“Bizi insan yapan nedir?” sorusu ilginizi çekiyorsa, antropolojinin önemli noktalarına ışık tutan bu yolculuğa
katılabilirsiniz.
Tarih öncesi atalarımızın ilk adımlarından, karmaşık dillerin gelişimine, dünyanın dört bir yanındaki dinlerin
ve kültürlerin inceliklerine kadar, çok çeşitli etkenler bildiğimiz insan türünü şekillendirmiştir. Antropoloji,
geçmişte kim olduğumuzu, bunun bugün insanlar için ne anlama geldiğini ve yarın kim olabileceğimizi
anlamak için bu büyüleyici tarihsel ağı çözmeye çalışı
Şamanizm en eski ve en kapsamlı büyüsel ve dinsel geleneklerden biridir. Günümüz manevî yaşantısına hükmeden dinsel
pratikler içerisinde Şamanizmin kalıntılarına sıkça rastlanır. İnanışa göre, şamanın işlevi doğanın sıradan görünümlerinin
ardında gizli olan güçleri trans ya da vecd halindeyken gördüğü hayaller vasıtasıyla kendi halkına göstermektir.Şamanlar şifa
verme, ölülerle iletişim kurma, öte dünyaya yolculuk etme, hava şartlarını ya da av hayvanlarının hareketlerini etkileme
gücüne sahiptirler. Şa
Milletlerin tarihinin belli bir evresinden sonra görülmeye başlayan fırkalar neyin nesidir ve içtimai bünyede hangi ihtiyaca cevap
olarak ortaya çıkarlar? Bu fırkalar arasında hangi arazın bir arızası olarak bir müddet sonra tefrika baş gösterir ve o ne olur da
gerçeği gerçekliği içerisinde gün yüzüne çıkmaya bırakmayan tefrikacılığa dönüşür? Veya bunların nüveleri daha derinde, kuvve
olarak olsa bile, bizzat insan tabiatında mı mevcuttur? Öyle ise o insan tabiatında hangi temayülün marazi meyli veya han
Aydınlanma düşünürlerinin Rönesans’tan devralarak üzerine kafa yordukları temel mesele, işleyiş kuralları zihin tarafından çözülmeye başlanan maddeye kıyasla zihnin ve/ya ruhun nasıl tanımlanacağı, nerede konumlandırılacağı sorusuydu. Gelgelelim ne Aydınlanma düşüncesini kendine siper ederek Kilise’nin siyasi nüfuzuna meydan okuyan devrimin Fransa’sında, ne de devrim filozoflarıyla yakınlıklarını gizlemeyen “reformcu”-“radikal” liberallerin siyasette giderek gücünü hissettirdiği İngiltere’de, zihnin işleyiş
“SEVGİNİN VE ŞİDDETİN KAYNAĞI”
Sevginin ve Şiddetin Kaynağı 1964 yılında ilk kez yayımlandığında insanlık en yıkıcı silahlarını, nükleer füzeleri geliştirmeye başlamıştı. Sanayileşmiş bir dünyada egemen olan bürokratik ruh hayata karşı derin bir kayıtsızlık doğuruyordu. İnsanı böylesine bir şiddete yönlendiren şey ne olabilirdi?
Erich Fromm kişiliğin derinlerinde yer alan yıkma kapasitesini, narsisizmi ve ensest yaşamaya olan saplantıyı bir “çöküş sendromu” olarak görür. İnsan, tüm bu yok edici şiddetin
“SEVGİNİN VE ŞİDDETİN KAYNAĞI”
Sevginin ve Şiddetin Kaynağı 1964 yılında ilk kez yayımlandığında insanlık en yıkıcı silahlarını, nükleer füzeleri geliştirmeye başlamıştı. Sanayileşmiş bir dünyada egemen olan bürokratik ruh hayata karşı derin bir kayıtsızlık doğuruyordu. İnsanı böylesine bir şiddete yönlendiren şey ne olabilirdi?
Erich Fromm kişiliğin derinlerinde yer alan yıkma kapasitesini, narsisizmi ve ensest yaşamaya olan saplantıyı bir “çöküş sendromu” olarak görür. İnsan, tüm bu yok edici şiddetin
BÜYÜK BÖLÜNME
On binlerce yıl önce Afrika’dan yola çıkarak dünyaya yayılmaya başlayan insanlar son Buzul Çağı sona ermeden önce Sibirya’ya gelmişlerdi. Daha sonra, günümüzden yaklaşık 18.000 yıl önce, o zamanlar okyanus seviyelerinin çok düşük olmasından dolayı bir kara köprüsü halinde olan Bering Boğazı’nı yürüyerek geçip Amerika kıtasına ulaştılar. Ancak Buzul Çağı’nın sona ermesinden sonra Bering Boğazı suyla doldu ve Amerika kıtasındaki insanların diğer kıtalardakilerle bağlantısı kesildi.
Birbirinde
Descartes’ın Tanrı, evren, çeşitli tutkular, ruh, beden, madde ve ruhun bu hayattan sonraki durumu vb. konulardaki görüşlerini açıkladığı çeşitli mektuplarından oluşan Ahlak Üzerine Mektuplar, başta Prenses Elisabeth olmak üzere, Büyükelçi ve Kraliçe Christine’e yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Descartes’ın özellikle Prenses Elisabeth’e yazdığı mektuplar dikkat çekicidir. Mektupların birinde Descartes ruh hakkındaki görüşünü şöyle açıklar:
“Insan ruhunda iki şey vardır ki doğası hakkında edinebileceğimiz
KISA KIBRIS TARİHİ
Stratejik öneminden dolayı tarih boyunca Persler, Bizanslılar, Venedikliler, Osmanlılar gibi çeşitli imparatorlukların kontrolüne geçen Kıbrıs’ın tarihinde adanın Birleşik Krallık denetimine geçtiği 1878 yılı büyük önem taşımaktadır.
1950’li yıllarda İngiliz yönetimine karşı başlayan ayaklanmaların ardından 1960’larda kanlı bir iç savaş yaşandı. Türkiye’nin 1974 yılındaki müdahalesi sonrasında Birleşmiş Milletler öncülüğünde sürdürülen çözüm arayışları bugüne dek sonuçsuz kaldı. Tommy C
Stoa mektebi “nasıl yaşamalıyız?” sorusunun cevabını Grek sofia mirasını komşu bilgelik geleneklerinden artakalanlar ile harmanlayarak “dünyevi şeylerin cereyanına uygun bir vukufla yaşamalıyız” diye hülasa etti. Zira insan ne zaman serinkanlılığını şu veya bu şekilde kaybetse, bir talihsizlikle yere serilse veya öfkesine yenik düşse yahut umutsuzluğa kapılsa bu suretle umduğundan farklı şeylerle karşılaştığını göstermiş olur. Bu da onun beklentilerinin yanlış olduğunu, hayat ve dünya ile yeteri kadar ünsiy
DÜNYAYI NASIL DEĞİŞTİRDİK?
Yaratıcı düşüncenin tarihi uzun; ilk taş aletlerden, bugünün vazgeçilmezi akıllı telefonlara dek uzanıyor. Alet, yontu, resim, yazı, yapı, aygıt… Zihin her adımda dünyayı değiştiriyor, yeniden inşa ediyor.
Peki, bunu nasıl yapıyor? Cro-Magnon ressamlardan Leonardo da Vinci’ye, Arşimet’ten AlphaZero’ya hep aynı şeye tanık oluyoruz: Yenilik ve ilerlemeler tek bir dâhinin tek bir fikir üretmesiyle olmuyor; zihinlerin etkileşimiyle ortaya çıkıyorlar. Yaratıcılık, fantezi ve yenili
Alfred North Whitehead’in 1933’te Chicago’da verdiği iki konferanstan oluşan bu eser, doğadaki değişimler ve süreklilikler arasındaki ilişkiselliği ve bütünsel bir yaşam mefhumunun temellerini konu alıyor. Birinci konferansta Whitehead, doğayı, ortodoks öğretiler dediği klasik mekân anlayışları dışındaki bir düşünce sahnesinde yeniden düşünmenin olanaklarını araştırıyor. Klasik mekân anlayışlarının ve genel olarak atomcu öğretinin boş mekân ile onu dolduran madde zerreleri arasında kurduğu bağlantının zayıf
Ağaçlarda yaşayan küçük primatların torunları nasıl kendi ayakları üzerinde durarak dünyayı ele geçirmeyi başardılar?
Roland Ennos Ahşap Çağı’nda insanlığın başarısının anahtarının ahşapla ilişkimiz olduğunu gösterirken bizi, yuvalarını ağaçların arasına kuran büyük maymunlardan, ateş, barınak, alet ve silahlar için tahtaya bağımlı olan ilk insanlara ve sonrasında tekerleğin, kâğıdın ve matbaanın icadına nasıl götürdüğünü anlatıyor.
Ennos antropoloji, arkeoloji, mimarlık, tarih ve mühendislik alanlarındak
Feminizm nedir ve kim içindir? Ataerkil bir toplumda yaşayan kadınlar temel hak ve özgürlüklere sahip olmak için nasıl mücadele etmiştir? Elinizdeki bu kısa fakat kapsamlı kitap feminizmin tarihi, ele aldığı meseleler ve feministlerin günümüzdeki çalışmaları hakkında cevap arayanlara rehber oluyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için daha ne kadar yol alınması gerektiğini de ortaya koyuyor.
Evrene Bir De Böyle Bakın, gerçekliğin doğasını en küçükte, en büyükte ve günlük yaşamlarımızdaki ölçekte ortaya çıkaran şaşırtıcı, devam eden bilimsel araştırmalara bir övgüdür. Profesör Michael Dine’ın tartıştığı gizemler, evrenin sınırına yapılan fantastik bir yolculuktaki işaret noktaları gibidir. Büyük Patlama, Karanlık Madde, HiggsBozonu –şu anda fizikteki en ileri nokta– hakkında nereden bilgi edinilebileceği sorulduğunda, Dine’ın önerebileceği tek bir kitap yoktu. Bu kitap onun bu soruna anlaşılabil
MÖ 3. yüzyılda Seine nehri üzerindeki bir adacığa yerleşen Keltler, kurdukları köyün günün birinde dünya halklarına cumhuriyet, kuvvetler ayrılığı, laiklik ve ulusal egemenlik fikirlerini armağan edeceğini elbette bilemezdi.
Eric Hazan’a göre, Fransız düşünür, yazar, şair, ressam ve devrimciler; Robespierre, Desmoulins ve Marat; Baudelaire, Manet ve Apollinaire Paris’in, mahallelerinde, meydanlarında, sokaklarında; okullarında, kafelerinde ve meyhanelerinde yetiştirdiği öz evlatlarıdır. Nutuklar, romanla
1667 gibi erken bir tarihte kaleme alınan, ancak politik nedenlerle 1689’a kadar yayımlanmayan Hoşgörü Üzerine Bir Mektup’ta–“Şanlı Devrim”den sonra– Locke, politik özgürlük argümanına benzer gerekçelerle tüm insanların doğası gereği sahip olduğunu öne sürdüğü dinî hoşgörüyü savunur. Diğer bir ifadeyle, tüm insanlar doğası gereği “özgür, eşit ve bağımsızdır” ve düşünce özgürlüğü, konuşma özgürlüğü ve ibadet özgürlüğü hakkına sahiptir. İkinci özgürlüğün garanti altına alınmasına yardımcı olmak için Locke, ki
“Başsoy’un yazdıkları gerçeğin en nadide hali, kalbi.” Ece Temelkuran Şöyle duyarlı bir şeyler söyle. Düzgün cümleler kur, extra strong erkek sesiyle yaz, Edip Cansever alıntısı yap, lafı bir şekilde Tutunamayanlar’a getir, kimsenin tanımadığı bir yazardan sanki çok tanıyormuş gibi bahset, akademik kariyerini önemsemiyormuş gibi sezdir, yetmedi sızdır, tüm tevazuunla tepeden bak, “O öyle değil, böyle” de... Ekranın ışığı yüzüme yansıyor. Bu ışık ne gün ışığı, ne ay ışığı, karşımdaki boş sayfa, bendeki ben,
Din, tüm dünyada milyarlarca insanın hayatında belirleyici rol oynar ve her kültürde farklı biçimler alır.
İnsanın ruhsal yönünü daha derinden anlamak isteyen herkes için bir başlangıç olabilecek bu cep rehberi beş büyük dinden daha az bilinen inançlara kadar dünya dinlerine ilgi çekici bir giriş yaparak tarihlerini, inançlarını ve uygulamalarını keşfediyor.
Bu kitapta dünya nüfusunun çok büyük bir kesimi tarafından benimsenmiş inanç sistemlerinin temel unsurları, itikatları ve tarihlerinin yanı sıra şaşı
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 80-100 /
Aktif Sayfa : 5
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.