Ben Piri. Büyüdüğümde, kapudan -yani kaptan- olduğumda bana Piri Reis diyecekler. Herkesin güvendiği, sevdiği bir adam olacağım. En önemliside bu değil mi ? Piri Reisin hayatını edebi bir zevkle okumak isteyenler için...
Bu roman, Ömer Seyfettin’in kısa ömrünün uzun hikâyesidir. Onun hikâyesi bir mart sabahı Gönen’de başladı. Haydarpaşa Hastanesi’nin deniz gören küçük ve soğuk odasında ömrünü tamamlandığında, yine bir mart sabahıydı. Otuz altı yıllık bu hikâye; büyük savaşlar, esaret, acılar, geçim sıkıntıları ve yalnızlıklarla doluydu. O, koskoca bir imparatorluğun çöküşünün, genç cumhuriyetin doğuşunun tanığıydı. Etrafında olup bitenlere duyarlı bir aydın ve büyük eserini arayan sanatçıydı. Türklük ülküsüyle yoğrulmuş bir
“O’yu (Hakkari’de Bir Mevsim) sadece gerçekçi bir roman olarak saymak yetmez, gerçeğin inanılmaz bir düşe dönüştüğü, şaşırtıcı bir öyküdür bu. Ferit Edgü’nün gerçek bir yaşamı, bir roman yaşamına çevirmesindeki beceriye hayran oldum. Çünkü “O” gözlem gücünü, anlatı ustalığından alıyor” - Melih Cevdet Anday
Çocukken deniz kenarında karatahta yerine kumu kullanarak aldığı dersler, Akdeniz'de yaptığı yolculuklar, Yakındoğu'nun kadim medeniyetleriyle tanışma, Tales gibi bilginlerle kurulan dostluklar, Polykrates ile anlaşmazlıklar... Ve tabii ki büyük fikirleri... Batı'da filozof kabul edilen ilk kişi Pisagor olmuştu ve matematiği bilimin kraliçesi mertebesine ulaştıran öncüler arasında yer alıyordu. Hakkında akıl sır ermez hikâyeler dolaşıyordu. Hem sevildi hem de nefret edildi, bir yandan takdir diğer yandan zu
Küresel markaların reklam yüzüydü.
Hollywood yıldızlarıyla takılıyordu.
Yakuzaların kara listesindeydi.
Cami cemaati ona 'Muhammed Ali' diyordu.
Prensin teklifini reddetti.
Koruması dünya şampiyonuydu.
Krala secde etmedi.
Kaplan saldırısından kurtardığı kadınla evlendi.
Danimarka'da mimar olarak iş bulamayınca...
Taksi şoförlüğü ve bulaşıkçılık yaptı.
2 yıl psikiyatrik tedavi gördü.
130 kilo olmuştu.
Ve şimdi geri döndü!
2002'de Kıvanç Tatlıtuğ'un kazandığı modellik yarışmasında dereceye
girem
Hayat ve Hüzünde yazdıklarım, babamın da var olduğu dünyada geçirdiğim kırk yılın, dürbünüme çarpan resimleridir; özelimde ve ülkemde 1941 'den bu yana yaşadıklarımdan, gördüklerimden seçmelerimdir. Kitabıma, beni çok etkileyen, çok üzen, çok sevindiren, bende iz bırakan, belleğimde hep kalan anılarımı aldım.
1983'ten sonraki yıllarımın serüveni belki bir başka kitaba konu olur ama bu kitaplar, 1983 yılına kadar, Edip Cansever'e rahmetle selam olsun, Ben Ayşe Kulin Nasılım?'a yanıtımdır.
Veda ve Umut'ta
Ahmed Güner Sayar, Mehmed Âkif Ersoy hakkında birbirinin tekrarı olan ve kendi tabiriyle sağlıklı bir adese ile tahlil yapılmadığı için mevcut bilgi birikimine katkıları pek görülmeyen çok sayıda yayın arasında özgün telifin parıltısı ve Âkif'in düşünce iklimini anlamaya dönük bir muzdaribin içine dert olan meseleleri kavramak üzere titizleneceği duyarlılıkların sarkacında kaleme alınmış bu çalışmasıyla mühim ve eski bir davaya hizmet ediyor: Türk münevverinin sorunlarından biri, belki de en çetini olan ve
Osmanlı´nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken,Kulin ailesi Bosna´dan İstanbul´a göç ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu.Sabahat ile Aram´ın aşkı ise tehcir olaylarının acısına yenik düşmeyecekti.Yeni bir cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için...Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından Umut geliyor. Umut Hayat Akan Bir Sudur´da Kulin, Veda ile başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu ke
Çağdaş Türk edebiyatının en sevilen kalemlerinden Ayşe Kulin, ilklerin yazarı olmayı sürdürüyor. Daha önce yüzbinlerce satılan Veda ve Umut adlı kitaplarının devamı niteliğindeki iki kitabı birden Everest Yayınları tarafından yayımlanan Ayşe Kulin, yeni yıla damgasını vuruyor.
Veda ve Umutu severek okuyanlar için şimdi Hayat ve Hüzün günleri başlıyor.
Hayat ve Hüzün Ayşe Kulinin kaleminden bu kez kendi hayatına bir yolculuk
Sultan Abdülhamid'in dostu, sır kutusu Tahsin Paşa'nın romanı: Hünkarım...
Türkiye'de ve dünyada büyük bir ilgiyle takip edilen Payitaht dizisinin Tahsin Paşa'sı Bahadır Yenişehirlioğlu, Tahsin Paşa'nın unutturulmuş hayatını romanlaştırdı.
Osmanlı İmparatorluğu ölüm kalım savaşında.
İç ve dış mihrakların tek bir amacı var; Ulu Hakan Abdülhamid'i devirmek.
Sultan Abdülhamid'in çevresinde güvenebileceği tek bir kişi bile yoktu ta ki Tahsin Paşa'yı bulana kadar.
Tahsin Paşa, aşktan ve muhabbetten anlayan,
Ağlıyorum...
Her anıma bir gözyaşı damlıyor.
Biliyorum, kelimeydi o.
Varlığı yokluğun ellerinden kurtaran kelamdı.
En güzel kudretin kelimesiydi o. Üfledi, âmâ gözler açıldı; dermansız dertler iyileşti; ölüler dirildi.
Kelimemdi o benim. Biricik kelimesiydi annesi Meryem'in.
Vakit akşam... İsa'mın müjdesi kulaklarımda:
Ben gidiyorum, o gelsin!
Faraklit gelsin
Ahyet gelsin!
Nuriye Çeleğen Hz. İsa'nın mübarek annesi Hz. Meryem'i, iffetini en güzel şekilde koruyan o kalp çiçeğinin as
Yarı otobiyografik bir roman. Sovyetler Birliği henüz dağılmamış. Türkiye'de askeri diktatörlüğün en karanlık günleri. Moskova'daki uluslararası okulda eğitim gören Türkiyeli devrimciler. Askeri diktatörlüğün istihbaratçıları onların peşinde. Ve karlar üzerinde bir cinayet. Cinayet sorgusuyla başlayan iç hesaplaşma. Hayatın anlamı nedir? Gerçeği kim temsil ediyor? Sadece Türkiye Komünist Partisi'nin değil, uluslararası devrimci hareketin bir dönemine de farklı bir bakış.
Mehmet koruluğun sınırındaki dereye
Yarı otobiyografik bir roman. Sovyetler Birliği henüz dağılmamış. Türkiye'de askeri diktatörlüğün en karanlık günleri. Moskova'daki uluslararası okulda eğitim gören Türkiyeli devrimciler. Askeri diktatörlüğün istihbaratçıları onların peşinde. Ve karlar üzerinde bir cinayet. Cinayet sorgusuyla başlayan iç hesaplaşma. Hayatın anlamı nedir? Gerçeği kim temsil ediyor? Sadece Türkiye Komünist Partisi'nin değil, uluslararası devrimci hareketin bir dönemine de farklı bir bakış.
Mehmet koruluğun sınırındaki dereye
Sanki her şey onunla başlamıştı. O, klasik müziğin temel taşı ve her şeyin başlangıcıydı. Herkes onun müziğinden nasıl etkilendiğini anlatmak için yarış içindeydi...
Johann Sebastian Bach, kalabalık bir müzisyen aileden geliyordu. Aile geleneği ona alçakgönüllülüğü öğrettiği için kendini daha çok zanaatkâr olarak tanımlıyordu. Ama klasik müzik tarihinde öyle yer edindi ki, deyim yerindeyse, kuralları o koydu...
Batı müziğini müzisyenler özelinde inceleyen unutulmaz kitaplarıyla tanıdığınız Aydın Büke'nin B
Yalnız Bir Avcıdır Yürek, Carson McCullers'ın otobiyografik öğeler taşıyan ilk romanıdır. Sadece karamsar bir varoluş düşüncesinin yansıdığı derin bir duyarlığın romanı değil, yazıya geçirilmiş içli
ve tedirgin bir müzik parçasıdır. 1930'lu yıllarda ABD'nin küçük ve kasvetli bir Güney kasabasında yaşayan sağır bir kuyumcu, bir genç kız, siyahi bir doktor, bir lokantacı ve aykırı bir gezgin
işçinin ayrı sesler olarak yankılanan öyküleri birleşip romanın temel yapısını oluşturur.
Maksim Gorkinin bu kısa romanı, hayatının çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlattığı ünlü üçlemesinin birinci kısmını oluşturur. Otobiyografik anlatı türünün en beğenilen örneklerinden biri olan Çocukluğum, Gorkinin Rusyanın orta kesiminde bulunan Nijni şehrinde yaşadığı yılları anlatır. Bir çocuğun ailesini ve insanları tanıyarak, iyiyle kötü, güzelle çirkin, şiddetle merhamet, sevgiyle nefret gibi değerlerin yaşamda, insan ilişkilerinde iç içe girdiğine tanık olarak geçirdiği bu yıllar, aynı zamand
Eşi F. Scott FItzgerald ile birlikte 1920'lerin sembol figürlerinden biri olan Zelda FItzgerald'ın yazdığı Son Valsi Bana Sakla otobiyografik özellikler taşıyan bir eser. Romanda, tıpkı kendisi gibi bale tutkunu bir genç kadını ele alan Zelda, kendi evliliğinde yaşadığı çalkantıları neredeyse birebir takip eden bir kurgu yaratmış ve romanın başkişisi Alabama'yı bir nevi alter egosu haline getirmiştir. Fransa'ya taşınan çiftin yaşadıkları, Alabama'nın geçkince yaşına rağmen baleye olan merakı ve yakışıklı bi
Zamana direnen çocukluğun, geçip gitmeyi reddeden anıların yazarı Kürşat Başar, bu kez kendi hayatının izini kendine has üslubuyla sürüyor Unutulmaz romanların yazarı olarak, yaşadığı onca ilginç tecrübeden eserlerine açılan dolambaçlı, sürprizli patikaları takip ediyor. İstanbul, Ankara, Kıbrıs ve Doğubayazıt'ta geçen çocukluk ve gençlik yıllarını; edebiyatla, müzikle tanışmasını; son otuz yılın gözde dergi ve gazetelerinde geçen günlerini anlatan yazar, Sevim Burak'tan Ara Güler'e, Doğan Hızlan'dan Cemal
Efe'nin iç sarsıntısı devam ediyordu; fakat 'Çakırcalı'nın dik durmak mecburiyeti olduğunu biliyordu. 'Dokuz Dağın Efesi Çakırcalı Mehmed Efe' efsanesi leke almamalıydı.
-Biz dağların kanununa tabiyiz Ahmed. Dağların kanunu başkadır. O kendini çiğnetmez. Bu uğurda haksızlık içinde hak bile arar. Vicdanın sustuğu yerde dillenir. Zaman olur suçluyu hâkim kürsüsüne oturtur. Suyu yokuşa akıtır. Rüzgârın estiği yöne tırpan sallar. Farelere kedi avlatır. Aslanları tilkilere boğdurur. Çakallara aslan yavrularını y
Aşk adeta randevulaştı onlarla... 1912 baharında... Belçika'da... Biri Türk edebiyatının en büyük şairiydi, diğeri Brüksel'de üniversiteye hazırlanan bir öğrenci... Abdülhak Hamid altmış yaşındaydı; Lüsyen on sekiz... Dünya, topyekûn bir savaşa girmek üzereydi. Osmanlı sarayının çatırdadığı dönemde Brüksel'den Londra'ya, Viyana'dan Budapeşte'ye, Venedik'ten İstanbul'a uzanan bir coğrafyada, tarihe nakşolmuş ama zamanla unutulmuş bir ilişki yaşadılar. Atatürk, dans etti Lüsyen'le...Tevfik Fikret ona edebiya
Toplam 27 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.