Bu kitabın amacı uluslararası ilişkiler üzerine farklı eleştirel söylemlerin diyalojik etkileşimi üzerine kurulan, genişletilmiş eleştirel kuram anlayışını birinci düzeyde kuramlaştırma olarak işleyebileceği argümanını geliştirmektir. Kitapta sadece uluslararası ilişkiler alanındaki özcü, rasyonalist ve kurucu düşünce geleneğinin epistemolojik ve felsefi bir eleştirisini değil, aynı zamanda uluslararası sistemin kapsamlı ve ikna edici bir izahını da bulacaksınız. Ve bu da uluslararası ilişkiler kuramını, So
Özipekin bu eseri muhafazakârlık üzerine teorik bilgi eksikliğinin doldurulmasına yönelik ilk ciddi girişimdir. Bu çalışma ilk olmanın ötesinde bu alanda bir klasik olmaya da adaydır. Muhafazakâr felsefenin ve politikaların gerçekte ne olduğunu öğrenmek isteyen Türk okuru ve siyasetçisi için, Özipekin eseri gerçek anlamda bir müracaat kitabı olacaktır.
Taha Akyol
Muhafazakârlık, Türkiyede gündelik siyaset dilinde ve doğrusu ondan pek de fazla ayrışamayan!- siyaset bilimi literatüründe, yüzeysel, düz bir t
Bazı postmodern kuramcıların yaptığı gibi, savaşın sadece bir gösteri ve simülasyon olduğu iddia edilebilir. Birçok muhafazakarın yaptığı gibi, tarihin sona erdiği savunulabilir. Oysa gerçek savaşın mahşeri tehlikeleri karşısında, siber savaş gibi yeni yapay sözde savaş kuramlarıyla gönül eğlendirmekten başka bir anlam taşımaz bu iddialar. Gerçek barışın mümkün olmadığını söylemekten başka anlama gelmez. Bu inkarların hepsi, insanlık açısından ölümcül tehlikeler barındırabilir: çünkü Tolstoy ve Troçki´nin b
İslam, Türkiye, Kürdistan ve Endonezya tarihi ve toplumlarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan Hollandalı araştırmacı Martin van Bruinessen´in Kürdistan Üzerine Yazılar´ı, geniş bir zaman dilimi içinde Kürtlerin toplumsal tarihini kapsıyor...
Elinizdeki kitap, Kürtler üzerine toplumsal-tarihi analiz ve incelemelerin yanısıra, Kürtlerin bugününe ilişkin somut bilgiler de içeriyor. Bu bilgilerin böylesine derli toplu ilk kez bu kitapta yeraldığını söyleyebiliriz. Bunlar arasında, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti´y
Stéphane HESSEL 95 yaşında Fransız yazar, filozof ve diplomat. Türkiyede, yaklaşık 30 dile çevrilen, Fransada satışı 2 milyonu aşan ÖFKELENİN adlı kitabıyla tanınıyor. Edgar MORIN ise 91 yaşında Fransız yazar, filozof ve sosyolog. Her ikisi de DİRENİŞ savaşçısı olan yazarlar ülkerinde izlenen kör siyasetin bilincine vararak, insanları ölümcül miskinliklerinden uyandıracak olan, evrensel nitelikte bir uygarlık siyasetinin, bir yurttaş hareketinin mümkün ve gerekli olduğunu ileri sürüyor ve umudun yolunu açıy
Siyaset sahnesindeki kuklaların ipleri kimlerin elinde?
Gelişme olarak sunulan siyasi manevraların arkasındaki sır ne?
Bu senaryoların yazarları kimler?
Türkiye üzerine oynanan oyunlarda kimlerin parmak izleri var?
Yurt içinde ve dışında kimler çıkarlarına göre hareket ediyor?
Siyasetin gerçek söz sahipleri kimler?
Anadolu coğrafyasında din, inanış, ibadet ritüellerini siyasi anlayışlarının merkezine koyanlar, bireylerin dini duygularını istismar ederek ülke yönetimine katılanlar, refah toplumunun ve
tüm sistemler gibi, bizim modern küresel-sistemimiz de, elbette ölümlüdür. Sonsuza kadar devam etmeyecektir. Şu an, bu sistem, nihai kriz dönemini yaşıyor olması da mümkündür.
Arka Kapak Yazısı
Biz, şu an, kapitalist küresel-ekonomiye dayalı bir küresel-sistemde yaşadığımızı iddia ediyoruz. Yine iddia ediyoruz ki, bu sistem, yaklaşık 500 yıl gibi uzun bir süredir varlığını sürdürmektedir. Ayrıca bu sistemin, tarihsel bir sistem
Fethi Benslama´nın bu kitabı, tam anlamıyla öncü bir eserdir. Freud´un Yahudilik ve Hıristiyanlığı psikanalitik açıdan ele alan çığır açıcı çalışmalarının ardından bu konuda pek çok inceleme yapılıp yayınlanmasına karşılık; İslam bu analizlerin kapsamına hemen hemen hiç dahil edilmedi....
(Arka Kapak´tan)
İkinci Dünya Savaşı´nda Amerika Birleşik Devletleri´nin Hiroşima´ya atom bombası atmasından sadece dört yıl sonra Sovyetler Birliği´nin de artık bir bombası olmuştu. Bütün Soğuk Savaş boyunca askeri programların yanı sıra sivil nükleer endüstrisi de dizginsiz bir şekilde küreye yayıldı. Beyaz Rusya´dan Annya Pesenko, Sertifika No: 000358 diye tanınıyor. Devlet çok sayıda nükleer mağduruna böyle kimlik numaraları vermiş. Sertifika No: 000358 çalınmış bir hayatın simgesi ve insana karşı işlenebilecek en büyük
Vatandaşlık, belirli bir toprağa bağlılığı ya da bu toprak üzerinde kan bağıyla varolmayı gerektirecek şekilde tarif edilir. Oysa üzerinde yaşanılan topraklara yabancı, göçmen ve mülteci olarak gelenler; vatansızlar, vatandaşlıktan çıkarılanlar vardır. İnsanların vatandaşlıklarını belirli sınırlarla tarif eden, bu sınırların gerektirdiği şartları, bu şartlara bağlı hukuku tayin eden merciler mevcuttur. Seyla Benhabib, Ötekilerin Haklarında konukseverlik kavramından yola çıkarak yerli yurtlu olmayı, yurtsuz
IMF ile yeni stand-by anlaşmaları imzalamaya devam ediyoruz, Dünya Bankası Türkiye`nin dış politikasına da iç politikasına da her fırsatta müdahale ediyor. Ama şu sorgulanmıyor: Bu kurumların bize bir faydası var mı, daha doğrusu bunlar meşru kurumlar mı?
Ünlü ABD`li aktivist Kevin Danaher bu kurumların foyasını meydana çıkarırken, her ikisinin de kapatılıp yerlerine daha demokratik kurumların oluşturulması için 10 neden sunuyor. IMF ve Dünya Bankası`nın Güney ülkelerine (Türkiye dahil) ulusötesi şirketler
Lenin bir keresinde Marksizmin üç kaynağının olduğunu öne sürmüştü: Alman felsefesi, Fransız politikası ve İngiliz ekonomisi.(...)Buna karşılık, bana ait üç kaynağın ne olduğunu belirteyim: Fransız ya da İtalyan değil Alman politikası; İngiliz değil Fransız ekonomisi ve ne Fransız, ne de başka tür bir felsefe değil, Şili biyolojisi! Marxın Alman felsefesi, Fransız politikası ve İngiliz ekonomisinden yaratıcı bir sentez üretebilme becerisinin British Museumun kütüphanesinde saatlerce oturarak sırtında ağrıla
Stephen Kinzer dört yıl Türkiye`de yaşadıktan sonra bu parlak kitapla bize dışarıdan nasıl gözüktüğümüzü sevgi ve anlayışla gösteriyor. Bu çok rahat okunan kitap Türkiye`yi, imkanlarını ve dertlerini yeniden düşünmek, tartışmak için iyi bir fırsat...
Orhan Pamuk
Kinzer, kitap yazarı rolüne geçince, The New York Times muhabirlerinin efsanevi mesafeliğini, nesnelliğini, soğukluğunu bırakmış. Tam tersine düşündüklerini açık açık söyleyen, taraf tutan, gerektiğinde sert eleştiri sözcükleri kullanan, ama sık sık
Ortadoğu sorunu gitgide şiddetlenirken İsrail´in en tanınmış gazetecisi, ulusal birlik ve kültür kavramlarına karşı canlı bir polemik ortaya koyuyor.
Tarihe ilişkin pek çok eserinde Tom Segev, İsrail´in geçmişindeki kritik olaylara olan kemikleşmiş bakış açısına meydan okudu ve geçmişin hatırlanış şeklini büyük ölçüde değiştirdi. Segev şimdi de tam zamanında kaleme aldığı kısa bir kitapla, İsrail hakkında oluşan varsayımları çürütmek için bakışlarını ülke tarihinden bugüne çeviriyor ve çok sayıda ´kutsal
Ulusal bağımsızlığın elde edilmesinden sonra yönetime el koyan ve partileşmiş ordu sistemiyle bir tek parti diktatörlüğü tesis eden asker-sivil yönetici klanının laiklik, cumhuriyet, yurtseverlik söylemleriyle yürüttüğü şahsi çıkar politikalarına karşı toplumsal mahulefetin giderek İslamcı söylemlere meyletmesi... Ülke nüfusunun yüzde 30`unu oluşturan, ayrı dilleri ve kültürleri olan azınlığın kimlik mücadelesini bölücülük olarak etiketleyip İslamcı terör örgütlerini bu azınlığı kırdırmaya yönlendiren milli
Daha önce, Oğluma Ahlak Üstüne Öğütler adlı kitabını yayımladığımız Fernando Savater, bu kez toplum içinde birlikte yaşamanın dinamiklerini araştırıyor ve önceki kitabında olduğu gibi ergenlik çağındaki gençlere, onların ana/babalarına ışık tutuyor. Felsefe profesörü Savater, insanların yalnız ve yalıtılmış olarak değil, toplum içinde bir arada yaşadıklarıtemel olgusunu kendisine özgü mizahı ve esprili üslubuyla ele alıyor ve iktidar, örgütlenme, karşılıklı yardım, güçsüzlerin güçlülerce sönürülmesi, eşitli
21. yüzyılın savaş alanı, fundamentalim ile kozmopolit hoşgörüyü karşı kaşıya getirmektedir. Küreselleşen bir dünyada, bilgilerin ve görüntülerin yeryüzünün her tarafına rutin biçimde akratılmasını seyreden bizler, bu şeiklde bizden farklı biçimde düşünen ve farkla yaşamlar süren başka insanlarla düzenli ilişkiler kurmuş oluyoruz. Kozmopolitler bu kültürel karmaşayı memnunlukla karşılayıp benimsiyorlar. Fundamentalistler işte bu eğilimi rahatsız edici ve tehlikeli buluyor ve her alanda (din, etnik kimlik ya
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri belki Demir Perdenin en aralanmaz ücrasıydı, bir zamanlar... Tarihi paylaştığımız dönemler dışında pek bir şey bilmiyorduk haklarında. Hayal dahi edilmesi mümkün olmayan hürriyetlerine kavuşmaları ile pek çok açıdan olduğu gibi akademik birikimimizle de hazırlıksız yakalanmıştık. Kendi soydaşlarımızın hallerini yine de yabancı -öncelikle Batı- kaynaklardan mı öğrenecektik? Hele, onların akibetlerinin Tükiye Cumhuriyeti açısından şimdi ve ileride hayati olduğunu bile bile.
Önce
Avrupa Birliği´ni bütüncül bir yaklaşımla inceleyen bu çalışma, politika alanlarını esas alarak ortak bir yaşam alanında siyasal bir sistemle tanıştırıyor, okurları.
Avrupa Birliği sistemi, içerisindeki ortak refah ve yaşam alanının sürekliliği için çevrede de nüfuz ve destek alanına gereksinim duyuyor.
Avrupa-Akdeniz Ortaklığı, AKP ülkeleri ile ilişkiler bu anlamda düşünülebilir. Türkiye ve diğer ortak üyeler ise halen bu çevresel destek alanında Avrupa Birliği ile ilişkilerini sürdürüyorlar.
(Arka Kapa
20. yüzyılın ilk yarısında Ortadoğu´ya damgasını vuran Baas Partisi´nin beslendiği ´Arap Birliği´ bir rüya mıydı yoksa tarihin tanıdığı bir fırsatın geri tepilmesi mi?
Baas´ın ideolojisi ve politikaları Ortadoğu´nun günümüzdeki görünümünü nasıl etkilemiştir?
Baas, Suriye ve Irak´ta iktidarsa da ne kuruluş amacına hizmet eden bir ideolojisi ne de doğuş felsefesi kalmıştır. Özellikle de Irak´ta parti, iç çatışmalarla parçalanmış, ama dış tehlikelere karşı dayanışma içinde olan bir klandan öteye gitmemektedi
Toplam 324 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 280-300 /
Aktif Sayfa : 15
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.