Prof. Dr. Nihat Keklik, İ.Ü. Edebiyat Fak. Felsefe Böl. Türk-İslam Düşüncesi ABD'nın kurucusu (19.12.1971) ve öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Bu Anabilim Dalı, ülkemizde söz konusu alanda, ilk kez, felsefe bölümü içinde bir ihtisas alanı olarak ortaya çıkmıştır. Akademik yaşamın temel özelliklerinden birisi, özellikle sosyal bilimlerde, geçmişin -uzmanca bilgilerle- ortaya konulmasıdır; bu bilgiler gelecek kuşaklara yol gösterici birer deneyim görevine de sahiptirler. Bu ilişki, her toplumun tarihini
Divan edebiyatına yönelmemde, Mehmed Çavuşoğlu (1935-1987)'nun sonraları Divanlar Arasında adıyla kitaplaşan yazılarının büyük etkisi olmuştur. Divan şiirini fildişi kulesinden çıkararak, onun gizemli dünyasına küçük kapılar açan bu yazılar dergilerde yayınlandıkça zevkle okurdum. Divan Dünyasından başlığı altında yayınladığım yazılar bir bakıma bunların devamı niteliğindedir. Merhum hocam Âmil Çelebioğlu (1934-1990) da, daha önce kimsenin bilmediği veya dikkatini çekmediği özgün konuları araştırarak kongre
Elinizdeki eser, ilk baskısı 1984'te Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş adıyla yapılan kitabın yeniden düzenlenmiş ve geliştirilmiş hâlidir. Bu kitapta öncelikle "anlatma esasına bağlı edebî metinler"in nasıl çözümlenmesi gerektiği ortaya konulmakta, sonra da önerilen tahlil yöntemi farklı metinler üzerinde uygulanmaktadır. Yazarın farklı zamanlarda kaleme aldığı yazılar değiştirilmeden bu kitaba ilave edilmiştir. Yazıların kaleme alındığı tarihler doğal olarak yazarın o günkü düşüncelerini ifade eder
XX. yüzyılda edebiyat tarihi öğretimi yanında, metin incelemesinin yeniden değer kazandığı bilinmektedir. Metnin yapı bakımından tahlili üslûp incelemesiyle bir bütün teşkil etmektedir. Bu iki çalışma tarzını birbirinden kesin çizgilerle ayırmak, teoride mümkün olsa da uygulamada bazı yanlış anlaşılmalara sebep olmaktadır. Biz bu kitapla, edebî tenkit ile dilbilim arasında bir yer işgal eden metnin değerlendirilmesi için gerekli bir çalışma sahasının varlığını ve bu sahada faaliyet göstereceklerin çalışma t
Edebiyat toplumu sahiden yansıtır mı? Bir toplumun edebiyatına bakıp, o toplumu ve o toplumda yaşayan bireyleri anlayabilir miyiz? Edebiyat ne dereceye kadar toplumun ve bireylerin aynasıdır? Edebiyat metinlerini çözümlemek, metinleri mi daha iyi anlamamızı sağlar, yoksa bu metinlerin içinden çıktığı toplumu mu daha iyi anlamaya yarar? Edebiyatla toplumbilim nerede, nasıl kesişir? Bir toplumu oluşturan bireylerin psikolojileri, dünyaya bakışları zaman içinde nasıl değişir? Kadınlarla erkeklerin değişim süre
Edebiyat üzerine çağlar boyunca neler düşünülmüş, edebiyattan neler beklenmiş? Bu kitap işte bu sorulara cevap arıyor. Sümerlerden başlayarak, Eski Yunan, Ortaçağlar, İslam düşünürleri, Aydınlanma, Romantik Akımlar, On dokuzuncu yüzyılın tarihsel bakış açıları, Tanzimat Dönemi, Yirminci yüzyılın yazar, metin, toplum ve okur odaklı yaklaşımları, Yapısalcılık, Göstergebilim ve Postmodemizm gibi dönemeçlerde yoğunlaşıyor. Gilgameş 'ten, Aristoteles 'ten, Dante' den, İbni Sina ve İbni Kuteybe'den, Vico'dan geçe
Türk, İslâm ve dünya tarihinde önemli rol oynayan Selçuklular
hakkında zengin ve güvenilir malumat içeren kaynaklar
arasında İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil fi’t-Târîh adlı eserinin hiç
şüphesiz müstesna bir yeri vardır. Nitekim ünlü müsteşrik
Barthold, el-Kâmil’in neşrinden sonra Müslüman Doğu’nun
tarihiyle alakalı incelemelerde bulunanların güvenilir kaynağa
kavuştuğunu, İbnü’l-Esîr’in o zamanlar pek az görülen bir
hassasiyetle malzeme topladığını ve eserinin basit bir
vekayinameden ibaret olmadığını kayd
Osmanlı devrinde kaleme alınmış tarih eserleri günümüzde de ilgi çekmektedir; fakat dilde yaşanan değişim ve dönüşüm, söz konusu metinlerin bugünün okurları tarafından anlaşılmasını neredeyse imkânsız hâle getirmektedir. Buradan hareketle daha önce akademik kıstaslara uygun olarak orijinal diliyle yayımlanan Nişancızâde Mehmed Efendi’nin (ö. 1621) Mir’âtü’l-Kâinât adlı eserindeki Osmanlı tarihi kısmı elinizdeki kitapta sadeleştirilmiş olarak sunulmuştur. Mir’âtü’l-Kâinât yazıldığı andan itibaren Osmanlı ayd
Yirminci yüzyılda İran’da yetişen iki dilli şairlerin başta
gelenlerinden biri de Muhammed (Mehemmed) Hüseyin
Şehriyar’dır. Hafız ve Sadî başta olmak üzere klasik İran şiirinin
ustalarının izinden giden Şehriyar genelde klasik tarzın
kurallarına bağlı kalmış, klasik mazmunları kullanmıştır.
Yârin şehrinde bundan başka şehriyar yok
Yârin şehri gibi şah yetiştiren bir şehir yok
Ben cennet kuşuyum ama bu kafeste
Şimdi aşkın esiriyim; kaçacak yer yok
Hazan yaprağı yüzüm gibi sararmasın
Gülüm! Yüzünün
Bir yanda kalabalık soydaşlarına yurt arayan Selçuklular, Gürcistan’a göç ederek varlığını burada devam ettirmeye çalışan Hıristiyan Kıpçaklar, ülkesinin sınırlarını Kafkaslara yayma ulaştırma amacındaki Türkiye Selçukluları, yıkılan devletini Kafkasların güneyinde yeniden inşa etmeye çalışan Harzemşahlar, yurtlarına yönelen Gürcü akınlarını durdurmaya çalışan Doğu Anadolu Türk beylikleri... Diğer yanda bağımsızlıklarını korumaya çalışan Gürcüler, tarihte ilk kez Gürcistan’da siyasi birliği sağlayan ve yurd
Bölüm 1 COVİD-19’UN SPOR ORGANİZASYONLARI YÖNETİMİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ Bölüm 2 SPOR ORGANİZASYONUNDA YÖNETSEL STRATEJİLER: KAVRAMSAL BİR BAKIŞ Bölüm 3 BEDEN EĞİTİMİNDE ONLİNE EĞİTİME YÖNELİK GÜÇLÜKLER Bölüm 4 EGZERSİZ SÜRECİNDE OLUŞAN FİZYOLOJİK YANITLARBu eserde 1866-1939 yıllarında Gürcü basınında çıkan Türk-Gürcü ilişkileri ve Türkiye ağırlıklı haberlere yer verilmiştir. Kitapta bulunan konular arasında 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda ve Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas Cephesi'nde yer alan gelişmele
Charles Seignobos (1854-1942) Fransız tarih okulunun önde gelen simalarından biri. Seignobos, Güney Fransa’nın Ardèche bölgesinde bulunan Lamastre kasabasında Cumhuriyetçi Protestan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. École Normale Supérieure’ün parlak bir öğrencisi olan yazar eğitimine Almanya’da Göttingen, Berlin, Münih ve Leipzig’de devam etti. 1881’de savunduğu teziyle Dijon Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine kabul edilen ve bir dönem Lamastre belediye başkanlığı da yapan Seignobos daha sonra uzun
Orta Asyalı göçebe bir milletin hukuku olmak bakımından Moğol hukukunun eski Türk hukuku ile müşterek birçok noktası olduğu muhakkaktır. Ayrıca Cengiz’in kurmuş olduğu büyük imparatorluğun sınırları içinde birçok Türk boyu ve devleti de kalmış olduğundan bu hukuk bundan sonraki Türk hukukuna doğrudan doğruya tesir de etmiştir. Bundan ötürü bu hukukun temelini teşkil eden kanunlardan şimdiye kadar ele geçenleri, Dr. Curt Alinge’nin, içinde sistematik bir şekilde toplamış ve incelemiş olduğu ve Leipzig’de 193
Nazif Muhtaroğlu bu kitabında, “eleştirel”, “çok-yönlü” ve “yenilikçi” düşünme yetkinliklerini içeren ve “üç-boyutlu düşünme” olarak adlandırdığı bir modeli okuyucularına sunuyor. Bu yetkinliklerin kişilere kazandırılmasının 21 yüzyılda eğitimin en önde gelen hedefleri olduğunun altını çiziyor. Kitap “farklı disiplinleri bir araya getirmeye, geçmişi ve şimdiyi, Doğuyu ve Batıyı, yereli ve globali üç-boyutlu düşünce ekseninde birbiriyle etkileşime sokmaya” gayret ediyor. Bunu yaparken bir karikatürden veya b
MÖ 8 yüzyılın ortalarında küçük bir kent yerleşmesinden üç
kıtaya yayılarak Akdeniz havzasının tümüne egemen, emperyal
bir güce evrilen Roma, tarihin en uzun ömürlü devletlerinden
biridir. Bugün uzayı fethetme yolunda dev adımlarla ilerleyen
uygarlığımız Antik Roma’ya maddi ve manevi alanlarda pek çok
şey borçludur. Etrüskler ve Yunanların etkisiyle kendine özgü
parlak bir uygarlığın yaratıcısı olan Romalılar için bazı
tarihçilerin dillendirdiği “Hepimiz bir parça Romalıyız” söylemi
bu gerçeğin çarp
«Bu kitabın eleştirel bir okuyucusu “kimin umurunda?” diye
sorabilir. Newton’ın elması veya Mendel’in bezelyesi kimin
umurunda? Neden birileri bu kitapta tartışılan tarihsel olaylar
ve fikirler hakkında daha fazla bilgi edinmek istesin ki? Ola ki
bir biyolog Darwin veya Mendel hakkında, bir fizikçi Newton ve
Einstein hakkında, bir kimyager Wöhler ve Pauling hakkında,
vb. daha fazla şey bilmelidir. Ama, ola ki, değil mi? Belki de
bilim öğrencileri ve bilim insanları bile, kendi branşlarının
devlerini
insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar iz bırakmış hikâyelerini topluyor. Tarihin perde arkasını farklı bakış açılarıyla ele alıp eğlenceli üslubuyla anlatan Şerbetçi, doğru sorular sorarak gerçeği öğrenmenin yollarını gözler önüne seriyor. “İyi bir yönetici nasıl olmalı?”, “İnsanlık binler yıl boyunca ne kadar ilerleyebildi?”, “Tarihe altın harflerle kazınan kadınlar kimlerdir?”, “Kibir insanı nasıl kör eder?”, “Eğitim nasıl başladı?” sorularının ve dahasının yanıtlarını, ilginç hikâyeleri ve dam
İnsanlık tarihi MS SS0'li yılları yaşarken Orta Asya'da bir
milletin adı devlet adı olarak doğuyordu. MÖ 3 binlerden
itibaren varlığını tespit ve takip edebildiğimiz Türklerin kendi
adlarıyla kağanlıkları yükselmeye başladı. A-shih-na boyunun
lideri Bumın, bağlı olduğu devleti yıkarak İl Kağan unvanını
almış, bağımsız Türk Kağanlığı'nı ilan etmişti. Ve ardından,
uçsuz bucaksız bozkırlarda dağınık halde yaşayan Türk kökenli
boylar bir araya gelerek kurumsal bir devlet meydana
getirdiler. Altı yıl içe
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 60-80 /
Aktif Sayfa : 4
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.