Ziya Paşa'nın eserleri içinde istisnai bir yer tutan Zafernâme, Türk edebiyatında da bir eşi daha bulunmayan çarpıcı bir denemedir. Zafernâme'nin farklılığı; hem daha önce hiç örneği verilmemiş özel kurgusu ve yapısından hem de aynı şekilde özgün kılınabilmiş içeriğinden ileri gelmektedir.
Zafernâme çok türlü bir eserdir ve çok yazarlı bir görüntüye sahiptir. Kaside, Tahmis ve Şerh olmak üzere, nazım-nesir karışık üç bölümden oluşmuş ve her bölümün altına başka başka imzalar atılmıştır.
Zafernâme içeriği
Gündüz Vassaftan şiirsel bir kitap:
Her zamanki gibi öznel, her zamanki gibi evrensel.
Mostarda günlerim, aylarım, bir türlü ayrılamadığım Köprübaşında geçti. Anı notları diye yazmaya başladıklarım ayakta bekleyen bir köprü bekçisinin nöbet defterine dönüştü. Bazen yüzlerce turist arasında, bazen gece saatlerinde tek başıma Köprüyü bekledim. Ben Köprüyü sahiplendim, o beni zapt etti. Bana neler yaşattıysa ben de dünyamı, duygularımı, düşünce ve hezeyanlarımı onunla paylaştım. Taa ki bir gün beni azad
Gece bir dildir İstanbul'da. Ay ve güneş onun ipeğini dokumak için yarışırlar. Suya inen mehtapta, Ramazan gecelerinin manevi havasında bu dilin fısıltıları duyulur. Bazen tutuşan camlarda, bazen de fener ve mahya alaylarında şiire döner o dil. Mahrem olanla aşikâr olan kol kola girip sokakları dolaşırlar. Eski şairlerin rüyalarını dolduran gece, yeni şairlerin kâbusuna da dönüşür. Romancı ise bir elmas yağmurunun rüyasını görür onda.
Beşir Ayvazoğlu bütün rüyaların yatağı olan geceye İstanbul'dan bakıyor
Ülkeyi bir arada tutan bütün bağlar görülmedik bir hesapsızlık ve iş bilmezlik sonucu bir bir çözülüyor. Aşağılarda hazin şeyler oluyor. Yeryüzü, tarihi boyunca insanlar arasında hiç tanık olmadığı şeylere tanık oluyor.
Bu hengâmede bir taraftan da kendilerinden bu olup bitenlerin ne manaya geldiğini öğrenebileceğimiz bir nesil sırlarıyla beraber sessiz sedasız kayıplara karışıyor ve hayat şimdi omuzlanmayı bekleyen bu ağır yükün altına girmelerini talep ettiğinde yaşı kırk civarında olan kuşak bir başı
"Posta kutuma gönderdiğin 'yalnızlığım'ı aldım.
Nazik düşüncene teşekkür. Uygun zaman ve şartlarda
balkona sandalye atıp ağlamayı düşünüyorum.
...
Önce kendimi yazıyorum sonra katlıyor ve zarflıyorum.
Bekle! Pullanıp sana geliyorum...
Posta Kodu AŞK, iki şiir arasında yazılmış
kırk aşk mektubundan oluşan bir kitap.
Daha çok şairliğiyle tanınan Mehmet Şamil,
şiir dünyasının arka çıkmazında,
aşkın mektuplara nakşedilmiş sırrını ve
yürekte alevlenecek duyguları paylaşıyor.
'Posta kutusuna gelen yalnızlık'la ba
Walter Benjaminin mezarını aramaya gelen Hannah Arendt hiçbir şey bulamamıştı. Hiçbir şey; görüp gördüğü en güzel yerlerden biri hariç. Yoktu diye yazmıştı Gershom Scholeme bir süre sonra, adı hiçbir yerde yazmıyordu. Oysa belediye dairesince sağlanan kayıtlara göre, Benjaminin seyahat arkadaşlarından biri olan Frau Gurland, beş yıllığına bir niş kiralamak için yetmiş beş peseta ödemişti 28 Eylül 1940da; Benjaminin, (...) genel itibarıyla aşırı dozda morfin sonucu intihar olarak bilinen ölümünden iki gün so
Aztekler mektuplarını neye, nasıl yazar, neyle, nasıl gönderirlerdi?
Eskimolar mektup yazmaz mı, bizim gibi mi yazarlar mektuplarını?
Karıncaların PTT merkezi var mıdır?
Güvercinler taşıdıkarı mektupları okurlarr mı?
Çin´de bir horoz yumurtlamıştı ya:
Ölüler kendi aralarında yazışır mı,
geçen yüzyıl postalandığı halde sahibine hala
ulaşmamış bir mektup yok mudur,
neden bombalı mektup almıyorum hiç,
neden kimi mektupları yazıp yollamıyoruz,
bir anda dünyadaki tüm adresler
biribirine karışamaz mı, bir günde b
Öyküleri, romanları dil üzerine yazılan ve eleştirileriyle tanınan, sevilen ve pok okunan Feyza Hepçilingirler, bu kez eleştiri oklarını edebiyat ve kitap üzerinden para ve şöhret kazanmaya kalkışanlara yöneltiyor. Edebiyatın emek gerektiren bir uğraş olduğunu unutup kısa yoldan ünlü olmaya çalışanlar ve bunu başaranlarla ince ince dalga geçiyor. Mizah amacıyla yazılmış olan bu kitap, buradaki önerileri uygulamaya kalkanları ne yazık ki gerçekten de popüler yapabilir. Kitabın en tehlikeli yanı da işte buras
Çalar saat ömrümüzden bir saat daha geçtiğini haber verip ah ediyorsa, bir gün yaşayan kelebekler gibi olan gazeteler de bugünden, belki dünden hatta yarından doğru, ciddi, faydalı haberler, bilgiler veren, düşündüren, aydınlık ufuklar açarak uyandıran bir yar-i müsfik olmalıdır.
Akla gelen her kötü düşünceyi zararlı sanmamalı; bazen kötü düşünmek hayat kurtarır, ilişki kurtarır, ülke kurtarır, gezegen kurtarır. Şeytanın dürttüğü yer bir yol ayrımıdır. O noktada gülümsemeli ve silah, kalp, öç son kez kontrol edilmeli. Tek ortak ana dil, ruhtur.
küçük İskender?den 666 isimli pis bir kitap daha?
Edebiyatın şiir, makale, anlatı gibi pek çok türünde eser veren Hilmi Yavuz bu kez denemeleriyle okur karşısında. Etik değerlerinin yanında estetik kaygıyı da unutmayan Yavuzun denemeleri tıpkı bir Janus maskesi gibidir; bir yüzü ciddi düşünceyi gösterir bu maskenin, diğer yüzü mizaha karşılık gelen gülen düşünce ifadesiyle tanımlanabilecek yazıları.
Bu kitapta yer alan denemeler felsefeden edebiyata, tarihten sosyolojiye, siyasetten gündelik hayata uzanan geniş bir yelpazeyi işaret ediyor. Yavuzun dile, d
Murathan Mungan'ın düzyazılarını bir araya getiren kitaplarının sonuncusu Tuğla ilk kez kitap fuarında okurlarıyla buluşuyor. Tuğla'da titizlikle tasarlanmış on altbölümde 37 yazı yer alıyor: 70'lerin ikinci yarısından günümüze uzanan yazılar bunlar. Mungan Tuğla'nın kitap olarak çizilişiyle ilgili şunu söylüyor:
Yeniden gün ışığına çıkmasını istediğim ilk yazılarımdan başlayarak beni adım adım bugüne taşıyan yolu ören tuğlalardan bazı örnekleri bir araya getirmek istedim. O anlamda tuğla... Kitabı her biri
Gittikçe daha az sayıda insan için okuma-yazma sevgisi,
içlerinde taşıdıkları barınaktır, hayat rüzgârına karşı.
Eleştirel denemeleriyle günümüz edebiyatına derin bakışlar getiren, inceleyip yorumladığı yazarlarla kendi kanonunu oluşturan Oğuz Demiralp, bu kez birbirinden bağımsız yazılarını ve metin değeri taşıyan soruşturma yanıtlarını bir araya getirdi.Edebiyata geniş bir kültürel ufukla ve keskin bir uygarlık bilinciyle yaklaşan, kendi dilini ve estetik dünyasını oluşturmuş üslûpçu bir kalemin verimler
Bir şeyler öğrenmek için kaleme aldığım yazıları başkalarıyla paylaşmamın nedeni de hep bu oldu: Belki bu sayede birkaç kişinin daha bu yazarları tanımasına, okumasına vesile olurum; bu yazarların yarattıkları dünyaların kapıları başkalarına biraz olsun açılır. Belki bu yazılarda benim söylemeye çalıştıklarıma katılıp ileri götürürler ya da baştan sona çatışırlar savunduklarımla; ama ortak bir dünyada, edebiyatın insanı kelimelerle içine çekerek değiştirip dönüştürdüğü dünyada, o dünyanın yerleşikleri, yurt
Popüler şarkılardan, fotoğraflardan, gazete haberlerinden olduğu kadar edebiyat yapıtlarından da yola çıkarak Türkiye´nin yakın tarihinde öne çıkmış kültürel imgeleri inceliyor Kötü Çocuk Türk: Bir yanda bir kapılma, özenme ve büyülenme, diğer yanda bir kendine dönme ısrarı.
Gürbilek, bu ikilikten doğan ve neredeyse bir yazgı halini almış ruh durumuyla, alaturkalık açmazıyla ilgileniyor: Popüler imgelem kadar edebiyatı da etkilemiş bu yazgının kültürel alandaki ifadelerine, hiçbirimizin yabancısı ol
Dilimiz yaşamla kurduğumuz ilişkinin yansıması olduğu için, dilimize gösterdiğimiz özen kadar özen gösteriyoruz yaşamımıza da. Dilimizi kullanabildiğimiz kadar düşünebiliyor, dilimizi koruyabildiğimiz kadar kendimizi de tutarlı bir bütün olarak koruyabiliyoruz. Üstünde durmadan, hoyratça kullandığımız dil, yaşamımızı çoraklaştırıyor, çölleştiriyor. Hiçbir zaman derinine inemediğimiz, üstümüzde iğreti duran bireyliklerimizle, gitgide anonim bir karmaşaya dönüşüyoruz. Bu tuhaf olamamak halinden kurtulabilmemi
Hayatımıza dair düşüncelerimizde ufuk açan, belleğimizde iz bırakması muhtemel düşünceler yelpazesinin satırları arasında Hayata Dair Notlar için dolaşalım biraz...
Onlar damlanın içinde küreyi sakladıkları gibi, bazı düşüncelerin yorumlarında suskun, dalgın, yorgun ve halsiz kalmış olmaları da muhtemel olan, hayata düşülmüş notlar... Beyin hücrelerinin fikir jimnastiği yapabilmeleri içindi bütün bunlar...
Hayata dair notların satırları arasında saklanan yitik dünyaları bulup doğruyu, güzeli ve erdemlilikle
Roman Medyadan Önce Gelir, 1950 Kuşağının öncü yazarlarından Orhan Durunun dergi ve gazetelerde yayımlanmış ancak daha önce kitaplaşmamış yazılarından oluşuyor: 1950li yılların baskıcı ortamında, bir edebiyat kurma çabasıyla toplumu değiştireceğine inanan Durunun ilkgençlik yazılarından gezi notlarına, öykü üstüne denemelerinden portre yazılarına ve kitap eleştirilerine uzanan kapsamlı bir derleme... Getirdiği çözümlerle, birbirinden ilginç saptamalarla güncelliğini sürdüren yazılar, gerçek edebiyat okurlar
Türk klâsik edebiyatının en yaygın nazım şekli olmak bakımından her divanda yıgm yığın örneği bulunur gazellerin. Bir medeniyet birikiminin estetik boyutta kaynakları arasında sayılmak, işte o kesretin sonucudur. Beyitlerin asırlar boyunca birer sarraf titizliğiyle işlenmiş dizeleri, aslında bizim klâsik edebiyat maceramızın paradigmasını da yansıtır biraz. Ve Osmanlı gazelinin tarihi, biraz da Türk ün tarihidir; orada Göktürklerden, Uygurlardan, Selçuklulardan süzülerek genlerimizde taşıdığımız bir kültür
Fadime Özkan hem yaşadığı ülke, hem de dünyanın farklı coğrafyalarında yaşananları kendine özgü üslubuyla değerlendiriyor. Medyadan sokaktaki insana, Filistin'den Irak'a,
Amerikan yerlilerinden İstanbul'daki seyyar satıcılara bir gazeteci yazarın hayata bakışı. İsyanları intihara yakın, çünkü 'kendini imha' iması taşıyor. Yaşadıkları sokakları, kullandıkları arabaları ateşe veriyor bu çocuklar. Başka türlü fark edilmeyen varlıklarını görünür kılmaya çalışıyorlar. İçinden çıkamadıkları çemberi tutuşturarak
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 940-960 /
Aktif Sayfa : 48
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.