Varlık ile anlam arasındaki kadim perde, modern insanın şafağıyla birlikte aşılmaz bir duvara dönüştü. Nicedir bir fin-de-siècle figürü olarak modern şair, kehanetin gücüne sığınarak ortalığa saçıyor ilencini. Estetiğin müsekkin etkisiyle mistik şiir idealinden basit kelime simyacılığına değin bir yığın eda, “şiir/sel” adlı sarkacın umursuz salınımı içinde sürgit genişliyor. Ve şimdilerde “hâl”den kesik, fiyakalı bir hologram suretinde boy gösteren şair, kontrolsüz ışık ve sesin bulanık sularında, giderek s
Nahid Sırrı Örik’in, 1948 yılında Tasvir-i Efkâr gazetesinde tefrika edilen ve yazar hayattayken kitaplaşmayan romanı Tersine Giden Yol, iki ana karakterin etrafında inşa edilmiştir: Her ikisi de bir kırılma noktasından geçmekte olan paşa çocuğu Cezmi ve Ankara şehri.
Cezmi, varlık içinde yaşadığı ilkgençlik yıllarından sonra paşa babası tarafından evlatlıktan reddedilir ve amcasının desteğiyle Ankara’ya gider. İstanbul’dan kalkan bir trenle başlayan yolculuğu, alışık olmadığı yeni ve yabancı bir şehirde h
“Bu işin birkaç hafta, bilemedim birkaç ay süreceğini düşündüm.Bir falcı yıllar alacağını söyleseydi herhalde cesaretim kırılacakve vazgeçecektim.”Mary Işın, merakının peşine düşerek çıktığı yolda araştırmalarıyla Osmanlı mutfak tarihi literatürünün gelişmesine büyük katkı sağladı. Işın’ın yıllara yayılan kapsamlı çalışmalarının ürünlerinden olan Osmanlı Mutfak Sözlüğü, her tür yiyecek-içecek ve araç-gereçlerin sözlük anlamlarından başka, bitki ve hayvanların adları ve bilimsel karşılıkları, yetiştikleri co
Birden gözlerim pabuçlarıma takıldı. Kesif bir toz tabakasıyla kaplıydı. Rengi, kahverengiden patlıcan moru ile gri karışımına dönüşmüştü. Kalktım, oturduğum ve sırtımı yasladığım yerden. Hafif baş dönmesi yaşadım, sonra toparlandım. Ve yürürken kendime, sadece kendime söylendim: Tozu Kalsın... Şeyhmus Diken’in yeni sözlü tarih çalışması Tozu Kalsın’da 2015 ve sonrasında yaşanan hendek-barikat olaylarının ardından Diyarbakır coğrafyasının uğradığı tahribat ve dönüşümü merkeze aldığı söyleşiler yer alıyo
Kuşlar varmış kuşlar yokmuş. Gel zaman git zaman olmayanları dahi dile, kaleme gelmiş. Güleni ağlayanı, moru eflatunu, güzeli sevimsizi ötmeden öteden öyle bakmış, “Ben yok muyum?” Boyunlarını bükmeye kalmadan daha, “Varsın canım!” demiş onlara, olan bütün öbür kuşlar. “Artık varsın.”
Olmayan kuşların çoğu burada. Dilden kalemden telaşsızca dökülüp kanat vücut bulanı, konup da en sonunda şahane diyarlara uçanı. Olmayanın, hayalle var edilenin gücüne, taşıdığı umuda inandığımızda, işte o zaman şen olabilir
“Her hikâyenin bir kaderi vardı...” Mario Levi, hikâyelere tutkun bir yazarın evreninde, farklı tarihlerde ve mekânlarda, birbirlerinden habersiz şekilde bir araya gelen iki zaman yolcusunun peşine düşüyor; tanıdık fısıltılar hikâyenin de, kahramanın da kaderini belirliyor: Beyoğlu’nun ve Büyükada’nın sokaklarında, sepya fotoğraflardan yansıyan yakın geçmişin acı tatlı hatıraları arasında yol alan Çünkü Fısıltılar Vardı, yaşamın karşısına kurguyu, kurgunun karşısına insanın hakikatini koyarken gerçeğin perd
Anna Seghers’in üç uzun öyküsünü bir araya getiren bu kitaba adını veren Ölü Kızların Gezisi, yazarın bu türdeki en ünlü eseridir. Otobiyografik anılarla kurgulanmış öykünün anlatıcısı, Meksika’da sürgünde yaşayan Netty, 1912’deki bir okul gezisini, arkadaşlarını ve o mutlu günleri neredeyse bir rüyadaymış gibi aktarıyor. Zihninde hatıraları kurcaladıkça I. Dünya Savaşı’ndan nasyonal sosyalizme ve II. Dünya Savaşı’na uzanan süreçte arkadaşlarının değişen kaderlerini anımsıyor; aşk, dostluk, ihanet, zalimlik
Canınızdan bezmişsiniz, bir asalak gibi, hiç kimseye hiçbir şey vermeden, dünyaya hiçbir güzellik katmadan yaşıyorsunuz; bir fazlalıksınız burada, üstelik burada var olmaya layık olanların payından yiyor, içiyorsunuz. Umut olmasa, böyle bir ruh hali içinde burada bir dakika daha durulur mu? Evet, iyi kötü bir umut olmasa insan kendine bir hekim arar mı? Aniden yutkunma problemi baş gösteren bir kadın psikoterapi seanslarına başlar ve ardı ardına açılan kapıların ardında en az bir sfenks kadar soğuk ve mesaf
sizden gittiğim merdivenden inerken,
kendimden indim
geriye dönüp baktım kapı aralığında gözleriniz
bana kapı aralığını gösteren gözleriniz
elimle kapatın dedim kapıyı, bazen eliyle konuşur
dilini yutunca insan
biliyorum, çıktığım merdivenlerden kederle
inmeyi de biliyorum, ben biliyorum
sıkmayın canınızı öyle kapı aralığından dünyaya
bakarken, merdivenden inişime
sıkmayın canınızı, ben sıkarım sizin yerinize dişlerimi
biter çoğu şey gibi bu merdiven
henüz başlamış bitmiş bir yolculuk, ucundan
kopmuş yarısı
Çin’in En İtibarlı Ödüllerinden Mao Dun Edebiyat Ödülü’nü Alan A Lai, Başyapıtı Sayılan Toz Duman Dağılınca’da Doğu Tibet’in Komünizmden Önceki Son Zamanlarını Merkeze Alan Bir 20. Yüzyıl Destanı Sunuyor.Destanın Başkahramanı Olan “Aptal”, Zengin Ve Güçlü Maiqi Beyi İle Bir Han Kadınının Oğludur. Herkesin Gerçek Hayattan Bihaber Olduğunu Düşündüğü Bu “Aptal” Olağanüstü Bir Sezgiye Sahiptir. Bütün Beylerin Tarlalarını Haşhaş Tohumuyla Doldurduğu Bir Zamanda, Topraklarına Buğday Eken Bu “Aptal” Küçük Efendi S
Çeviri Kuramlarını Keşfetmek, 1960’lı yıllardan bu yana geliştirilen Batılı çeviri kuramlarının çağdaş paradigmalarına ilişkin kapsamlı bir analiz sunuyor. Anthony Pym, bu kitabında eşdeğerlik, amaç, betimleme, belirsizlik, yerelleştirme ve kültürel çeviri kuramlarının yanı sıra çeviri teknolojileri, gönüllü çevirmenler, doğrusal olmayan mantık, aracılık, Asya dilleri ve süreç araştırmasını da ele alıyor. Esasen akademik bir çalışma olsa da çeviriye dair savlarla ilgilenen herkes için anlaşılır olmayı amaçl
Düşsel zamanların yazarı Gürsel Korat’tan, Kapadokya Dörtlüsü’nün ikinci kitabı: Güvercine Ağıt. Bir kadın şeyhin, bir Venedikli tüccarın ve Moğolların yolunun kesiştiği Anadolu’da, 13. yüzyıl sonundayız. Korat’ın kalemi aslanların ve güvercinlerin gölgesinde; zamanın, korkuların, umudun ve aşkın beslediği bir geçmişi yeniden kurmaya devam ediyor.Anlıyordu ki sayısız insanın yüzünde gördüğü ölüm, yaşayan kişiye bir hayal gibi görünür. İnsan için yalnızca kendi varlığı diğerlerinden ayrı, ölümsüz, sonsuz, te
Onur Bütün’ün emin adımlarla ilerlediği öykü yolunda yeni bir kitap: Anlatmaya Değer Bir Hikâyen Var mı? Neredeyse “sıradanlaşmış” görülen şiddetin her türlüsünü konu edinen; ayrımcılığı gizli dikişlerine kadar tersyüz eden; mültecilere, çocuk yaşta tacize, aldatmaya ve iktidar/sızlık meselesine dokunan, kadın ağırlığı olan öyküler bunlar. Sessizliğin korunduğu yerde sabırla örülmüş, ses çıkaran metinler. “Sessizlik; güçsüzlüğün, erkek mıntıkasında yaşamanın, tecavüzün, tacizin, baskınların, bombalamaların
“Bir hayali anlatmak, bir gölgeyi… imkânsız. Artık onlar için yok, benim içinse bütün soğukluğuyla var olan bir gölge ile yaşamak. Onu tekrar görmekten korkmuyorum. Onu anlatamamaktan korkuyorum en çok. Dile gelmezse ömür boyu araf, bütün varlıkların arasında sürgündeyim.” Kimselere görünmeden zamanı ve mekânı aşarak yaşayan bir ölü ya da sahnede son nefesini vermiş, anne-kız oyunu yarım kalmış bir kadın. Terk edilmiş kentlerin viranelerinde iz bırakan hayaletler. Bir tablonun henüz vedalaşılmamış renginden
İlk kitabı Ağırküre (Everest, 2020) ile yarattığı öykü evrenini Siyah Alfabe ile genişleten Öznur Yalgın, hayatın içini çektiği anları özgün bir gözlem gücüyle ve zamanı tersyüz eden bir yaklaşımla hikâyeleştiriyor. İnsanın kendi sınırları ile insanları birbirinden ayıran sınırların gerilimine odaklanan bu öyküler, başlangıçlar ve sonlar arasında, kalmak ve gitmek arasında, yerliler, yabancılar, evler ve eşyalar arasında savrulanların içindeki çukura kulak veriyor. Dünyanın sonunu anlatan filmler izlemişti
ALPHABET İn The FORESTWould You Like To Read An Enjoyable Story From A To Z?An Alligator, A Butterfly, A Cat, A Deer, An Eagle, A Fox, A Goat…All The Wild Animals Appear İn This Forest Adventure One By One İn Alphabetical Order. A Delightful And Hopeful Story Of Friendship About Differences And Solidarity
Aşk ve mutluluk. Bu ikisini yan yana koymak ne büyük hamlık. Aşkın ancak mutsuzluğa sıkıca tutunarak ayakta kalabileceğine, mutsuzluğun mutluluktan daha yoğun bir duygu olduğuna inandım acılaşan zamanla. Aşk içinde mutluluk bir sürçme. Perdenin çabucak indiği bir oyun, gelip geçici bir rüya, kafa karıştırıcı bir hayal.
Azra yedi yıldır evli olduğu Ferda’yı öldürdüğü suçlamasıyla hapishanededir. Avukatının verdiği defter ve kalemle içinde bulunduğu durumu yazmaya başlar. Bağlılıkla bağımlılık arasındaki sı
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 60-80 /
Aktif Sayfa : 4
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.