Okumanın Tarihi, Geceleyin Kütüphane, Kelimeler Şehri gibi kitaplarıyla dünya çapında bir okur kitlesine kavuşsa da kendini her şeyden önce bir okur olarak tanımlayan Alberto Manguel, Covid-19 pandemisinin ilk yılında İsviçreli gazeteci Sieglinde Geisel’e verdiği söyleşide hayatında ve okurluğunda rol oynayan her şeyi içtenlikle anlatıyor: Sıra dışı anne ve babasını, ona Alman kültürünü tanıtan dadısı Ellin’in damgasını vurduğu çocukluğunu, anne babasının memleketi Arjantin’le olan ikircikli ilişkisini, hay
Tarih Üzerine Diyalog Fransa’da Fernand Braudel ve Marc Bloch’un kurduğu “Annales” okulunun yetiştirdiği, Fransa tarihinin iki önemli ismi olan Jacques Le Goff ile Jean-Pierre Vernant’ın 2004 yılında Emmanuel Laurentin eşliğinde France Culture radyosu için yaptığı söyleşilerden oluşuyor. Ortaçağ uzmanı Le Goff ile Eski Yunan uz¬manı Vernant yetiştikleri dönemi, hocalarını, tarihe olan bakış açılarını anlatıyorlar.
“Söyleşinin hiç kuşkusuz en şaşırtıcı yanı, bu iki tarihçinin içinde yetiştikleri toplum¬sal
Hasan Âli Yücel neye inandı, nasıl mücadele etti? Gazi Mustafa Kemal ile aynı masada hangi konu hakkında görüştü? Nasıl Türkiye’nin en uzun süreli Millî Eğitim Bakanı oldu? Dönemin en önde gelen edebiyatçıları ile nasıl tanıştı? Türkiye’nin en büyük şairlerinden Can Yücel’i nasıl yetiştirdi? 19 Mayıs’ta kendisine suikast girişimi söylentilerini nasıl karşıladı? “Hayatta ben en çok babamı sevdim” diyen Can Yücel, neden babasına Cambridge’den ayrılması gerektiğini söyledi? Köy Enstitülerinin fikir babası kimd
Psikolog René Diekstra’nın kaleme aldığı Ebeveynle Söyleşi: Anne Babamızı Tanımak İçin Sohbet Kılavuzu yaşam döngüsü yaklaşımından ilhamla, ebeveynlerimizi derinlemesine tanımayı salık veriyor. Yazar, gözlem ve deneyimi yardımıyla oluşturduğu anne babayı tanıma amaçlı söyleşi kılavuzunun yanı sıra, bu heyecan verici karşılaşmaya dair pratik ipuçları sunuyor. Ebeveyniyle tanışmak, yakınlaşmak ve anlamlı bir ilişki sürdürmek isteyen yetişkin çocuklar için değerli bir kaynak...
Çocuklar farkında olmasalar da,
Üzerinde yaşadığımız yerkürenin tarihi, bir bakış açısıyla zulmün de tarihidir. Bu zulüm in-sanları evinden yurdundan etmek şeklinde olabildiği gibi kadın, çocuk, yaşlı demeden öl-dürmek suretinde de zuhur etmiştir, malum. Bir münevver içinse en büyük zulüm ifade hürriyetinin olmaması olsa gerek. Üstat Metin Önal Mengüşoğlu da tabiri caizse bu zulmü edebiyat kamusunda boy gösterdiği ilk günden bu yana yaşamıştır. Daha liseli yıllarda “dinî sohbet yaptıkları için” duvarında şirk kokan yazının yer aldığı kara
“Yıllar süren okumalarım sonucunda oluşturduğum kanaatim, Allah’ın bütün insanlara ruhundan üfleyerek bir yaratıcı güç, bir yaratıcı kabiliyet yüklediğidir. Onu, insan kendisi keşfedecek. Kendisi keşfedemezse hocası, ailesi, annesi, babası keşfedecek; o alana kişiyi teşvik edecek ve destekleyecek. Maalesef İslam dünyasında böyle bir eğitim modeli yok. Ne ailede var ne de okullarda. Gerek Osmanlı'da gerek Cumhuriyet’te resmî tedrisat dediğimiz modelde böyle bir arayış, yönlendirme görmedim. Vahiy ve Sanat ad
“Burada asıl anlatılmak istenen “İnsan kalbi ile düşünür.” cümlesidir. Oysa modern tıp ve insanların büyük çoğunluğu “İnsan aklıyla, beyniyle düşünür.” diyor. “Tezekkür eden kalp, tefekkür eden kalp, tedebbür eden kalp, nazar sahibi kalp, rey sahibi kalp, nüha sahibi kalp…” Kalp kelimesinin sözlük anlamı; “değişebilen, dönüşebilen”dir. Kalpazan, inkılap hep aynı kökten gelir. Ama Kur’an’daki kalp yürek değil. Kur’an’daki marazlı kalbin, mühürlü kalbin tıptaki “kalp sektesi” anlamına geldiğini kim söyleyebil
Metin Önal Mengüşoğlu, her bir sıfatın başına “Müslüman” ibaresini getirmek koşuluyla bir “düşünür”, bir “yazar”, bir “şair”dir. Bu sıfatların kaleme dökülenlerinin sayısı otuz beş kitabı bulmuştur bu eserden önce. Öyle ki; her biri okuruna yeni ufuklar açacak çapta.
Mezkûr sıfatlar sadece kalemle ulaşmaz muhatabına; o, çok iyi bir hatiptir aynı zamanda. Bazı münevverlerin kalemi, bazılarınınsa hitabeti ön plana çıkar derler. Elbette her ikisini uhdesinde barındıranlar da vardır. Mengüşoğlu da onlardan bi
Can Kozanoğlu ve Mirgün Cabas, edebiyatımızın önemli isimlerine kitaplarının “ilk sayfası”nı nasıl yazdıklarını soruyor!
Bu soruyla başlayan keyifli sohbetler, yazarların birbirinden farklı ve değerli yazma deneyimlerini aktardıkları bir yazı atölyesine dönüşüyor.
Yirmi beş önemli yazar, yazma tarzlarını, alışkanlıklarını, takıntılarını, yeni projelerini, edebiyata ilişkin düşüncelerini, dünyaya, insanlığa dair endişe ve umutlarını büyük bir cömertlikle paylaşıyor.
İlk Sayfası, yolun başındaki yazarla
Birden gözlerim pabuçlarıma takıldı. Kesif bir toz tabakasıyla kaplıydı. Rengi, kahverengiden patlıcan moru ile gri karışımına dönüşmüştü. Kalktım, oturduğum ve sırtımı yasladığım yerden. Hafif baş dönmesi yaşadım, sonra toparlandım. Ve yürürken kendime, sadece kendime söylendim: Tozu Kalsın... Şeyhmus Diken’in yeni sözlü tarih çalışması Tozu Kalsın’da 2015 ve sonrasında yaşanan hendek-barikat olaylarının ardından Diyarbakır coğrafyasının uğradığı tahribat ve dönüşümü merkeze aldığı söyleşiler yer alıyo
Röportaj, söyleşi ve anketler, gazetecilik sahasının türleri arasında sayılsa da edebiyat alanında da önemli bir yere sahiptir. Yazarların şahsiyetleri, ilgi alanları, eserlerinin kaynakları, dönemleri hakkındaki değerlendirmeleri, dil ve edebiyat meselelerine dair düşünceleri, kendi monografileri kadar edebiyat tarihlerine de önemli malzeme sunmaktadır. Sanatçıların eserlerine uzak bir mesafeden bakıp kritik yapmalarına imkân tanıyan bu söyleşiler, aynı zamanda eserlerde kapalı bırakılan, yazıya dökülmeyen
İstanbul'un her halini ve anını, konak ve köşklerinden, mesire yerlerine, semtlerinden, okullarına, yiyecek-içeceğinden sosyal hayatına kadar kaleme aldığı romanları ve gazete yazılarıyla adeta zapteden Sermet Muhtar Alus (1887-1952), 65 yıllık ömrünü İstanbul'a hasretmiş, durmadan onu kaleme almıştır. Alus’u Taha Toros'un kaleminden okuyalım:
"Küçük yaştan beri İstanbul'un her semtine âşık olan bu konuda değişik kitaplarla ve yaşlı insanlarla haşır neşir olan, İstanbul'un bütün semtlerini titiz bir teces
İlim insanlarını ve insanı, sırf hayattayken sevmek ve sevdiğini sürdürmek ülküsüyle görgülenmeye ve nihayet kültürlenmeye küçük bir hizmette bulunabilmeyi gaye edinen Çay Saati Sohbeti’ni büyük bir vazife ve hizmet olarak görmelidir. Çünkü yegâne maksadı, öğrencilerimizin ilim insanı hocalarını hayattayken sevdiğini göstermeleri, sohbet eden hocamızın da başta öğrencilerini hayattayken bilfiil sevmekte olduğunu açığa vurmasıdır. Onları iştiharla tanıtmak veya izhar edilmeyen bir amaç yoktur.
Hoca sadece
Simone de Beauvoir soruyor, Jean-Paul Sartre cevaplıyor.
Bu söyleşiler 1974 yazında Roma’da, sonbaharda
Paris’te gerçekleştirildi. Sartre zaman zaman yorgun oluyor,
bana düzgün yanıt veremiyordu; kimi zamansa ben esin
bulamayarak sudan sorular soruyordum. Gözüme gereksiz
görünen konuşmaları metinden çıkardım. Geri kalanını ise
kronolojik sıraya az çok uygun kalmaya çalışarak temalara göre sınıflandırdım ve kolay okunabilir hale getirmeye uğraştım.
Bilindiği üzere, bir kayıt cihazının sakladığı sözl
Böyle Bir Hayat, Bahriye Çeri’nin Güzin Dino’yu 2003-2011 yılları arasında evinde ziyaret ederek konuşmalarını kaydetmesiyle ortaya çıkan bir hayat hikâyesi kitabı. Güzin Dino’nun ailesi, çocukluğu, eğitim hayatı, dostlukları ve Abidin Dino ile yarım asırlık beraberliği Bahriye Çeri’nin soruları ve yönlendirmeleriyle canlanıyor, renklenip genişliyor. Nâzım Hikmet’ten Yaşar Kemal’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Orhan Pamuk’a, Erich Auerbach’tan Picasso’ya kültür, sanat ve edebiyatta yer etmiş pek çok yazı ve res
Ben beş erkek kardeşin ortancasıyım. Onların içerisinde tek okuyan benim. Hafızlığı bitirdikten sonra biraz daha Arapça okumak, Kur’an eğitimimi ilerletmek isteyince babama, “Ben okuyacağım!” dedim. O cevaben, “Seni okutacağım!” dedi. 1945 yılında köy halkının topladığı parayla İstanbul’a gittim. Kamyonla çıktık. Manifaturacı Hasan Efendi ile birlikte gönderdiler. İstanbul’da Kiğılılardan Hacı Fahri Kiğılı’nın iaşesini sağladığı Kur’an Kursu’nda kaldık. Bir ömrü, Kur’ân okumak, hıfz etmek; onu öğret
Felsefi anlamlar ve anlayışların altında yatan ve onlara dayanak oluşturan dilsel ilkeleri ön plana çıkaran Taha Abdurrahman’ın metinleriyle uğraşmak aynı zamanda yeni bir felsefi lügatçeyi hesaba katmak demektir. Zira o, söylem analizi ve diyalektik münazara kuramları alanındaki en son gelişmeleri göz önünde bulundurarak klasik İslam düşüncesindeki pek çok terimin içeriğini kendi tezi doğrultusunda yeniden anlamlandırmış, Batılı terminolojiyle fikirlerini desteklemiş, bunların yeterli gelmediği durumlarday
Türk Dünyası Uzmanlarıyla Söyleşiler Kısa Özet
Türk Dünyası Uzmanlarıyla Söyleşiler, Türk dünyasının tarih, dil, edebiyat başlıklarındaki çeşitli meselelerine bilimsel mesailerini hasreden yirmi üç Türk bilim adamının yetişmesini ve çalışma alanlarına kendilerini hazırlayan eğilimlerini, entelektüel meraklarını biyografileri bağlamında merkeze alan ve doktora öğrencilerinin gerçekleştirdiği bir dizi mülakatın bir araya getirilmesi sonucu ortaya çıkmış bir derlemedir. Mercek altına aldıkları konulardan önce
“Tomris Uyar açıklığı ve daha da önemlisi kararlılığıyla Turgut Uyar’ın hayatına ve şiirine dair daha önce bilinmeyen önemli birçok bilgi ve yorumun bu kitapla birlikte gün ışığına çıkmasını sağladı. Okurken insana kolay gelen, ama aslında hiç de öyle olmayan saptamalarının ardındaki keskin dikkat, bu kitabın sürükleyiciliğinin ardındaki gizil gücü oluşturuyor.
Turgut Uyar’ın şiirleri ile şiir dışındaki yaşamı arasında pekâlâ bağlantılar kurabiliriz bu söyleşiden yola çıkarak. Hayat tabii ki şiirin sağlama
Toplam 140 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.