Rutubetli hava yürüyüşümü ağırlaştırıyor, ayaklarımın denetimini yitiriyorum. îki ayağım sanki iki palet; yürürken elimde olmadan dışa doğru açılıyor. Yazın dağlara yürürdüm eskiden ya da yüzerdim; üç yaz oldu denize girmiyorum. Hiçbir zaman hanım hanımcık adımlar atabilen biri olmadım, uçar gibi, kaçar gibi bir tepeye tırmanıyor, bir maniayı aşıyor gibi yürürdüm. Bir müzik sesi ulaştığında kulaklarıma, mesela Reşid Behbudov´dan Azeri bir parça duyduğumda, derinlerime kök salmış biri, yeşil dağlardan kopar
Hz. Muhammed´in kutlu soyundan gelen Hz. Fatıma ile, onun kutlu eşi, Peygamber´in amcasının oğlu, Allah´ın arslanı, velilerin sultanı, bilgeliğin büyük kılavuzu Hz. Ali ile; yine cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Hasan ve Hüseyin, İslam geleneğinin bir bakıma kurucu ailesini oluşturur.
Peygamber´in sevgili torunu Hz. Hüseyin´in, İslam´ın kurucu ilkeleri uğruna canını verdiği Kerbela, İslam tarihindeki en önemli kırılma anlarından biridir.
Elinizdeki kitap, bu kutlu soyun uğradığı zulme, bu büyük z
Osmanlı´da Köle Olmak´ta Osmanlı köleliğinin diğer
ülkelerdeki kölelik anlayışından farklı yönleri ortaya konmuş; Osmanlı´daki köle kaynaklan, köleliğin bir kurum olarak işleyiş biçimi ve kuralları, toplumun, köle tüccarının, yabancı gezginlerin, devlet erkânının ve resmi kurumların bu kuruma bakışı ve Osmanlı´da köle emeğinin kullanıldığı alanlar, ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Osmanlı´da köleliğin tanımının yapıldığı ve diğer gelişmelerin ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı bu çalışmada, kölelik kurumu
Osmanlı İmparatorluğu´nda, 19. yüzyılda girdiği hızlandırılmış modernleşme sürecinde ´muassır medeniyetlere´ yetişme gayretlerine paralel olarak bir noktadan sonra Batılı davranış kodlarına da ilgi duyulmuş, 19. yüzyılın sonlarından İtibaren Batı´nın uygar davranış anlayışına uygun âdâb-ı muaşeret kitapları kaleme alınmaya veya doğrudan tercüme edilmeye başlanmıştır. Bu gelişmeyi, sadece her bakımdan üstünlük atfedilen Batı´yı körü körüne taklit etmek olarak algılamak yanlış olur. Modernleşme süreci içinde,
Elif´in sükûnu Hareke kabul etmeyen harf meçhul kalırmış. Elif harekelenmeyip meçhul kalmayan tek harftir, elif, harfler âleminde Allah´ın halifesidir. Ekleri Elif´in adının söylenişini deriştirir. Ne var ki bunun gerçek nedeni hiçbir zaman bilinemez. Elif´in sessizliği kaf ile nun´un birleşmesiyle belirginleşir. Ete kemiğe bürünür, can suyuna kavuşur, böylece Elif sadece Eİif alarak bilinir. Bir sözcüğün yapılışında kullanılınca Elif, hakikat yere inmiş demektir. Gerçeğin yere inişidir Elif´in öteki harfle
Siyasi düşünce, en geniş anlamda, gücün kullanımı konusunda, betimleyici olmaktan ziyade sıkı kurallar koyan bir düşünme biçimi olarak tanımlanabilir. Siyasi düşünce, gücün nasıl ve hangi amaçlara yönelik olarak kullanılacağını araştırır. Siyasi gücün sayısız türleri vardır, ancak siyasi düşünce bunlardan yalnızca biriyle ilgilenir: Hükümetlerin aile, köy ve kabileler üzerinde uygulamakta olduğu ve hepimizin devlet diye bildiği kurum tarafından uygulanan güç türüyle. Ancak içinde şekillendiği toplumsal düze
Son yıllarda hız kazanan Türk klasik edebiyatı araştırmaları, bu edebiyatın şiir ağırlıklı bir karakter göstermesinin tabîî bir neticesi olarak manzum eserler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Konu üzerindeki akademik araştırmaların tarihçesi haklı olarak divan metinlerinin neşri ile başlamış, daha sonra neşredilmiş bu divan metinleri üzerinde yapılan değişik türden tahlil ve incelemelerle devam etmiştir. Gerek divan tahlilleri ve gerekse müstakil manzume şerhleri, son derece yararlı olmasına rağmen Türk klasik şi
´Melekler, onların yüzlerine, omuzlarına vurarak canlarını alıyor´ diyorum kendi kendime. ´Ecel emelleri uğurluyor, dünya fani´ diyor garib emmi.
Bayramali, kendisini tutamayarak sarsıla sarsıla ağlıyor.
´Kimimiz daha önce öldürülür, kimimiz daha sonra aldatılır, döndürülürüz´ diyorum kendi kendime.
Ahşap evin çitle çevrili bahçesinde kalabalık oynaşıyor. Çocukalr geziniyor, kadınların bağırtıları, ağıtları Bahçe kapısının yanındaki helanın çamur sıvalı duvarına yaslanan adama bakıyorum, içindeki son par
Ayan Beyan Az. Sadık Yalsızuçanlar okuru bir sırrı anlatma yolculuğuna çıkarıyor. Ayan beyan ortada olanın yolculuğunda, yolcunun avcuna düşenlere ermek için, onları yeniden oldukları gibi düzenlediği, düzenlerken de dünyayı, insana ait olanı, insanı, sırrı keşfettiği, ötesine geçtiği... bu yolculukta okur da, yazar gibi yalnız ve sessizdir. Bir kıyıdan başlar göğe ağma serüveni. Kimi zilletle kararmış, kimi bir günle aydınlatılmış, kimi bir kaçışla karartılmış, kimi bir çocuğun saflığıyla parlatılmış on üç
Seni gecenin, soğuğun ve kalabalığın içinde görünce dilime gelen bu oldu: Garip. Sen garipsin. Görüyorum. Şimdi bu kanepede otururken gözlerine, onlardaki gurbete bakıyorum. Gurbetin bir resmisin sen. Seni sadece bu sözcük anlatabilir. Gurbet kimi insana hal, kimisine mekân olurmuş. Senin halin garip. Garip bir mekânda duruyorsun. Sessiz, öylece, saatlerce Gözlerini elinden kaçırıyor, birkaç saniye sonra tekrar dönüyorsun. Hallerine bakıyorum günlerdir. Baktıkça görüyorum ki, içindeki derinliğe doğru kaybol
Abdülhak Hâmid şekilde ve içerikte yaptığı değişiklerle etrafının gözlerini kamaştırır ve şâir-i âzâm unvanını alır. Kişisel ıztırabını kuvvetle şiire sokar. Şu etkili mısralar ona aittir:
Yağsın nesi varsa kâinatın
Lâkin bu derin sükut dinsin!
Sahrâdan
Hoş-Nişinan
Beldeden
Şanzelize
Bunlar OdurDan
Gurbette vatan
Makberden
Sermâye-i saadet Hakdan inayet ancak
Varlık tasarruf anın gayrisi âlet ancak
GÜL İLE GÜLÜ TARTANLAR Serisi:
Yunus Emre
Seyyid Nesîmî
Eşrefoğlu Rûmî
Aziz Mahmud Hüdâyî
Ümmî Sinan
Sunullah Gaybi
Niyazi Mısrî
İsmail Hakkı Bursevi
Hasan Sezayi
Edip Harâbî
Vatan ve hürriyet şairi Namık Kemai´in kahramanlık şiirlerini bile saran hüzünlü havanın, şairin yaradılışından geldiğini gösteren mısraları ile onun şiir dünyasına girmeye ne dersiniz?
Beni karakola görürdüler. İfademi alırlarken ismini bilmediğim bir görevli bana soru sordu. Soruyu anlamadığımı söyleyince, görevli ayağa kalktı. Bir anda karnı boşluğuma tekme attı. Darbe sonucu düştüm. Düştükten sonra aynı kişi tarafından yine tekmelendim. Tekmelerden sonra kan kokusu hissettim. Ardından beni nezarete attılar ve ısrarlarıma rağmen doktora göt Örmediler. Olaydan dört saat sonra fenalaştım. Ancak bunun üzerine doktora götürdüler. Doktora oruçlu olduğumu ve yemek yemediğim için fenalaştığımı
Osmanlı´da Mahkum Olmak, zindan kültüründen hapishanelere geçişi, hapishanelerde yapılan reformu, Cumhuriyet ile kurulmuş yeni bir devlete devredilen ceza infaz kurumlarını ve bu kurumların özelliklerini belirleyen bir çalışmadır. Özellikle, Abdülmecit, II. Abdülhamit ve II. Meşrutiyet dönemlerinde, hapishanelerin gelişimi ile ilgili yapılan büyük değişikliği derinlemesine ortaya koyma amacını taşımaktadır
Suikast, İsmailî Haşîşîlerin keşfi değildi; onların yaptığı, işin adını koymaktan ibaretti. Şurası kesin olarak bilinmelidir ki, dinî bir davanın adanmış hizmetlileri olan Haşîşîler, ellerinde hançerleriyle, parayı bastıran için adam kesen bir katil güruhundan ibaret sayılamazlar. Önlerine gerçek imamlığın tesisi gibi siyasî bir hedef koymuşlar ve ne müritleri ne de liderleri, başkalarının şahsî ihtiraslarına alet olmamışlardır. Nihaî hedefleri, Sunî nizamın önünü kesip yok etmekti. Hasan Sabah ve müritleri
Ustasının elinde kalem bir dantel gibi işler hikayeyi, en ince ayrıntıları gösterir kelimeler okuruna, kimi soldun bir hayatın kuytuluklarında saklı kederleri, kim yitip giden hayallerin geride bıraktığı ümitleri, ister ki turnalar aksın başımızın üstünden ,aşsın engin denizleri, yalçın dağları, ister ki aşka ve ayrılığa, hasrete ve hüzne dair ne varsa unutulan, anlatsın usul usul sevenlere, ayrı düşenlere, yitip gidenlere Cihan Aktaş´ın kalemi, bir turna misali, akıp gidiyor hayatımızın ortasından.
Tu
Rüya Sineması, kendisinde bir mutlakiyet zemini vehmetmediği gibi, sinemayı yerel sınırlar içinde algılama yanlışına da düşmeden, onu hem ulusal hem de evrensel kategoriler içerebilen bir üstdil şeklinde tanımlama girişimidir. Olgusal açıdan rüyayla benzeşliği, yanı sıra nefs-kalp ayrımında belirginleşen boyutlarıyla bir yeniden düşünme denemesidir. Bu bakımdan rüya sineması kavramı yerine iman sineması, manevi sinema, arınmanın sineması ya da irfani sinema tabirlerini de pekâlâ kullanabiliriz.
Sinemanın ba
Bu kitapta yer alan yazıların ortak teması, özellikle altmışlı yıllardan itibaren gelişmeye başlayan ve seksenli yıllarda da görünürlük kazanan İslamcılık akımının pratiğini, çoğunlukla entelektüel kadınların tecrübelerinin ortaya koyduğu bir açıdan okuma eğilimidir. Son elli yıl içinde İslam´la ilgili her tezahürün, sorunun ve sorgulamanın adı olan İslamcılık, modern dünyada dinî bir hayat yaşama, bu hayata ilişkin sorular sorma, bu hayat bağlamında karşılaşılacak sorulara cevap verecek bir donanıma sahip
Toplam 917 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 820-840 /
Aktif Sayfa : 42
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.