Nautilusu elime aldım, içinden pembe bir ışık süzülüyordu. Parmaklarımı ileriye doğru uzatıp tuttum pembe ışığı. Dışarı doğru çıkardım. Bu kalp şeklinde, ametist bir kolye ucuydu. İncecik gümüş zincir nautilusa doğru uzanıyordu. Ağır ağır ama güçlü bir şekilde zinciri elime sarmaya başladım. Her çekişte bir güç bana karşı koyuyordu. Sonunda deniz kabuğunun kırılmasını göze alıp ayaklarımla bastırdım kabuğa ve bütün kuvvetimle asıldım zincire. Şimdiye kadar duymadığım ama denizin dibindeki uğultulu sese benz
Holistik algılama tarzının esaslı dayanaklarından biri, -doğru çıkarsamalarla anlamlandırıldığı ve yorumlandığı, kavramlarının içi kabalistik ve paganistik algı tarzlarıyla zehirlenmediği takdirde itibar edilebilecek- kuantum bilgisi ve bilgeliğidir. Holistik nazarın -bütün’den gelen, bütüncül/tevhidî algılamanın- holografik nazarla buluştuğu makam da halis kuantum nazarıdır... Ancak bu nazarın kendi emellerine hizmet edeceğinden endişe edenler ve alelacele onu arzularına uydurmaya gayret gösterenler de var
Edebiyatı salt şiir, hikâye, roman gibi türlerden ibaret saymak; onun ilmî yönünü boşa düşürmek, diğer bilim ve disiplinlerle olan ilişkisini yok saymak, en önemlisi de edebiyatın insan üzerindeki etkisini yakalayamamak olacaktır. Özellikle felsefe, psikoloji, tarih, sosyoloji gibi alanlarla olan ilişkisi; dergicilik, sinema, resim, müzik gibi insana dokunan yönlerinin anlaşılması edebiyatın hayatî önemini bize hatırlatır. Bu durum aynı zamanda edebiyatın hem bilim hem de sanat dalı olması sebebiyledir. Ede
Ömer Lekesiz, Hasan Aycın Çizgilerinden Örneklerle Çizgi Sanatında Dil ve Mesaj'ında çizgi sanatının ve çizgi dilinin özgünlüğünden yola çıkarak Hasan Aycın'ın çizgilerini merkeze alıp çizgi dilini, çizgilerdeki imge ve simgeleri okuma gayretini, kuramsal bir çerçeveye ve ilgili örneklere tâbi olarak sürdürmüştür. Lekesiz, çizgilerdeki imge ve simgelerin muhatapları tarafından da doğru okunmasına bir katkı olarak, sanat algımızı oluşturan zihniyet üzerinden âlem, varlık, mesaj, resim, karikatür, çizgi, dil,
-Tek başına yürümek için yeterli gücün yok mu? Hepimiz tamamen yapayalnız Tanrı'ya ulaşmalıyız. -Ama bana yolu gösteren sensin! -Niçin İsa'dan başka bir rehber arayışındasın? İkimiz, birbirimizi unutup Tanrı'ya dua ederken... İşte o andan daha fazla birbirimize yakın olduğumuz bir an var mı zannediyorsun? -Evet, bizi birleştirmesi için dua ettiğimde... Sabahları ve akşamları Tanrı'ya hep bunun için dua ediyorum, diye sözünü kestim. -Bunun belki de Tanrı'da birleşme olabileceğini anlamıyor musun? Erdemli bir
Erkam'ın sert bakışları, öfkeli yüzü, bağırması, haksız suçlamaları... Hepsi canımı yakıyordu ama sanırım kendimi kötü hissetmeme sebep olan, seneler öncesinde, ta çocukluğumda zihnime yerleştirilmiş bir cümleydi: Yaramazlık yaparsan, seni kimse sevmez! İnsan, hatayı üstüne almaya meyillidir. Bu tavrın altında, düzeltebileceğine, onarabileceğine olan inancı ve içinde hissettiği güç yatmaktadır. Ya o gücü harekete geçiren, doğruyu savunmada ona destek olan, o çabanın kılavuzu nedir? Çok zaman karıştırdığımız
Tanzimat'la başlayan modernleşme giyimden günlük yaşama, askeriyeden mahalleye, sanattan kültüre, mimarîden eğlenceye zaman içinde pek çok alanda kendini gösterdi. Elbet şiir de bu etkiden nasibini aldı. Değişim her zaman yeniye ve daha iyiye doğru oluyor şeklinde algılandı. Peki, geride bırakılanda değerli bir şey kalmadı mı? Şiirde akımlar ya da dönemler, birbirini reddetmek, öncekini aşmak, yeni olanı söylemekle belirleyici olmuştur. İkinci Yeni'ye gelene kadar gördüğümüz bu tutum çeşitli şairler tarafın
Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama
değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik
şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek.
Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, Ben artık bir ölüyüm,
duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta
etrafındakilere bağırıyor. Ambulans çağırdını
gür bitkiler gür karanlıklar bırakıyor
ve ben hep aynı şekilde kapatıyorum avucumu
kabul sürekli
öfke sürekli
sürekli bakıyorum kum üstünde donan dalgaya
mahir değilim
gün yaprağa dokunur ve unuturum
adsız iç çekişlerini şehrin
kürüye kürüye beyazlar mı düşler çocuğum
şeffaf taslarda yıkasalar kalbimi
ayaklarım bilir mi göğün başladığı yeri
Dedektif misali merdivenleri tarayarak yukarı doğru tırmanmaya başladık. Yoktu, her bir basamakta başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Sarı Jaguar hepimizden önce çıkıyordu, beş altı basamak önde tırmanan Jaguar: - Buldum, buldum, ben buldum, yaşasın! Sarı Jaguar demek mutluluk demekti, hayatımı kurtarmıştı, canım dostum. Komşunuzun meraklı ve becerikli bir kedisi var. Ve bir de gizli sırrı. Gece vakti tarihi mekânların altındaki geçitlere, dehlizlere neden gidiyor komşunuz? Kahverengi defterde ne yaz
İnsan, yaratıcı, celal ve yücelik sahibi Allah'ın en büyük tecellilerinin taşıyıcısıdır. Yani insanda Allah vardır, mevcuttur ve Allah'tan, O'nun tecellisinden uzak kalmış tek bir insan bile yoktur. Yüce Yaratıcı'nın insandaki varlığının bilinip itiraf, tasdik ve kabul edilmesi sözle düşünce ve isteklerin ifade edilmesi sayesinde mümkün olabilir. Bu yüzden söze çok dikkat etmek gerekir. Tolstoy'un yaşamını anlamlandırmak için beslendiği çeşitli kaynaklardan damıttığı ve Yaşam Yolu olarak adlandırdığı serini
çeşmeler uzun boynum kısa
kaç gülle kaç testi kaldı
gözlerim biriken suda
nicedir gırtlağımda koşan atlar
tut ki yolu çizdi
yol tutuşsa kararacak ağaçlar
yağmur toprağa hevesli
Üşütüyor şairi, Almeria ipekleri
Geceye çalan gömlek, sırmalar ve pazartesi
Her sözün sessiz sabahlara vardığı
Sessiz ve üşüten sabahlara
Şair geceye bir gömlek dikiyor
Sırmalı, ipekten gömlek
Oturtuyor başköşeye gömleği
Üşüyor Almeria, şairler ve ipekleri
kuğudaki Tanrı demiştin bir vakitler
koyaklarında merceklerin aktığı diyar
ve altın dallarına yarasaların konduğu
göğsünün daraldığı vakitlerde kime
bakmak geliyor içinden, erguvanların
döküldüğü yollardan hangi atlarla geçmek
yüzümün solgunluğunu safran sanma
o manastırın bahçesine dikilmiş
ve sonra huş ağacından küçük bir masa
yapacak olanın yüzünün hayaleti olmuş
bakmak dediğimiz duvara resmedilmiş
Terk edilmiş zarif bir yalnızlığı taşıyarak konuşuyorum
Geceye dokunuyorum kılcal damarlarımla
Gözlerim, aklım her şey uzak bir hanımeli
Yakama takılan sadece çiçek değil
İçimi titreten Büyük Türk Şiiri
Rıhtımlardan çokça yalnızlık topluyorum
Sesimi deniyorum giden gemilerin ardından
Bolşevik bir ihtilali boş geçmeyi seçiyorum
Bakışlarımda anlam arama
Şiir bir reçetedir doktor yazısıyla
Uçsuz Otlar
Vahşi Bir Ağit
Beyazlik Gibi Kalsin Sende, Ümit
Beklenmiş Ve Unutulmuş Bir Peygamber Olan Gözlerimden
Ellerimdeki Kani Silecek Kadar Birikti Toprak
Ölmüyorum. Başkasi Yaşiyor Yerime
O kapıyı aralayınca daha kolay oluyor her şey. Daha rahat ediyorsun. Bir zaman sonra aklıyorsun bahanelerinle birlikte kendini. Sayıları arttıkça rahatlıyorsun, nefes alışın bile düzeliyor. Şimdi kaldığın bu yerde sorular akın ediyor zihnine. Oysa düşünmek yok, demiştin. İnsan şimdiki zamanı yaşamalı, takılıp kaldığı keşkeleri bırakıp yoluna devam etmeli. Yoksa yeni keşkelerin gölgesinde miş'li zaman olup kalıyor.
Gülnur Aşcı görünüşlerin, imajların arkasına saklanan insanı arıyor, buluyor, deşifre ediyo
Toplam 547 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 100-120 /
Aktif Sayfa : 6
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.