'Geçmiş', 'bugün' dediğimiz şeyin içinde saklı duran bir anılar yumağı. Aynı zamanda gelecekten de kehanetler içeren bir yumak bu. Yaşadığımız her şey, ardımızdan yuvarlanıp birikerek 'şimdi'yi oluşturduğu için geçip gitmiş; kaybedilmiş bir şey de yok aslında. (...) Zamanın kendine ait bir şiddeti ve gücü var. Hatırladığımızda bize acı ve keder veren şeyler saklı içinde. Ama yaralarımızın merhemi de kabuğunun altında ve ne yazık ki Mısri'nin dediği gibi; bizim dermanımız, yine derdimizden başkası değil.
Er
Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların
masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında
mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık
geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler
bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına
Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm
sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın
isterseniz: Öldüğümde
Her filmin her aşaması, süreçle aynı anda, farkında olarak ya da olmaksızın yaşadığınız bir içsel yolculuğu da içerir. Fakat işin kendisi o kadar öne çıkar ve her şey filmin çekilmesine o kadar tabi kılınır ki, bir süre sonra o işin 'yolculuğunu' gözden kaybeder, aklınızdan çıkarırsınız. Ancak iş bittikten sonra yolculuğun kıymetini fark edersiniz. Çünkü bitmiş bir işin sonunda, yolculuk boyunca yaşanan tüm hayal kırıklıkları, iniş çıkışlar, ümitler, vazgeçişler, kabullenişler ya da itirazlar adeta hiç yaşa
Tüm yapıp ettiklerimizle aramızdaki mesafe, aslında bunların yarattığı
iktidarın ne kadarından vazgeçebildiğimizin mesafesidir.Hayat aslında
kalabalıkmış gibi görünüyor ama çok izole yaşıyoruz ve yalnızız.Her şeyden
haberdarmışız gibi davranıyoruz ama çok da yalnız ve çaresiziz aslında.Biz
İstanbul'da küçük kasabalarda, küçük şehirlerde yaşıyoruz aslında.Aslında
hatırlamak, ayıklamaktır. Belleği diri tutmak da ahlâkî bir seçim aslında.
Utanmayı kaybetmek aslında kişinin kendine olan saygısını kaybetmesidir.
Bi bardak çay koy sen. Yavaş yavaş anlatırım...
Bozkırda kış kıyamet,gece yarısı Ankara yolu, gece yarısı köy yolu... Uygunsuz bir zamanda edebiyat sofrasından kaldırılan genç bir hekimin çilesi... Tavada pişen sucuk dilimleri...
Ercan Kesal, bozkırdan gelip bozkıra dönen bir hikâye anlatıyor, neşeli, koşturan bir şiir dizesi.
Behnan Shabbir, düzlüğü, tuhaflığı, manzarayı resmediyor, dünyayı hafifleten renkleriyle.
??Kimsenin birbirine acımadığı, herkesin kolayca birbirinden nefret ettiği, birinin ötekine yardım etmeyi aklından dahi geçirmediği soğuk ve umutsuz bir dünya'da yaşıyoruz. Yalnızlıktan korktuğumuz ama sürekli yalnız kalmaya çalıştığımız, yalnızlığımızın yetmediği ve bitmediği bir çağdayız.
(...)
Galeano'dan ilham alırsam; birlikte kurtulmak için ve yeniden buluşabilmeyi ümit ettiğim için yazıyorum. Kederlerimi, iç sıkıntılarımı ve başkalarında da fark ettiğim acıları anlatmak için yazıyorum. Kendime acı
Bu akşam da bilmem ne düğün salonundayım. Yemekli davet var. Her
zamanki gibi çelengimizi önceden gönderdik, uygun saatte de yerimizi
aldık... İçerisi çok kalabalık. İstanbul'da en çok sayıda kendilerinin
olduğunu iddia eden bilmem nerelilerin dayanışma gecesi yapılıyor.
Uzun masalara karşılıklı oturmuş, yemek yiyen, konuşan, öpüşen orta
yaş ve üzerinde erkekler doldurmuş ortalığı.
Kalın bıyıklı, koca kafalı bir yerel sanatçı sazıyla bir şeyler çalmış,
sonra da ara vermiş, dinleniyor... Sahnedeki takım elbi
Toplam 8 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.