Doğru yerde ve doğru zamanda yaşamak büyük şanstır. Ama daha önemlisi, bunun farkına varmak; yetenekle, bilgiyle, birikimle şansın uçuculuklarından kalıcı kazanımlara uzanabilmektir. Bâkî gibi ölümsüzleşebilmektir.Baki, hiç şüphesiz, sadece, XVI. asrın değil, bütün Türk edebiyatının en büyük şairlerindendir. Şiirimizdeki ayrıcalıklı konumunu, büyük bir cihan imparatorluğunu yankılayan ihtişamlı sesiyle olduğu kadar, benzersiz estetiği, kendine özgü dili ve geniş şiir yelpazesiyle de elde etmiştir. Baki, güc
Osmanlı yöneticileri, XVIII. asrın başlarında, askerliğe, bilime ve teknolojiye dair yeniliklere yönelirken, farkında olmadan, hayatın her alanında ve sanatta Batılılaşmaya da kapı aralamışlardır.
Böylece, hem fizik hem estetik bir değişim süreci, aynı zamanda başlamıştır. Bin yıldır içinde yaşanılan kültürden bir başka kültüre geçilmektedir. Ne var ki, sanatın, özellikle edebiyatın akşamdan sabaha değişmesi söz konusu değildir. Bir yaşama üslûbunun ifadesi olarak edebiyat; dünden bugüne, bugünden yarına,
Fuzûlî, bilge bir şair olduğu kadar eleştirel bir kişiliğin de sahibidir.
Beng ü Bâde de gizli-açık göndermeleri ve zengin çağrışımlarıyla çok cepheli, çok katmanlı eleştirel bir metindir. Özellikle onu, çok yıpranmış siyasal alegori gömleğinden soyup bir de Rind ve Zâhid tipleri üzerinden toplumsal bir yorum denemesi olarak okumak, gerçekten heyecan vericidir. Fuzûlî, bilhassa, esrarla sembolize ettiği zâhide yönelik tespitleriyle erken bir aydın eleştirisi örneği vermiştir.
Beng ü Bâde'yi daha da önemli
Edebî türler içinde, şiir, çok zaman benden yola çıkar ve benin etrafında dünyalar kurar. Hikâye ve romanların öznesiyse, daha çok o veya onlardır. Hikâyeciler ve romancılar, şairlerin aksine, kendi benlerini değil onu, onları, başkalarını anlatırlar. O kadar ki, insanı ve hayatı anlama yolculuğunda psikologları ve sosyologları aşabilir, filozoflarla yarışabilirler. Çünkü onların konusu; genel olarak insan değil, özel olarak insandır. Yani, yazarlar tek tek bireyler, tek tek kişilikler üzerinde durur ve düş
Tabsıra, Akif Paşa'nın, Hariciye Nâzırlığı'ndan azledilmesine sebep olan Churchill Vakası'nın aslını esasını ortaya koymak üzere kaleme aldığı ünlü eseridir. Eser, II. Mahmud döneminin, hem iç siyasetini hem dış siyasetini; özellikle İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletleriyle olan hassas ilişkilerini gözler önüne sermektedir. Tabsıra, Fener Rum Patrikhanesi'nin o yıllardaki konumunu belirlemeye katkı sağlayacak önemli tanıklıklar da içermektedir. Tabsıra, tarihî belge niteliği taşımasının yanı sı
Ali Budak, Osmanlı Modernleşmesi, Gazetecilik ve Edebiyat adlı bu kitabıyla Batılılaşma sürecimizi siyasal, sosyal ve kültürel boyutlarıyla incelerken, yakın tarihimize de yeni bakışlar atfediyor.
XIX. yüzyıl ortalarından itibaren hayatımıza girmeye başlayan kadın hareketlerinin modernleşmeye katkıları, Münif Paşanın yüz elli yıl sonra Miniatürk adıyla gerçekleştirilen büyük devlet parkı projesi, Ziya Paşanın Londrada bir cuma sabahı gördüğü saltanat Rüyası ile Girit Harekâtı için kaleme aldığı ironi şâhes
Münif Paşa, XIX. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş sayılı aydınlardan biridir. Batıya açılan iletişim kanallarının hemen hepsinde varlık göstermiş, yalnızca kendi döneminin değil sonrasının düşünce hayatını da etkilemiştir. Ancak, yenileşme denilince, genellikle, Mustafa Reşid Paşa, Şinasi ve Namık Kemal eksenli bir hareket anlaşılageldiği için, devrin birçok ismiyle birlikte Münif Paşa adı da gölgede kalmıştır.
Çalışmamızın çıkış noktası bu tespite dayanmaktadır. Münif Paşa, şair ve yazarlığından m
Osmanlı İmparatorluğunda, Fénelonun Telemaqueından sonra tercüme edilen ikinci Batılı roman Victor Hugonun Les Misérablesıdır. Eser, Mağdûrîn Hikâyesi adıyla Türkçeye kazandırılmıştır.
Mağdûrîn Hikâyesi, devrin ilk günlük gazetesi Ruznâme-i Cerîde-i Havâdiste; 8 Ekim-8 Kasım 1862 tarihlerini kapsayan sürede, 24 bölüm olarak tefrika edilir.
Mağdûrîn Hikâyesinin kültür ve edebiyat tarihimiz açısından önemi; Hugonun ünlü eserinin dünya ile hemen hemen aynı zamanda Türk okuyucusuna sunulmuş olmasıdır. Victor H
Uykularım birer yolculuktur benim;
Önce hayallerim salınır parmak uçlarımdan,
Ardından rüyalarım giyinir çıkar
Neden sonra bir telaş dönüş başlar,
Geceye ışık vurunca avuçlarımdan.
Osmanlı İmparatorluğu'nun resmî ilk sivil bilim örgütlenmesi olan Cemiyet-i İlmiyye-i Osmâniyye tarafından 1862 yılında çıkarılmaya başlanan Mecmûa-i Fünûn, adı üstünde bir 'fen'ler dergisidir ve henüz Türk okuyucusunun tanımadığı jeoloji, fizik, kimya, biyoloji gibi pozitif bilimlerden; tarih, coğrafya, pedagoji, felsefe, mantık, maliye ve iktisat gibi sosyal bilimlere kadar birçok konu, sayfalarında yer bulmuştur. Çoğunluğunu cemiyet üyelerinin oluşturduğu mecmua yazarları, bir yandan bilimsel düşünceyi g
Münif Efendi imzasıyla hicrî 1276 (1859) yılında yayımlanan Muhâverât-ı Hikemiyye, Batı dillerinden Türkçeye çevrilen ilk edebî ve felsefî eser unvanını taşımaktadır. Aydınlanma Çağının öncü Fransız yazar ve düşünürleri; Fénelon, Fontenelle ve Voltaireden seçilmiş on bir diyaloğun tercümesinden oluşmuştur. Eserde, iki diyalog Fénelona, bir diyalog Fontenellee, diğer diyaloglar ise Voltairee aittir.
Yüz yıllık bir gecikmeyle de olsa Aydınlanma Çağının geleceği şekillendiren düşünce ve kavramlarını Osmanlı İ
Toplam 11 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.