Fransız şair Robert Desnos´un şiirinde düşle gerçeği birbirinden ayırt etmek nerdeyse olanaksızdır. Kurulu düzene, sürüp giden geleneğe uzlaşmasız bir başkaldırının ozanıdır Desnos. André Breton önderliğindeki gerçeküstücü hareketin en özgün şairlerinden biri olmuş, bu dönemde doğaçtan esinlenmeler, söz cambazlıkları, erotizm, özgür çağrışımların getirdiği imgelerle yüklü bir şiir yaratmıştır. 1930´ların başında Breton´un gerçeküstücü çizgisinden uzaklaşmış, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında Direniş har
Öyle yazarlar, şairler vardır ki, onların yazdıklarını yaşamlarından; yazgılarını ülkelerinin somut gerçeklerinden soyutlayamazsınız. Dahası, içinde yaşadıkları koşulları, tarihsel dönemi, özel yaşamlarını bilmeden, yapıtlarını gerçek boyutları içinde algılayamazsınız. Anna Ahmatova bu tür şairlerdendir. 1960´larda, şiirlerini ilk okuduğum günden bu yana, ne zaman onun şiiriyle karşılaştıysam, aynı hüznü, aynı onanmaz acıyı, aynı burukluğu duydum yüreğimde...
Ferit Edgü
Stalin döneminde Sibirya´ya değil, a
Yirminci yüzyıl Yunan şiirinin en büyük ustalarından Yannis Ritsos, bu kitapta okuyacağınız şiirleriyle, hem kendi sanatının değişik dönemlerini, hem de şiir türünün nerdeyse başlangıcından günümüze geçirdiği evrimi ortaya koyuyor. Şiire, aşka ve ölüme, bu yüzden de ölümsüzlüğe inanan bir şair olarak yazdığı her dizeyle dünyayı yazdığını ve çağının doğru sözlü bir tanığı olduğunu kanıtlıyor. Ritsos´un şiirlerini okurken, çağdaş bir şairin, çağın büyük dalgalanmaları karşısında şiire ve inançlarına tutunarak
Federico García Lorca / Profil, ispanyol şiirinin
evrensel adı Federico García Lorca´nın 5 Haziran 1898 günü başlayıp 20 Ağustos 1936 günü sona eren otuz sekiz yıllık kısacık ömründe ürettiği
sayısız yapıt içinden yapılmış küçücük bir seçme: ?iir, oyun, senaryo, konferans, mektup ve desenlerinden sınırlı sayıda örnek.
Ancak, bu koşullarda bile, yapılabilecek benzer bir Lorca derlemesinden çok farklı: Bilge Karasu´nun 1950´li ve 1960´lı yıllarda çevirip dergilerde yayımladığı Lorca şiirleri, Sabri Al
Ellili yılların başında San Francisco´da Kenneth
Rexroth´un önderliğinde bir araya gelen ve
Beat Generation diye anılan Jack Kerouac,
Allen Ginsberg, Gregory Corso, Gary Snyder,
William Burroughs, Philip Lamantia gibi şair ve
romancılar kuşağı Amerikan edebiyatında
kendine özgü bir yer edinmiştir.
Kerouac´ın buluşu olan Beat Generation
sözü ermişlik kavramını çağrıştıran beatific sözcüğünden gelmekle birlikte, daha çok yenik ve
yılgın bir yazarlar kuşağı için kullanılagelen
bir tanım olarak benim
Kısa ömrüne karşın, Hophopname´de bir araya getirilen şiirleriyle, pek çok yorumcuya göre Fuzuli´den sonra Azerbaycan´ın yetiştirdiği en önemli şairdir. Keskin mizahını Rusya´dan Osmanlı´ya, medrese mollalarından Batı özentilerine dek kimseden esirgemeyen Sabir, İlber Ortaylı´nın Sunuşu´ndaki ifadeleriyle, O sıradan Azerbaycanlıdaki renkli mizahi ifadeyi ve milli hayatın folklorik özelliklerini en yüksek seviyede temsil eden,Ortadoğu modernleşmesinin tipik öncülerinden biridir.
Celal Sılay, bütün bütün unutulmuş olmasa da, sadık okurları için bile unutulmaya yüz tutmuş bir şair. Oysa yaşadığı ve yazdığı sırada, edebiyat çevrelerinde iyi bilinen, yaşarken efsaneleşmiş bir figürdü: Tek başına dergiler çıkarması, kitaplarını -çoğu kez dostlarından peşin peşin para toplayarak - kendi bastırması, Kelliği, Napolyonluğu ve elbette ki bitmez tükenmez aşklarıyla, bir efsane... Bir yandan da: 1940'lı yıllarda, yani günümüzden altmış yıl önce, daha çevre sorun olarak önümüze gelmemişken, tam
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832): Genç Werther´in Acıları´ndan Faust´a Alman Romantizminin en güçlü seslerinden biri olduğu kadar, dünya edebiyatı yaklaşımıyla kültür ve edebiyatın büyük çığır açıcılarındandır da. Yarat Ey Sanatçı´daysa, kısa şiirlerinden Roma Ağıtları´na, yazılabilen tek bölümüyle bile bir başka İlyada olacağını gösteren Akhilleus´tan Batı-Doğu Divanı tadımlıklarına, denebilirse, Goethe´nin bütün yapıtlarının temelindeki şiir, Ahmet Cemal´in yetkin çevirisiyle okura ulaşmaktadır.
Aleksandr Puşkin (1799-1837); Topu topu 38 yıl süren ömrü komploya çok benzeyen bir düelloyla son bulduğunda Puşkin, çoktan ulusal Rus şiirinin dâhi kurucusu olmayı başarmıştı.
Elinizdeki kitaptaysa, Kuran´a Öykünmelerden Yevgeni Onengin´e, günümüzü de etkilemeyi sürdüren bu büyük şairin şiirinin tüm cepheleri yetkinlikle temsil edilmektedir.
Ataol Behramoğlu (1942): Şiirimizin son 40 yılındaki en önemli toplumsalcı ozanlardan biri olmanın yanı sıra, Puşkin´den Çehov´a, Lermontov ve Turgenyev´den Çağdaş R
Emily Dickinson (1830-1886): Bir yönüyle 1789 şiiri arasında hayatı süresince topu topu bir-iki şiirini yayımlatacak ve son yirmi beş yılını aile çevresinin dışına çıkmayacak denli içe kapalı geçiren bir şairdi. Diğer yandan ise, okuru yalın görünümlü ve çoğu zaman kısa şiirlerinin derinliğiyle çarpan, modern Amerikan şiirinin ana ustalarından biriydi.
Selahattin Özpalabıyıklar (1955); A´dan Z´ye
İlhan Berk (2003) çalışması ve Yüz Yıldan Denemeler (2006) derlemesinin yanısıra, Blake ve Dickinson´dan şiir,
Iuvenalis (Decimus Iunius Iuvenalis) İS 55-İS 140 civarı); yergili şiir türünde ürün veren Romalı şairlerin en ünlüsüdür. Toplam 16 yergili şiirinde, çevresine büyük korku salan İmparator Domitianus un ve onu izleyen Traianus ve Hadrianus un dönemlerinde Roma daki yaşamı ele alan Iuvenalis, daha çok Roma kentindeki toplumsal yozlaşmayla insanların budalalıklarını ve acımasızlıklarını hedef aldı.
Asya kıtasından ilk kez Nobel ödülü alan Rabindranath Tagore 30'lu ve 40'lı yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir okur çevresine ulaşmıştı. Türk okuru Tagore'u o dönemde öyküleri ve düzyazı şiirleri ile tanıdı.
Son 50 yıl içinde Hindistan dışında bir unutulmuşluğa terk edilmiş olan Tagore son dönemde bir yeniden doğuş yaşamakta.
Elinizdeki kitap Tagore'un seçme şiirlerinden ve öykülerinden oluşuyor. Daha da önemlisi bugüne dek Türk okurunun hiç okuma fırsatı bulamadığı mektuplarından da
Stefan Zweig Dünya Fikir Mimarları dizisinde yer alan Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar kitabında, pek çok açıdan birbirinden farklı üç yazarın, Casanova, Stendhal ve Tolstoy´un hikayesini anlatıyor; bu üç ayrıksı ismin yaşamlarına, biyografik, duygusal, felsefi ve insani bir sondaj yapıyor. İlk bakışta Casanova gibi rahat, ahlak kurallarına uymayan bir çapkınla, yaptığı ve yapmadığı her davranışın kökenini kendi Ben´inde arayan bir yazar olan Stendhal ve ahlak savunucusu, gerçek bir sanatçı olan Tolstoy´un
Fransız şiirinin en güçlü seslerinden Prevert Türkçede Orhan Suda'nın yetkin çevirisiyle yankı buluyor bu kez. Suda, Prevert'in her okumada daha da gençleşen şiirlerindeki zenginliği şu sözlerle dile getiriyor önsözünde:
Bir baba düşünün: Oğlunu her hafta sinemaya götürüyor. Paris'in sokaklarına, ışıklarına, seslerine, insanlarına, sinemalarına alıştırıyor. Oğlunu yumuşak, sevecen, çelebi bir yaklaşımla eğitiyor. Günlük konuşmaların, masalların, söz oyunlarının, bilmecelerin, tekerlemelerin büyülü dünyasına
Geldi bu gönlün uyanma ânı:
Yine önüme çıktın birden,
Hem görünendin, hem de bir sanı,
Saf güzelliğin dehâsı sen.
Ve yürek mest olmuş çarpıyordu.
Ve onun için dirildi bak
Bir kez daha hem ilham, hem Tanrı,
Hem hayat, hem gözyaşı, hem aşk.
John Donne (1572?-1631), Metafizik Şiir akımının en tanınmış temsilcisi. Prof. Mina Urgan'ın deyişiyle İngiliz edebiyatında T. S. Eliot'tan önce anlaşılması en güç şair olan John Donne'ın ve akımın öbür üyelerinin şiirleri, dönemin genel şiir beğenisinin dışında -ve kimi günümüz eleştirmenlerine göre üzerinde- olduğu için, yazıldıkları yıllarda yapay ve zorlama bulunmuşlar, ciddiye alınmamışlardı. Aynı yaklaşım 18. ve 19. yüzyıllarda da egemen oldu. Metafizik Şiir ve Metafizik Şairler, ancak yüzyılımızda, ö
Hümanist düşüncenin atalarından, büyük İtalyan şairi Francesco Petrarcanın ellili yaşlarında başladığı ve tamamlamadan bıraktığı Utku Şiirleri, kavramsal ve biçimsel tutkuları açısından, olgunluk çağındaki ünlü bir yazarın tipik verimli görünümünü sunuyor. Başka bir deyişle, şairin kişisel-entelektüel deneyimleri, neredeyse bilinçdışı bir yolla ideal, aşkın bir yolculuk tasarımı içinde biçim kazanır; bu deneyimler birer mite, birer simgeye dönüşür, örnek bir insanlık durumunun çehresine ve anlamına bürünüyo
Edebiyatın krallardan, krallıklardan da daha uzun ömürlü oluşu, adına yaraşır yüceliklerden biri elbet. Hepsi çoktan unutuldu gittiler. Ama Homeros, Dante ve Shakespeare bugün bile yaşıyorlar. Tagore´un musıkisi, şiiri bizleri büyülemeye bugün olduğu kadar yarın da devam edecek.
Tagore´da ve Tagore´un şiirinde zekadan, akıldan, bedenden daha derin bir şey vardır: İnsanın kendisi! İyilik, güzellik, doğruluk ve aşkla kaynaşmış benliği...
Tagore, insanı aşka çağırır. İnsanı hayatın doruğuna çıkaran aşk değil
Resul Rıza`nın seçilmiş şiirlerinin bulunduğu bu kitapta ayrıca Resul Rıza`nın oğlu ve Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar`ın, babası ve o dönem Azerbaycanındaki kültürel ortam hakkında bilgi veren ve ilk defa burada neşredilen bir çalışması da bulunmaktadır.
Iuvenalis (Decimus Iunius Iuvenalis) İS 55-İS 140 civarı); yergili şiir türünde ürün veren Romalı şairlerin en ünlüsüdür. Toplam 16 yergili şiirinde, çevresine büyük korku salan İmparator Domitianus un ve onu izleyen Traianus ve Hadrianus un dönemlerinde Roma daki yaşamı ele alan Iuvenalis, daha çok Roma kentindeki toplumsal yozlaşmayla insanların budalalıklarını ve acımasızlıklarını hedef aldı.
Toplam 111 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 80-100 /
Aktif Sayfa : 5
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.