünmekle yanmanın, görmekle u-yanmanın hikâyesidir bu. ‘Kelimelerin Çağrısı’ günlük hayatımızda kullanırken katmanlı anlam dünyasının ve dilimizdeki yolculuğunun farkında olmadığımız kelimeleri tekrar keşfetmemize olanak sağlayan bir eser. “Kök anlamdan gök manaya” yönelen
“Vücudumuzun kişisel verileri DNA’mızda saklı. Tamamı olmasa da verilerimiz kısmi olarak çocuklarımıza ya da kan bağı olan yakınlarımıza aktarılıyor. Peki, yaşantımızın birikimleri, deneyimleri olan ve insan olarak tadabileceğimiz mutluluklar, üzüntüler, mahremiyet gibi tüm kişisel eşyalarımız nerede? Kimlerin elinde? Anılarımız, ses kayıt-ları, bulunduğumuz yerler, konum haritamız, beğenilerimiz, yorumlarımız, harcamala-rımız, hatta kişisel ve mahrem olduğunu dahi unuttuğumuz tüm her şeyimiz; yani ‘biz’ ne
Masallara öylesine meftunuz ki gece gündüz onları dinliyoruz, hepsinin de bir sonu var ama mutluluk ya da kederden değil bitişleri, bizim için cazibeleri kalmadığında sanki hiç olmamışlar gibi yokluğa karışıp giderler… Gelgelelim hiçbir masaldan sonra kendi dünyamızın hoyrat gerçekliğine dönmeyiz. Biri bitmişse bizim için kalkıp yeni bir masalın yörüngesine gireriz. Peki, o vakit hangi ara kendi hayatımızı yaşıyoruz? Bize hiç teşrif etmeden bizden geçip giden hayatımızı zaten yaşayamayız ama kendimizin de
Geçmişin izini sürmeye başladığım gün yaşlandığımı anladım. Ânı yaşayacak takatim yok. Gelecek denen mefhum benim için uzak bir zaman. Kaç bahar daha göreceğim bilmiyorum. Kaç gün daha ışık gözlerimi yakarken uyanacağım, meçhul! Gövdem, eskisinden daha ağır. Bunun, verdiğim kilolarla alakası yok. Aldığım yaşların ağırlığı bu. İnsan yaş aldıkça yaşamak oburu oluyor. Sürekli bir şeylerin peşinde koşmak hem bedeni hem de ruhu yoruyor. Tabii, gençken anlamıyor insan. Bunu anlamak için se-çilmiş olmak gerekiyor.
Kitle iletişim araçları, günümüzde, ürettiği içerikler aracılığıyla bireyi adeta popüler kültür ve geleneksel değerler arasında kalmaya zorluyor. Medya, insan hayatının her anından gösterdiği karelerle talk showlar (muhabbet gösterisi), reality showlar (gerçek-lik sunumu), diziler, magazin programları (ünlüler geçidi), haberler ve canlı yayınlarla, izleyicilerini gerçekliği yakalayabilecekleri düşüncesine yönlendirdi. Ne var ki, gele-neksel ve yeni medya formları gerçek ötesi çağda (post-truth) çoğunlukla
“Ömrün, yaz mevsimini özleyerek geçtiği şehirde seksenli yılların başında, kışın en sert geçtiği günler. Gölün kuzey ucunda, dalgaların bile dinlenmek için mola verdikleri bir şehir. Ekşi erikler bütün olarak çaya atılıp kıtlama şekerle içilir. Nineler yün eğirir, çorap örer torunlarına; yaşlılık ne kadar eskitirse eskitsin hatıralarını, neşelenince bir hafıza kartı takılmış gibi beyinlerine, milyon tane masal vardır heybelerinde.” Huzur Koleksiyoncusu, baba evinin ana evine dönüştüğü bir fakirhaneyi anlatı
Harmança, harman yerindeki mahsulün altında kalan kesli, kırık, topraklı buğdaydır. Kurtuluş Savaşı yıllarının sonunda başlayan kıtlık, Murat Nehri’nin ayırdığı yukarı dağ köylerinde ve aşağı oba köylerinde Cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra da devam etmektedir. Bu süreç içerisinde kanun ve nizam boşluğundan yararlanan ağalar, beğler, arkası pek kişiler ambarlarını doldururken köylüler açlıktan kırıldıkça kırılır. Çareyi eşkıyalıkta bulanlar, üç beş sarı liraya ispiyonculuk yapanlar, suikastçiler, ağaların
Riyadan samimiyete, sanaldan doğala, gazaptan şefkate, kaçıştan yüzleşmeye, korkudan ümide bir hicret başlar. Tüm sahte değişimler hakiki değişimle karşılaştıklarında maskelerini teker teker atmak zorunda kalırlar. Setler devrilince âşıklar arasındaki engeller de bir bir ortadan kalkar. İnsan toprağına kavuşur, şefkat kalbine, tekebbür yer altına gömülür, zulüm en derine. Tohum sevdasına vasıl olur ve belki Münip de... Münip’in ve Mansur’un birbirlerinden habersiz hikayelerinin kesiştiği, sanrıların hikmete
Meydandayım işte, işte bir sen varsın, bir de ben varım. Omuzlarına dökülen gece siyahı saçlarını uçuruyor akşam rüzgârı, yine o beyaz elbiseni giymişsin. Sen elbiseden daha beyazsın oysa yüzün beyaz, ellerin beyaz… Gamzeli yanakların bulutlu pembeliklerle gülümsüyor. Sen leylaklar kadar beyazken ben gece kadar karayım oysa. Kirliyim, bedenimden akşama doğru keskin bir ter kokusu yükseliyor ve benim bile genzimi yakıyor. Neyse ki cuma pazarının girişindeki o küçük tarihi hamama her hafta gidiyorum, arınıp t
Toplam 324 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.