"Gelecekten daha büyük, daha tehlikeli serüven var mı? Çaresizim: Şimdilik hayata itaat edeceğim. Sonrası? Kim bilir belki kendimi ikna edecek şöyle varlıksal, yazara yakışan bir neden bulurum. O sırada aklıma geliyor. Eğer insan kendi ahlâkını yaratabiliyorsa, neden nedenini de yaratamasın?" Onu tanıyorsunuz; adı Sadık Demir. Yağışlı bir kış sabahında yüreğinde onu donduran bir acı var. Ağlayamıyor. İçi sanki buzla kaplı… Sadık, onu ele geçirip suçluluk duygusu yükleyen bir sükûnetin içinde, intikamının pe
Bilimci BAel, yirmi bin yıllık Varlık Uygarlığı’nın sonunu getirecek
gizemli hastalığın sırrını çözmek için İŞtar-HEpat sisteminin,
uygarlıklarının doğduğu ancak daha sonra terk edilen uzak uydusu
EV’e doğru, uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. BAel ve ekibini,
yasaklanmış uzaydaki bu yolculuğun sonunda, bir daha hiçbir şeyin
eskisi gibi olmayacağının habercisi, tarihî bir keşif beklemektedir.
Mehmet Eroğlu, Ruhun Parmak İzi’nde bizi insanlığın geleceği ve
yazgısı hakkında d
“Düşünce, aydınlatıcı kahkahamla sona erdi: İnsan kolaycı bir varlıktı, kendisinin mimarı olmayı öğrenmeye çalışmak yerine, sorunlarına başkasının hayatında cevap arıyordu. İnsanın kendi hayatında yaşaması ne zordu.” Uzun süredir yazamayan tanınmış bir yazar, yaşadığı hayal kı- rıklığının ardından, gerçekleri ve geçmişini zihnindeki tabuta kilitleyip, büyük kentin keşmekeşinden uzaklaşır. Soluğu do- ğanın hırçın, rüzgârlı kıyısındaki ücra bir sahil kasabasında alır. Bu göç, acının krallığında yaşayanlarla,
Korona günlerinde, maske karaborsaya düşmüş ve halk korkuyla eve kapanmışken, Yansın Bu Dünya mahlaslı TikTok fenomeni genç bir kadın gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Bu kayboluşla birlikte sosyal medyanın sanal âlemi ile gerçek hayatın acımasız yüzü arasındaki esrar perdesi aralanmaya başlar...
Mehmet Eroğlu, İyi Adamın On Günü ve Kötü Adamın On Günü ile başlattığı polisiye kurgunun nevi şahsına münhasır kahramanlarını, nefes kesen yeni bir serüven için buluşturuyor.
Meraklı Adamın On Gü
Hayatta sahip olduğu her şeyi kaybettikten sonra artık kötü bir adam olmaya karar veren eski avukat Sadık'ın, gizemli bir köşk etrafında ve burada işlenen tuhaf bir cinayetin peşinde geçen on günü... Mehmet Eroğlu, zora gelince vazgeçen, düşündükçe yalnızlaşan, yalnızken düşünceleri eninde sonunda ölümle buluşan bir yaşam korkağını ve onun karanlığa gömülü dünyasını anlatıyor... Kötü Adamın On Günü, iyilik ve kötülük arasındaki ince çizgiyi mesele edinen; yaşamın en steril alanlarından, küf kokulu en izbe k
Dört kadın ve bir adam. Kadınlardan en alımlısı ona ihanet etti; en zengini ondan çetrefil bir bilmece çözmesini istedi; en kurnazı labirentten çıkışı gösterdi; en seveceni ise hayatını hiç olmadığı kadar güzelleştirdi... On günde olup biten bir muamma... Kayıp bir meleğin peşine düşen herkesçe iyi bir adam olarak bilinen eski avukat Sadık'ın hafiyelik ve hayatındaki kadınlarla yüzleşme hikâyesi... İyi Adamın On Günü, Mehmet Eroğlu'nun dünyasında ayrıksı duracak yeni ve kıymetli bir parça. Katman katman açı
Dünyayı değiştirecektik, ama değiştirmeye çalıştığımız dünyanın ne denli değiştiğini kavrayamadık. Artık kimsenin kahramanlara aldırdığı yok. Kahramanların sonu geldi, soyları tükendi. Belkemiğine bir sopa ve işin bitik. Devrimciler, âşıklar, soylular, alçaklar, bütün yolların kapalı olduğu zamanlar... Uzun mektuplar, eski arkadaşlar, dönüp duran hatıralar, itiraflar, pişmanlıklar... Ense kökünde bir yara, beyninde bir iblis... Ayhan geçmişinden kurtulmalı; Violet'i, Papaz'ı, Doktor'u, kelebekleri, kumsalı
Uzun bir mektup, merhamet istemeyen bir kadın, dalgalı deniz, içli bir itiraf ve cici kızın isyanı, derin ve tatlı hazlar, kırık ve tutkulu sevişmeler... Mehmet Eroğlu, tarzının çok ama çok dışında, başka türlü bir hikâye anlatıyor, yalana dolana, sürüsüyle yeknesaklığa, bulutlu hayata meydan okuyan bir kadını konuşturuyor. Kıyıdan Uzakta, çarpışmanın novellası, her şey soğuk ve solgunken, yaprak yaprak açılan bir bahar aşkıyla şaşırtıyor.
Demirler Köşkü'nün bahçesi, serası ve Öykü'sü... Neli'nin planları.
Hisseler, büyük ortaklar, küçük ortaklar, atılan zarlar... Sonra başka
türlü bir adamın gelişi... Paranın karşısında parasız yatılı. Yaralar
iyileşir gibi değildir bazen. Kazanmak için kazanmaktan başka çareniz
olmamalı.
Mermer Köşk, yıkıcı bir aşkın romanı. Uğur ile Öykü'nün, Uğur
ile Ezgi'nin, Öykü ile Ezgi'nin hikâyesi... Skandalların, sırların,
eski defterlerin derkenarları... Paranın itişmesi, ego savaşları ve
alacakaranlık bir
Mehmet Eroğlu, neredeyse kırk yıldır devrimcileri, zamanın ruhunu,
yakın dönemi, 1968'i, ölen, kalan ve direnen hayalleri anlatıyor.
Cesur ve yeni şeyler söylüyor; nefes nefese, ustalıkla, iştahla...
Belleğin, fedakârlığın ve unutamamanın romanlarını yazıyor.
Dünyayı değiştirmek isteyenleri, paranın etrafına üşüşmüş alçakları,
kirlenmeyi, yozlaşmayı, acımasızlığı, sürüklenenleri, eski arkadaşları
resmediyor.
Edebi Aforizmalar, Eroğlu ile yapılmış uzun bir söyleşiyi ve on dört
romanından alıntılanan cümleler
M. o akşamüstü, göğsündeki garip sızıyla geçmişi olmayan, anısız bir güne uyandı. Belleğiyle gözlerini açtığı anın arasına yerleşmiş, kendini bir varlık olarak kavramasına engel olan bir boşluğun kıyısındaydı. Nedenini bilmeden titriyordu: Saat altıydı; küçük bir bavul, uyanır uyanmaz yolculuğa çıkacakmış gibi ayaklarının dibinde duruyordu.
M. bir sabah, neden yaptığını, nereye varacağını bilmeden garip bir yolculuğa çıkıyor. Trenin ritmik ve yeknesak gürültüsü içinde M., bölüm bölüm geçmişe gidiyor. Yaşam
Tekrarlıyorum: Suçsuzum; tıpkı sizler gibi. Suçluysam bile, unutmayın, en çok sizinki kadardır bu... Hiçbir hayatın başrolünü oynamaya kalkışmadım; kendiminkinin bile... Bu durum beni ne utandırıyor, ne de görevini savsaklayanlara özgü o üstü örtülü suçluluk duygusuyla yüklüyüm.
Yüz: 1981'in kahramanı yüzsüz, isimsiz, bencil ve hazcı, ne yaptığını bilen duyarsız biri... Cinsel ilişkiyi aşka yeğleyen, gamsız, herkes kadar suçlu ve suçsuz biri... Dört kadının arasında dolaşıyor. İçki ve karabasan, hastalık ve
Rüzgârın uğultusu, son köpeğin telaşlı adımları, kuzeyde kırık bir şimşeğin sessiz resmi, uykusu bölünmüş bir tarla faresinin kuşkuyla çevresini koklayışı, uçamayan bir kuşun ötüşü, buzlaşmış karın hışırtısı ve az ötede ince, öfkeli bir ses; çocuk sesi:
...Ba-bam tö-rö-ist be-nim.
Ba-bam öldö-recek seni...
İstanbul öksürüyor, Taksim'de barikatlar... Cümle isteyen GV, dağınık yatak, eksik defter, Leyla Sayar afişi, Marilyn kapıya gelmiş, Ahmet Abi Zinar'la konuşuyor. Serap sorular soruyor. Cihangir'de bir a
Ayhan, Zaferi arıyor. Issızlığın Ortasında romanının ertesindeyiz.
İskenderun gibi büyülü bir şehirde. Ayhan, yine hatırlıyor, intiharı
düşünüyor, arkadaşını soruyor. Gece, günbegün koyulaşıyor.
Devrime inananlar ve inanır gibi görünenler. Parayı konuşanlar,
mağluplar ve debelenenler. Nemli gözlü kadınlar, türlü hoyratlıklar,
hayatın bitmez tükenmez pisliği
Mehmet Eroğlu, devrimcilerin büyük romanını anlatmayı sürdürüyor.
Kaderini, memleketin kaderiyle bir gören, hayatını ancak ve sadece
kurtarıcılıkla anla
Acıya dayanacak kadar güçlü olduğumu düşünmüştüm. Garip ama gerçek; aslında acısız yaşayamıyoruz. Çünkü bilgi ve gerçeğin asıl kaynağı olan acı, varlığımızın farkına varmamızı da sağlıyor. Bizi sahici kılıyor.
Yansız akıp giden, hayat denen saçmalık. Bitmek bilmeyen, kötü geçmeye kararlı yıllar. Geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek. Neden komünist olmadığını anlamış değilim. Kim bu Barış Utkan? Yorgun gemiyi kucaklamaya hazır bir liman bulmalı. Aşk, insanı uyumlu ve erdemli yaparmış. Duru ve gizemli, Bot
Bugün ölecek miyim? Öleceksem hazırım; cümlem dudaklarımda. Sıra son söze geldiğinde insanın mutlaka söyleyecek bir şeyi olmalı. Benim sözlerim, İçtim, hem de çok içtim, olacak. Hayatımı boşuna harcamadığımı bundan iyi ne kanıtlar? 1998 ve 2003, Karaburun... İki ayrı yaz, iki kadın, uzun ve yaralayan hatıralar. Suçsuz bellek yoktur. Tabur defterine kim kaydedildi? Birazdan sarhoş olacak Kuzey Erkil mi? Mutluluktan daha görkemli olanı arayan Şafak mı? Sevdiğine değil onu en çok sevecek olana giden Çiğdem mi
Dünyanın değişmeyen yanında olmaktan, geleceği güzelleştiren rüyalar görmekten ve vazgeçmemekten mutlu, dakikalardır hasır bir sandalyenin üstünde, sanki kımıldarsa her şeyi yitirecekmiş gibi soluk almadan oturuyordu. Sürgündeydi, buraya yüreğinin peşinden gelmişti.Hiçbir şey değişmemişti. Çok şey değişmişti. Bir yanında 1969, diğer yanında 1991. Eski fotoğraflar, silinmeyen hatıralar, alışkanlıklarının kozasında yaşayan yorgun erkekler ve fedakâr kadınlar, yarım kadehler... Öfkesini, korkusunu, zekâsını ku
Hayat mutlu olmak içinmiş! Benimki mutsuzluğuma alışmaktan ibaret. Eğer hayat ölümümüze doğru akan, uzunluğu belirsiz bir ırmaksa, bana ait olana hiçbir kolun bağlanmadığını da söylemeliyim.
Yakın, çok yakın bir zamanda, İstanbuldan bir yozlaşma manzarası. Zenginlerden nefret edenlerin kurduğu tuhaf bir kulüp... Babasına benzemek istemeyen Umut... Geride, derinlerde Vahit ve Hayalet! Acı çeken ve acıyı görmeyen kadınlar, erkekler ve diğer mahluklar... Geçmiş denen büyük yenilgiler, gelecek denen belirsizlik
Ölüdeniz Şeria Petra kısa etek esmer kız Kimim ben 18 yıl önce o sel yatağında kim geldi peşimden İşkence... Kim gülüyor Kim konuşuyor Sakın Freud Marx ve Einstein deme Dişlerim
nerede .. Önde köpekler arkada aydınlatma mermilerinin ışığı altındaki askerler... Uzak topraklarda devrime inanan üç arkadaş...
Ölen kalan ve direnen hayaller Mehmet Eroğlu belleğin fedakarlığın ve unutmamanın romanını yazıyor. Dünyayı değiştirmek isteyenler ölümü yenerler kahraman olurlar.
Adını Unutan Adam bir 68 hikayesi... Hı
Toplam 30 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.