Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak. Elini kolunu sallayarak dışarı çıkacaksın.' Uçak havaalanına yaklaşırken Müjdat (Gezen) beni yatıştırmaya çalışıyordu. Onu duymuyor gibiydim. Tutuklanacak olursam onun neler yapması gerektiğini düşünmeye çalıştım; tanıdık birkaç kişinin adını saydım. 'Onları hemen ara, avukatımı devreye sok,' dedim; bir de bütün gazeteleri aramasını tembihledim. Durduk. Herkes hareketlendi, ben bir türlü yerimden kalkmak istemiyordum. Gönülsüz, ağır hareket ediyordum. Müjdat'a dönd
Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir...
Dış Parti üyelerinden Winston Smith, Doğruluk Bakanlığı'nın istekleri doğrultusunda geçmişi yeniden yazmakla görevliydi. Çünkü onun dünyasında dün, gerektiğinde yeniden şekillendirilir, tüm kayıtlar yok edilir, her kitap baştan yazılır, her resim yeniden boyanır, her heykele, caddeye ve yapıya yeni adlar takılırdı. Yazdığı yalanlar ve değiştirdiği tarihle kendi yaşadığı gerçeklik arasındaki boşluk büyümeye başlayınca Winston zihnine ve geleceğine sa
Seneler çeşitli imgeler, fotoğraflar, dönemin gazete haberleri, popüler şarkıları, filmleri, reklamları, sloganları, siyasi gelişmelerinden hareketle 1940'lardan 2000'li yıllara uzanan deneysel bir metin, bir tür toplumsal kronik. En mahrem anılarına, hayatındaki önemli dönemeçlere kendi kuşağının hikâyesini de dahil edip tarihin kaydını tutan ve bunu yaparken klasikleşmiş otobiyografi yazınının dışına çıkan Ernaux, anlatının merkezine kendini koymaktan bilhassa kaçınıp bireysel tarihiyle kolektif tarihi bi
Maalesef, diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kâğıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki mememin ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki...
İlk baskısı 2012'de yapılan Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde..., Mahir Ünsal Eriş'in ilk kitabı. Ancak ilk kitaptan beklenmeyecek bir yetkinliğe sahip, konu ve kişileri açısından da şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen bu birbirinden güzel öyküler bazen bir çocuğu
Bakın, siz bedenen ölmüş birini zihninizin içine aldınız, onu konuk ediyorsunuz. Ev sahibisiniz. Bu ilişkide tüm denetim sizin elinizde olmalı. Yani zihninizin içinde ona ne kadar yer açacağınız, onunla ne kadar özelinizi paylaşacağınız hep size ait kararlar. Şimdilik zihninizde yaşamasına izin verdiniz. Dilerseniz ona gözlerinizle bakmayı öğretebilirsiniz. Bedensel deneyimlerinize ortak edebilirsiniz.
Nasıl?
Çok zor değil. Sözcüklerle...
Konuşarak mı?
Sözcüklerin gücünü küçümsemeyin. Zihnimizdeki tüm duygu
Kemal Varol külliyatının en yeni parçası Kara Sis, birbirlerine hikâyelerini anlatarak varlıklarını sürdüren mahkûmların mevcut zaman içinde ve zaman dışındaki yaşamlarını konu ediniyor.
Mesut Hoca'nın anlatıcı gözüyle büyüyen ve perdeye yansıyan roman, yeni gelen mahkûmun, müebbet Barana'nın gizemli ve kendini açmayan mühürlü dudakları arasındaki sırra odaklanıyor. Günaşırı türlü bahanelerle dövülen Barana kimdir, ne suç işlemiştir, neden susmaktadır?
Bir kızıl saç telinin rüzgâra uyup geldiği, gelip de
Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikâyet edesin geliyor. Bir şeyden şikâyet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu.
Okumuşlar, okuyamamışlar, fakirliğin batağındaki yaşamlar; ev içi kavgalar, terk edenler, terk edilenler; heba olan masum hayatlar. Ya da hayatını zindana çeviren sevgiliyi unutayım derken bir yabancının düğününde başkalığı tadanlar. Büyümek, geçinmek için bin dereden su getirenler. Top peşinde koşanlar, kızının çeyizini örenler... Bir otostopla ge
1940 yılının yaz mevsiminde talihsiz bir genç adamın ayak izleri Eskişehir'in
ara sokaklarında, gecenin lacivert soluğunda, Hamamyolu'nda, Tatlıdil
Köftecisi'nde, Asri Sinema'da ve sınıf tekrarı yapacağı mektebin bodrum
katında görüldü. Aslına bakarsanız kendisi daha çok gölgesiyle birlikte
kalabalık kafasının içinde yürümekteydi. Yazdıklarının bir gün Akbaba
dergisinde tefrika edileceğine ve Nadire'nin onu bir gün muhakkak seveceğine
olan inancını henüz yitirmemişti. Nihayetinde dünya o nasıl inanıyorsa öy
Her kadın hayatında bir kez de olsa bulaşır acıya... Siyah acının yanında usulca belirir. Her siyah bir iz
bırakır. Her iz bir hikâye anlatır, her hikâyenin de bir kahramanı vardır. Hiçbir kahraman normal değildir;
kiminin süper güçleri vardır kiminin süper delilikleri... Kiminin akıl almaz acıları, kiminin yok sayılamaz hataları,
yanlış seçimleri, öfkeleri...
Canan, Süveyda, Derya, Seyhan, Nehir, Ayfer ve Serpil... Büşra Cebe onların sadece acılarını anlatmıyor;
yaşadığı sorunların kendi dünyasındaki yankı
Richard P. Feynman, yirminci yüzyılın en büyük dehalarındandı. Nobel ödüllü fizikçi
olmasının yanı sıra aynı zamanda bir kasa hırsızı, maceraperest, müzisyen ve dünya
standartlarında bir öykücüydü. Eminim Şaka Yapıyorsunuz Bay Feynman! ve
Başkalarının Ne Düşündüğünden Sana Ne? adlı kitaplarıyla çok sevilmiştir.
Manhattan projesinde çalışan en genç bilim insanlarındandı. Kuantum
elektrodinamiğine yaptığı katkılar madde ve ışık hakkındaki görüşlerimizi değiştirdi.
Uzay mekiği Challenger'in patlamasının nedenl
Gittiği bir yoldu ancak kendisi yolcu muydu? Yolcu nereye varacağını bilen kişiydi fakat Ahuzar nereye varacağını, yolun onu nereye götüreceğini bilmiyordu.
Sen yaşadığını sanırsın bazen; ama rüya seni giyinmiştir, sen rüya gördüğünü sanırsın ama rüya seni görmüştür. Sen her zaman rüya gördüğünü mü sanırsın, ya rüya seni görmek isterse?
Üniversite okumak için gittiği yerde, geçmişiyle ilişkili bir olaylar zincirinin içinde bulur kendini kahramanımız Ahuzar... Sır içinde sır, imtihan içinde imtihan gizlidir
Hasan Ali Toptaş’ın –belki de– en çok okunan ve yayımlandığı tüm dillerde büyük bir şaşkınlık ve beğeniyle karşılanan romanı. Gölgesizler, bir kayboluşlar anlatısı; aniden kaybolmaların, beklenmedik dönüşlerin, ölümlü büyülerin, devlet nezdine düşen gölgelerimizin aynası. Tekrarların tekrarını okumamızı sağlayan karakalem bir güvercin; bir garip cinayet ve doğum hikâyesi. Ve kokusu burnumuzda tüten, cevabından korktuğumuz bir soru cümlesi: “Kaar nedeen yağaar, kaaarrr?” “Sadece Hasan Ali Toptaş okumak için
Gerçek, iki çocuk arasındaki en kısa doğrudur.
Dilsiz Kuğular Zamanı, iyi ve güzel olanı önceden sonraya iletmek için yazılmış bir devir romanı.
Ali ile Ayşe'nin 1980'deki dünyasından bugüne uçan dilsiz kuğuların kanatlarında bir bilgi, bir hatıra var.
Yaşamaya devam edebilmek için bizden çalınan güzelliği hatırlatmak ve bizden sonraya kuğuların kanatlarında uçurmak gerek.
Ece Temelkuran bu romanıyla kötülüğün apoletlerini söküyor.
Nazan Bekiroğlundan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşına uzanan bir öykü Trabzondan ve Tebrizden doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak Aslında çok ırmak Tebrizin en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dost
Bir ev kedisi ile özel bir çocuğun sıra dışı arkadaşlığı...
Ev kedisi Pepe, insanları Anne, Baba ve Tato ile birlikte sıradan bir kedi hayatı
yaşamaktadır. Oldukça meraklı ve hareketli bir kedidir. Günleri komşunun köpeğiyle
atışarak, güvercinlere söylenerek ve uyuyarak geçer. Pepe'nin hayatı, yaşadığı binanın
dördüncü katına daha önce hiç görmediği bir çocuğun taşınmasıyla değişir. Bu çocuk
onun tanıdığı diğer çocuklardan farklıdır. Hiçbir zaman evden dışarı çıkmaz.
Penceresinde kilit olduğu için camdan dı
İlk 'Canım' demek istediğinde ar etmiş dedem, 'Hanım' dese 'malım'
demiş gibi olur diye korkmuş, 'Vesile' dese çok resmî, soğuk. Ama
kendinden tarafa bakmasını istiyormuş, onu görmesini, onun içini,
yüreğini, sevdasını fark etmesini istiyormuş; anlatacak, dökülecek,
gerekirse ağlayacakmış. 'Baksana' dese olmaz, 'Bak hele...' demiş,
devamını getirebilecekmiş gibi. Bakele dönüp bakmış. Dedem
bütün söyleyeceklerini unutmuş, öylece kalmış.
En safından aşk, hani, hasretle imtihan edilen... Aşka, dosta, sırdaşa,
Yağlı Havilland ile boynunu, ensesini, kulak arkalarını kremleyip
kokulandırmış, bol bol limon kolonyası dökünmüş, saçlarını taramış,
Müesser'in kızı Şengül'e diktirttiği kendinden korseli pembe eteğinin
içine zor bela girmiş, çorap lastiğini bulduktan sonra yardımına gelen
bir kız evladı bile olmadığı için beceriksizce kendi etini budunu çimcire
çimcire sütyenini takınmış, ondan sonra fanilasını, beyaz, kıvrık yakalı bluz
gömleğini de giymiş, onun da üstüne pembe ceketini giyip gerdanına sahte
inci pembe k
Bir değil bir destandır Anadolu... Destanlara kahramanlar yetiştirmiştir, binlerce. İşte FİGAN, o destandan bir damlacık
Ermenilerin ihaneti ve masum insanı... Yakın tarihe bir ipucu...
En çok okunan yazar ünvanın kazanan AHMET GÜNBAY YILDIZ bu romanında Ermeni mezalimi karşısında Anadolu insanının figanını yazdı.
Sizden öncekiler bu eseri defalarca okudular. Siz de okuyun, seveceksiniz.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın iç dünyasına -her cümlesi okurdan emek
bekleyen- çetin bir yolculuk!
Yaşlanıyordunuz: Tek bir Tanpınar yoktu, kaç kimliğe, kaç kişiliğe
bürünmüştünüz! Göz kapaklarınız kurşun gibi ağır, kendinizden
saklanıyordunuz.
Bu romanı hayatla öldürülenlere yazdım.
Bu romanı, burada yazdıklarımı yalnız onların okuyacaklarını biliyorum.
Selim
1348 yazında Avrupa'yı toplu ölümlerle sarsan veba salgınından
kaçmaya çalışan yedi genç kadın ve üç genç erkekten oluşan bir grup,
şehri terk edip Floransa'nın kırsalına sığınmak için yola çıkar. Birbirlerini
eğlendirmek ve yolculuğa devam edebilmek için on gün boyunca her biri
aşk hikâyelerinden kahramanlık maceralarına uzanan onar öykü
anlatacaktır. Toplamda anlatılan bu yüz öykü, ortaçağın karmaşık ve
zengin gündelik hayatını ortaya koyan bir derleme görevi görür.
Decameron, Princeton Üniversitesinden L
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 920-940 /
Aktif Sayfa : 47
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.