Destandan Romana tıpkı
edebiyatın temel çabasının
insanın karmaşık ruhsal
yapısını irdelemek ve iç
dünyasını tüm yönleriyle
göstermeye çalışmak
olduğunu düşünen Gulliver’in Seyahatleri’nin yazarı
Jonathan Swift gibi, Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve
Coğrafya Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünün
iz bırakan hocalarından Ünal Aytür’ün aynı düşünceyle
yazdığı makale ve önsözlerini bir araya getiriyor.
Destandan Romana bir yandan destan, şiir, hiciv,
roman, tiyatro, öykü ve edebiyat kuramı-eleştiri gib
Gecenin ortasında bir ayak sesi. Gündüz olsa sadece bir ayak sesi ama gecenin tam ortasında
olunca çok farklı anlamlara ve çağrışımlara açık bir tıkırtı bu. Topuğun yere her değişindeki
ürperti, bir yatakta bağlı kalmışım da elim kolum hareket etmez bir hâldeyken tepemden tam
alnımın ortasına düşen damlanın tedirginliği. Düşmesini beklerken, ne zaman düşecek derken
ansızın tam alnımın ortasına düşen bir “pıt!”
Mustafa Uçurum düz yazılarına şiiri taşıyan bir şair. Bu yüzden hep tekrar eden seslerin
peşindedi
Farkındalığın, eylemsizliğin ve mükemmeliyetçiliğin getirileri nedeniyle akıp giden yaşama uyum sağlayamayan Teive Baronu'nun, Stoacılığın kurucusu Kıbrıslı Zenon gibi intihar ederek yaşamını sonlandırışına uzanan yolu döşeyen taşlar, kuvveden fiile geçişte doğan çelişkilerin yarattığı paradoksal çıkmazlardır.
Nev-i şahsına münhasır edebi deha Fernando Pessoa'nın yarattığı yüzlerce persona arasında, kendi karakteriyle en çok özdeşleşen Teive Baronu'nun kara kaplı defterine yazdıklarından derlenen Stoacını
Mimarlık ve sinema, mekân, eylem ve zaman üzerine düşünen ve üreten iki disiplin olarak birbiriyle etkileşim içinde olmuş ve beyaz perdeye yansıyan ilk filmden bu yana birbirlerine sürekli yeni olanaklar, olası yeni görme biçimleri sunmuştur. Bu nedenledir ki mimarlık ve sinema arasındaki ortak doğurgan ilişki mekânın kavranmasından, kurgulanmasına, üretiminden sunumuna kadar çeşitlenen pek çok araştırmaya konu edilmiştir. Son yıllarda mimarlık tarihi alanı da sinema filmleriyle daha fazla ilgilenmekte ve s
Yücel Kayıran, deneme-inceleme yazılarını bir araya getiren Poetik Varlık’ta, “Modern Türk Şiirinin Neliği Üzerine Bir Soruşturma”, “60’lara Doğru; Ahmet Oktay ve...”, “Cumhuriyet’in İlk Kadın Şairi: Gülten Akın” ve “Poetik Varlık” ana başlıkları altında, “materyalist bir kavga; idealist tutuma, yani gerçekliğin ve olguların, fikirler ve ideolojiler uğruna feda edilmesine karşı bir savaş” diye tanımladığı özgün bir şiir okumasının yolunu açıyor: Tevfik Fikret ve Yahya Kemal’den Melih Cevdet Anday’a, Ahmet O
“Gün batmak üzere, ışıklar yorgun; gravürlere daha bir daldıkça anlıyoruz ki yeryüzünde olan her şey var bu gravürlerde. Geçmişte ve bugün olanlar, gelecekte var olacaklar, yeryüzünde şimdiye dek var olmuş ne varsa, bundan sonra neler var olacaksa, hepsi bu dingin dolangaçta bizi bekliyor... Büyüleyici bir yapıt düşledim, öyle bir resim ki aynı zamanda küçük bir evren; Dante’nin şiiri işte böyle evrensel bir resim. Ancak inanıyorum ki bu şiiri içtenlikle okuyabilsek (ama bize böyle bir mutluluk hakkı tanınm
Ben Aliya Izzetbegoviç. İyi bir eş, gönlü kocaman bir baba, vefalı bir evlat. Ben Aliya,
bir dost, bir yazar, bir düşünür. Ben Aliya, babaanesinin hayalini gerçekleştirip Üsküdar
sahilinde yürüyen heyecanlı bir torun. Ben Aliya, umudunu kaybetmeyen bir çocuk.
Ben Aliya, Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı. Zulme karşı dik duran bir lider ve Allah’a secde
eden bir mümin.
İtalyanca edebiyat söz konusu olduğunda yaratıcı gücü ve özgün kurgularıyla sYazıyorum çünkü ifşa etmek istediğim bir yalan, dikkat çekmek istediğim bir gerçek, sesini duyurmak istediğim şeyler var. George Orwell, totaliterlik karşıtı, sözünü sakınmayan toplumsal eleştirileriyle edebiyat sahnesine adım attığı günden beri adından daima söz edilen, gözlemleri hiçbir dönemde güncelliğini yitirmemiş cesur bir kalem. Politik amaçla sanatsal amacı bütünleştirmeyi birincil görevi addeden Orwell, 1936-1947 yılları
Her kitap, hayatın hasılasıdır.
Hayatın hasılası; öğrenilen, yaşanan, öğretilen, tecrübe edilen hakikatlerdir ve bunlar
insanın en büyük 'Yol İşaretleri'dir.
Hayat yolunda yürürken bu Yol İşaretleri ile sapmadan, saptırmadan, aldanmadan
ve aldatmadan yol alabiliriz.
Genel olarak şimdiye kadar yaşadığım hayat süresince, fiili olarak son on iki yıl içinde
yazdığım notları düzenledim.
Bu notları Yol İşaretleri olarak sizlerle paylaşmak istedim.
İyi okumalar...
Gürültünün genel geçerliği, sessizliğin zenginliğini bilmememizdendi belki de.
Zor günlerden geçiyoruz. Ve olabildiğince kaygılı ve endişeliyiz. Zoru kolay kılmak için
daha çok koşuyor ve daha çok konuşuyoruz. Ne ki biz konuştukça azalmıyor
kaygılarımız, endişelerimiz. Ancak azalıyor bereket ve huzur. Daha fazla artıyor usanç
ve yorgunluk. Biraz sükûnet her şeyi başa döndürebilirdi oysa.
Sükût en güzel eylemlerdendir.
Sessizlik de bir eylemdir. Modern dünya gürültülü ve kalabalıktır.
……
Bu çağ bilgi çağıydı
Orhan Koçak, 1997 yılının Ekim ayından 2009 yılının Aralık ayına dek istikrarlı olarak çıkan, kapandığı güne dek genel yayın yönetmenliğini üstlendiği aylık kitap ve eleştiri dergisi Virgül’ün ilk sayısını şu sözlerle açmıştı: “Virgül’ü şöyle tanımlamak isteriz: Okunmuş gazetelerle birlikte atılmayacak bir kitap dergisi. Günü geçtikten sonra da okunacağını varsaydığımız bir dergi. Niçin çıkarıyoruz Virgül’ü? Okura yol göstermekten çok, kitaba bir eleştirel bağlam kazandırmak için. Bu ülkede başka kitap derg
Ne çok yol, ne çok yol gösteren var şu yalan dünyada değil mi? Peki biz, kimi takip edelim? Gösterdiği yolun sonu nereye varır belli olmayanı mı? Bize durmaksızın yol gösterip o yola kendisi çıkmayanı mı? Yoksa uzaktan gördüğümüz hiç de güven vermeyen şu gölgeyi mi? Yoksa yoksa… Kalbimize ferahlık veren, gönlümüzü serinleten, içimizde bir yerlerden tanıdığımız o sesi mi? Bizi sonsuz keremiyle var etmiş, nimetleriyle donatmış Rabbimiz hiç bizi yol yordamsız bırakır mı? Elbette ki O bize yolumuzu da takip ede
Nereye kaçsam, o büyük hakikati görüyorum. Sokakta gezen minicik bir çocuk, evine yetişmeye çalışan bir anne, yorulmaktan yorulmuş bir baba… Nereye kaçsam kitapların, filmlerin izi düşüyor önüme. Baktığım yerler, göremediğim yerleri aydınlatıyor. Dünyanın etrafında dolaşıyorum. Söyleyeceğim sözlerin ağırlığı kalbime dokunuyor. Kalbim diyorum, karsıma alıyorum onu ve bir cümle dökülüyor dudaklarımdan: Nereye Kaçsam?
Artık “eskiden” diye başlıyor pek çok cümlemiz. Birbirimizin gözlerine bakmayı unuttuk. Güzel bir ân yakalayınca, hafızalarımız yerine videolara kaydediyoruz. Yeni çıkan her teknoloji hayatımızın baş köşesinde yerini alırken, bizden götürdüklerini fark etmeyecek kadar meşgulüz. Durmaksızın çalan telefonlar, diziler, mailler, mesajlarla kuşatıldık. Biraz yavaşlamak vakti çoktan geldi belki de. Duralım. Duralım ve… Bir kalbimiz vardır, onu hatırlayalım.
Tekin Şener okurunu arayan bir yazar değil. Müdanasız bir kalem sahibi olarak “yürüyen kitap” dediği okuma tutkunu insanları “birlikte anlamaya, hatırlamaya, bağ kurmaya” çağırıyor; çağrıya kulak verenlerle “aynı serabı görme” niyetiyle yazıyor. Onlar aranmaz; yürüdükleri yolda türlü menziller üzerinde kendileriyle aynı dili konuşan dildaşlarını bulur, dinler ve okurlar. İşte bu denemeler bu çağrıyı işitmek üzere yola koyulanlarla “aynı akıntıya kapılmak” umuduyla yazıldı.
Bu işin kuralı böyle, mevsimler arası geçiş hasta edebilir insanı. Yine de haber verir önceden hava durumunu. Bak mesela sen bu kitabı eline aldıgında senin hava durumun nasıldı, şu an nasıl? Değişti mi? Değişebilir. Senin de mevsimlerin var çünkü. Senin de kalbin haber verir önceden. Dilerim bu kitap, seni mevsim geçişlerinde hastalıktan korur.Oyunu kurallarına göre oyna.Hastalanma!
Henüz fast food restoranlarının bile bulu“Modern Türk tiyatrosunun kurucusu” Muhsin Ertuğrul, dönemin “tiyatro mabetleri” olarak gördüğü Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi birçok ülkeye araştırma gezileri yapmış, buralarda gördüklerini de gazete ve dergilere yazmıştır. Ama “tiyatro sanatının en yüksek mertebesi”nde olduğunu düşündüğü Sovyet Rusya’ya 1925 ve 1934’te yaptığı ziyaretlerin ve oradan yazdıklarının yeri ayrıdır. Zira bu metinlerde Sovyet sanatçılarının tiyatro ve sinema alanına getirdikleri yenilik
Edebiyat aklı ve sağduyuyu çalıştırır; edebi yaratıcılıktaysa bu unsurların yanında sezgiye, duyarlılığa ve tahmine, hatta eleştirel bakışın ağından kurtulmayı her seferinde başaran şansa bile yer vardır. İşte bu yüzden, yaratıcılık başkasından öğrenilmez; yaratıcı olmanın tek yolu okumak ve yazmaktır. Gerisini insan kendi başına, pes etmeden düşe kalka öğrenir. Llosa Genç Bir Romancıya Mektuplar'da roman sanatı hakkındaki düşüncelerini aktarıyor. Konu, biçim, üslup, zaman, mekân, anlatıcı, karakter, gerçek
Kendini "ihtimal fanatiği" olarak tanımlayan E. M. Cioran, sürgün yaşamının doğurduğu azaba çare işlevi gören kalemini saplantılarını yatıştırmak ve hıncını dindirmek için oynatır. Politik görüşlerini aşındıran savaş sonlanmışken, yenilgiden ibaret gördüğü kaderinin yarattığı buhranın ana motifleri Cioran külliyatında yeni yeni belirmeye başlar.
30'lu yaşlarının keskin virajında yeni bir yol tutmaya, köksüzlük yoluna girmeye kendini mecbur gördüğü, felsefi "kabiliyetinin" sinik ve kuşkucu bir pus içind
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.