Tarihin son yıllarda herkes tarafından konuşuluyor olması bir tesadüf değil, tam tersine olması gereken ve beklenen bir olgudur. Artık tarihin medyatik olduğunu ve buna bağlı olarak, medya aygıtları ile yakın ilişki içerisinde bulunduğunu berrak bir şekilde görüyor ve bu ilişkinin yansımalarını her alanda izliyoruz. Tarih eskiden beri halk arasında bir merak alanıydı. Ancak tarihin popüler, medyatik ya da bir başka deyişle görsel, işitsel ve yazılı medyada sıklıkla kullanılan bir alan olmasını, televizyon k
Pavel Artemyeviç Levaşov, 1763de Rusya maslahatgüzarı olarak geldiği İstanbulda 1771e kadar kaldı. İstanbulda bulunduğu yıllar Osmanlı-Rus ilişkilerinin belki de en gergin olduğu ve sonunda 1768-1774 Savaşının ilan edildiği bir dönemdi. Savaş ilan edilir edilmez Rusya elçilik çalışanları Yedikuleye hapsedildi. Levaşov, özgürlüğünü kazandıktan sonra 1771e kadar süren esaret yıllarına dair hatıralarını kaleme aldı. Elinizdeki kitabın ilk bölümünde Levaşovun esaret yıllarına dair hatıralarını, ikinci bölümde i
Emir Timur ve Yıldırım Bâyezidin kitabımıza konu olan mücadelesi, tarih ilminin en ilgi çeken meselelerinden biridir. Timurun Hindistandan getirdiği filleri ve Osmanlı padişahının esareti gibi konular, bu tarihî hadiseyi kitlelerin hafızasına kazıyan unsurların başında gelmektedir. İlk Osmanlı tarih yazarlarının Ankara Savaşında alınan mağlubiyeti kaydetmede yeterli özeni göstermedikleri bilinmektedir. Bunun gerekçesi oldukça basittir. En başta, hanedan ve saltanatı yüceltmek gibi endişelerle kaleme alınmış
1916 senesinin Ağustos ayında, 18 yaşında iken askere alınan Ali Balaban, Birinci Dünya Savaşı'nın en yoğun yaşandığı dönemlerde Kut'ül Amara, Bağdat ve Tikrit Cephelerinde Ali İhsan Paşa'nın komutasında savaşmıştır. Savaşın bitmesi ile Söğüt'e dönmesine rağmen 1920 senesnide, tekrar askere çağırılan Ali Onbaşı, önce Bursa Posta Karakol Kumandan Okulu'na gönderilmiş; ancak Milli Mücadele'nin başlaması ile Söğüt Jandarma Birliği'nde görevlendirilmiştir.
Ali Onbaşı'nın, bölgesinde yaşanmış olayları ve askerl
Osmanlı hanedanı birçok büyük komutan çıkarmıştır, ancak Fatih Sultan Mehmed kadar bilime, felsefeye, tartışmaya ve sanata önem veren ikinci bir hükümdar çıkaramamıştır. Fatih, hem karakteri, hem de icraatı açısından Osmanlı padişahları arasında istisnai bir hükümdardır.
Fatih Sultan Mehmed zamanında Boğazlar'da, Osmanlı hâkimiyeti kurulmuş, Balkanlarda sınırlar Tuna'ya kadar genişletilmiş ve buralardaki topraklar emniyet altına alınmıştır. Anadolu ve Rumeli'deki Osmanlı toprakları da birleştirilmiştir.
Bu kitapta, 16. ve 17. yüzyıllarda İstanbul nüfusu içinde önemli bir yekûn teşkil eden Rum, Ermeni, Yahudi gibi gayrimüslimler seyyahların gözünden ve dilinden anlatılıyor. Avrupalı nazarında Doğu Hıristiyanları pek dindar görünmez. Seyyahlar onları hakkında çok fazla kitabi bilgi sahibi olmadıkları inançlarını, atalarından gördükleri şekliyle devam ettirmekte ısrar eden bir topluluk olarak anlatmışlardır. Seyyahlara göre, dış görünüş itibariyle Türklere en çok benzeyen cemaat olan Ermeniler, Gregoryen Hıri
Savaşın içindeki askerin kendisinin ve birliklerinin yaptıklarını üçüncü bir kişiye anlatacak zamanı olmaz. Bu yüzden savaşta güncel savaş olaylarını anlatan tarih yazarları ekseriyetle olayların merkezinde bulunmayanlardan bilgi alırlar. Büyük olayların küçük unsurları hak ettiğinden ziyade öne çıkarılır ve başarıların binlerce kişinin kanlarıyla elde edilmiş yapısını teşkil eden ciddî, büyük ve ağırlığı olan hususlardan eski tarih yazıcıları sadece birkaç kelime ile bahsederler. Evraklara ve sayılara daya
İstanbulu yürekten seven ve asırlarca bu şehre hizmet etmiş olan Mavna ve Mavnacı Esnafı ne yazık ki günümüzde kaybolup girmiştir. Kaybolmuş bir değerin yaklaşık beşbuçuk asırlık tarihinin her aşaması İstanbul sevgisi, İstanbula hizmet aşkı ile geçmiştir. İstanbula özgün yapısı, ve bu şehrin insanına fayda sağlamak üzere geçen asırlar boyunca ne hikayeleri vardır mavnacıların. İstanbulun kaybolan değerlerinden olan Mavna ve Mavnacılık İstanbulun fethiyle birlikte başlayıp milenium çağına yaklaştığımız dönem
Fatih Sultan Mehmed hem büyük bir maraşaldi, hem teşkilatçı bir devlet başkanıydı, hem sanatı ve sanatçıyı koruyan hükümdardı, hem de felsefeye ve serbest düşünceye önem veren, huzurunda tartışmalar yaptıran büyük bir padişahtı. Fatih, şehzadeliği döneminden itibaren eski Yunan filozoflarıyla ilgili kitapları, Herodotu, Romalı tarihçi Titus Liviusu, Romalı tarihçi Quintus Curtius Rufusu, Büyük İskenderin, papaların, imparatorların, Fransa krallarının ve Lombardların vekayinâmelerini okumuştu. Rönesans dönem
Alman Akdeniz Grubunu oluşturan, S.M.S. GOEBEN (Yavuz Sultan Selim, T.C.G. Yavuz) ve S.M.S.BRESLAU (Midilli) kruvazörleri hakkında değişik tezleri savunan sayısız araştırmalar yapılmış ve meraklıların hizmetine sunulmuştur. Bu gemiler hakkında ileri sürülen çok sayıda olumsuz görüşlere rağmen şu da tarihî bir gerçektir ki, söz konusu kruvazörlerin donanmamıza katılımıyla birlikte denizdeki güç ibresi birden bire lehimize dönmüş ve Ruslarla boy ölçüşecek duruma gelmiştik. Yavuz Sultan Selim, savaş boyunca İs
Osmanlı döneminin WikiLeaks belgeleri Venedik elçilerinin raporlarıydı. Venedik elçileri Osmanlı yönetim tarzı, askeri yapısı, hükümet unsurları ve müzakere usulleri gibi konuları etraflıca gözlemleyerek, Venedik diplomasisini başarıya götürecek noktaları belirlenmeye çalışmışlardı. Elçilerin bu çabaları Osmanlı tarihiyle ilgili inanılmaz teferruatlı bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Bu eserde Venedik elçileri Minio, Contarini, Zeno, Bragadino, Mocenigo, Ludovisi ve Renierin raporlarından Kanunînin hükümdar
Avrupa arşivleri ışığında Avrupada Türk Korkusunu ele alan titiz bir çalışma:
-Avrupada Türklere nasıl bakılıyordu?
-Türk deyince Batının aklına gelenler.
-Martin Lutherin Türkler Hakkındaki Genel Görüşleri
-Tanrının Cezası Olarak Gönderilen Türkler
-Deccal Türkler
-Yecuç-Mecuç Olarak Yorumlanan Türkler
-Martin Lutherin Türklere Karşı Çocuk Duası
Türklere karşı yazılan dualar içeriklerine göre beş farklı başlık altında incelenmiştir. Bunlar sırasıyla çocuk ve gençlere yönelik dualar, evde okuna
Kanunî, 1526 Ocakında Fransa Kralı Fransuvanın Annesinin yardım isteğine
gönderdiği fermanında kendi haşmetini belirtip, imparatorluğunun
vilayetlerini sayarken Fransayı sıradan bir vilayet, kralını da hiç ünvan
zikretmeden sıradan bir hükümdar olarak nitelendiriyordu:
Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç veren Allahın
yeryüzündeki gölgesi, Akdenizin ve Karadenizin ve Rumelinin ve
Anadolunun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Dulkadir Vilayeti'nin ve
Diyarıbekrin ve Kürdistan ve Azerbaycanın
Dağın Efendileri Hasan Sabbah ve fedaîlerinin gerçeği neydi? Alamût Kalesi neden feth edilemedi? Kaledeki muazzam yiyecek ve su ambarlarının özelliği neydi? Cennet Bahçeleri gerçekten var mıydı? Bir vezir, bir şair ve bir dinî liderin yolları gerçekten kesişti mi? Hasan Sabbahın fedaîlerine niçin Haşhaşi denilmekteydi Onlar gerçekten birer ölüm makinesi miydiler? Bir Alamût fedaisi gerçekte kimdi? Elinizdeki kitapta, Hasan Sabbahın medrese öğrenciliğinden İsmâilî liderliğine uzanan hayat öyküsü, kıvrak bir
Mehmet Şeref Bey'in Tarihi ve Siyasi Tefrika olarak takdim edilen Birinci Millet Meclisi adlı hatıraları, Milliyet Gazetesi'nde 15 Teşrin-i Sani 1931-22 Kanun-ı Sani 1932 tarihlerinde elli yedi sayı halinde yayımlanmıştır. Şeref Bey'in hatıralarına konu olan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet tarihimizde müstesna bir yer işgal eder. İlk Meclis'in, yakın tarihimizdeki bu önemli yerine rağmen, hatırat türünden eserlere yeterince konu edilmediğini söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.
Mehmet Şer
Osmanlı Devleti içinde 16. yüzyıldan itibaren büyük bir güç oluşturmuş olan sarraf-Yahudi profili 19. yüzyılı büyük kayıplarla karşılamıştır. Sarraflıktan bankerliğe geçiş süreci içinde Yahudi sarraflar bir taraftan iflasın eşiğine gelirken, diğer taraftan da devlet tarafından tasfiye edilmek suretiyle Osmanlı ekonomisi içindeki aktif rollerini büyük ölçüde kaybetmişler, 19. yüzyıldan itibaren yerlerini Rum ve Ermeni bankerlere kaptırmışlardır.
Yahudi bankerler pek çok yerde finans piyasası içinde yavaş ya
Bugünkü Bulgaristan sınırları içinde bulunan ve Tuna Nehrinin güney
kıyısında yer alan Rusçuk, Ortaçağda kalesi ve limanı ile dikkat çeken bir
şehirdi. 1388 yılında Osmanlı hakimiyetine girdi ve 16. yüzyılın ikinci
yarısında pek çok açıdan gelişme göstererek bir kaza merkezi oldu. Daha
sonraki dönemde ticareti, gümrüğü, tersanesi ve askeri açıdan bulunduğu
stratejik konumu sebebiyle gelişmeye devam eden şehir, sosyo-ekonomik ve
kültürel müesseseleriyle canlı bir merkez halini aldı. 1864 yılında kurulan
Tuna
Bu araştırma, ikinci eğilimi temsil etmekte ve Hamit sancağına bağlı ve tamamıyla kırsal bir bölge olan Karaağaç'ı Gölhisar kazasını incelemektedir. Acıpayam ovası ve çevresinde kurulu olan kaza, merkezi bir şehirden yoksun irili ufaklı köy ve mezralardan müteşekkildir. Çalışmamızda, köy ve mezraların coğrafi konumu ve dağılımı dikkate alınarak, köylerdeki nüfus özellikleri, ekonomik faaliyetler ve sosyal özellikler mukayeseli olarak ve ayrıntılı bir şekilde analiz edilmeye çalışılmıştır.
Büyük Osmanlı tarihinin asıl kaynakları kuşkusuz Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, kadı sicilleri, vakıflar ve müftülük arşivleridir. Bu belge hazineleri kullanılmadan bu tarih hakkıyla yazılamaz. Ancak, Avrupa arşiv ve kütüphaneleri Osmanlı tarihi üzerinde muazzam bir malzeme yığını saklamakta ve Türk araştırıcılar ancak şimdilerde bu kaynaklara el atabilmektedirler. Avrupa arşivleri ve vekâyinâme kolleksiyonları, Avrupalı tarihçiler tarafından oldukça etraflı araştırmalara konu olmuştur. İlk araştırıcılar, X
Toplam 652 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 520-540 /
Aktif Sayfa : 27
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.