Tatil bitmiş, okul zamanı yaklaşmıştı. CharlIe Brown ise çok endişeliydi. Okula başlama fikri onu korkutuyordu. Kendine güveninin yerine gelmesi için heceleme yarışmasına katılmaya karar verince, endişeleri bir kat daha arttı.
Verne'in fantastik ve masalsı bütün öyküleri bir arada.
Bazısı gelecekten, bazısı geçmişten, bazısı da fantastik bir dünyadan fırlayan birbirinden renkli karakterlerle bezeli son derece eğlenceli ve düşündürücü on altı öykü bu kitapta. Kimi zaman Meksika donanmasının ilk gemilerine binecek, balon seyahati yapmak isteyen bir mucidin yaşadığı drama ortak olacak, kimi zaman da paragöz bir doktorun hazin öyküsüne, bir yerlinin aşkına tanıklık edeceksiniz. Olağanüstü Yolculuklara tam gaz devam ederken Amerikan
Mehmet Özgül çevirisi, Rufus W. Mathewson, JR'ın önsözü, Harold Schefski'nin sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle.
Mutlu Son, Çehov'un olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilen 1887 yılına ait öyküleri bir araya getiriyor.
Peterburgskaya Gazeta'da 1887 yılında yayımlanan öyküleriyle Anton Çehov, mizah yazarlığından öteye geçip 19. yüzyıl realist geleneği içinde kalıcı bir statü kazanmıştır. İnsan hayatının sonraki evrelerine, orta yaş deneyimine odaklanan öykülerin çoğunlukta oldu
İnsan ruhunun derinliklerine ayna tutan en büyük yazar, hiç şüphe yok ki Melville'den başkası değildir.
- Lewis Mumford
Moby Dick, Kâtip Bartleby, Billy Budd gibi başyapıtlarıyla tanıdığımız, dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Melville'in dehasına bu kez öyküleriyle tanık oluyoruz.
Her öyküsünde bambaşka diyarlara yelken açan Melville, çok yönlü ilgisini ve zengin yaşam tecrübesini kendine özgü edebi diliyle birleştiriyor.
Fukara Tatlısı ya da Bekâr Kızlar Cehennemi'nde toplumda giderek artan sın
Nursel Duruel ikinci kitabı Yazılı Kaya'da öykünün sınırsız olanaklarını araştıran, yeni biçimler yaratan, kısa, kıvrak, vurucu metinler ortaya koyuyor. Bilinçaltımızda yer etmiş kültürel simgelerle, geleneksel metaforlarla, kısacası tarih, arkeoloji ve mitolojiyle beslenen öyküyü şiirsel bir dile kavuşturuyor, masalsı bir havaya sokuyor. Dokunulmamış zamana, gidilmemiş yere, gizemli söze, anlaşılmamış insana ilişkin duyarlıklar geliştiren, imgeler üreten zengin bir kitap Yazılı Kaya.
1982 yılında ilk kita
Birazdan yazacaklarımı hiç yazmamayı dilerdim, sizin de, elbet kendinizce ve benimkinden çok farklı nedenlerle, aynı şeyi dileyeceğinizden kuşkum yok. Yazmamayı dilerdim; çünkü karşınıza geçip anlatmak, yazmaktan ve bu mektubu okurken içine düşeceğiniz halleri hayal etmekten eminim kat kat keyifli olurdu. Her yerde cinayetler... Eli kalemli küçük katil kadınlar... İntihar eden sahiplerinin ardından vızıklayan kediler... Masalarda bırakılan ölü kafalar... Kan sıçramış mektuplar... Gaipten kayıp ilanları, tan
Joseph Conrad'ın denizci olduğu yıllarda Kongo'ya yaptığı bir yolculuktan esinlendiği Karanlığın Yüreği, yazarın en önemli yapıtı olmasının yanı sıra sömürgecilik konusunu derinlemesine irdeleyen bir çalışmadır.
Roman, başkarakteri Marlow'un karşılaştığı üç farklı karanlığı; insan eli değmemiş Kongo'nun karanlığını, Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmün karanlığını ve her insanın içinde gizli olan kötülük yapma arzusunun karanlığını ele alır.
Francis Ford Coppola'nın Kıyamet adlı kült filmine esin kaynağı
Profesör Aronnaks ve iki arkadaşı bu olayı araştıran gemiyle yola çıkarlar. Sonunda sözü edilen canavarla karşılaşırlar. Canavar gemiye saldırır ve kahramanlarımız denize düşerler. Sonra da kendilerini canavar zannedilen şeyin üzerinde bulurlar. Bu bir denizaltıdır. İşte böylece Kaptan Nemo'nun ünlü denizaltısı Natilüs'deki inanılmaz mâcera başlar.
Çekingen mizaçlı Peregrinus Tyss, bir Noel akşamı hediyeler götürdüğü bir evde esrarengiz Dörtje Elverdink'le karşılaşır. Dörtje başının dertte olduğunu söyleyerek ondan kendisini evine almasını rica eder. Bu sırada kentte bir pire terbiyecisi ve mikroskop ustası, pirelerinin ve güzel yeğeni Dörtje'nin ortadan kaybolduğundan yakınmaktadır. Peregrinus Tyss'ün arkadaşı George Pepusch da Magusa'lı Prenses Gamameh olduğunu iddia ettiği Dörtje'yi aramaktadır. Peregrinus, uzun zaman pire terbiyecisinin elinde tut
II. Mahmutun tahtta oturduğu 1823 yılında, İstanbul Limanına yanaşan bir gemiden indirilen yükler arasında, bir de zürafa vardır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşanın padişaha armağan olarak gönderdiği zürafa, kendisini ilk kez gören İstanbulluların şaşkın bakışları arasında Çinili Köşk Meydanına getirilir.
Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla görücüye çıkar. Hayvanın ağaçların yapraklarını yiyişi hayranlıkla izlenirken, Habeş Ahmet Ağa hazırladığı senaryoyu başlatmak üzere bağırır: Zürafa müteyem
Charlie sekiz yaşındayken başına bir şey geldi. Bir yolculuğa çıktı ve o zamandan beri eve dönmeye çalışıyor; hem de dört yüz yıldır!
Charlie şu an balta girmemiş bir ormanda başının çaresine bakmakla meşgul. Fakat burnuna bir farenin, hem de hırlayan dev bir farenin kokusu geldi. İşler fena halde sarpa saracak!
Mürebbiyeleri katı bir ahlak anlayışının kurbanı olurken, yetişkin dünyasının gaddarlığıyla tanışan iki masum çocuk; Como gölü kıyısındaki bir otelin dingin ortamında gözüne kestirdiği bir genç kıza imzasız aşk mektupları yazarak zalimce bir oyuna girişen görmüş geçirmiş beyefendi; Tirol Alplerinde küçük bir lokantada gençliğinin platonik aşkıyla karşılaşan, artık düşkün ve yaşlı olan bu adama yıllar öncesinden duyduğu gönül borcunu ödeme fırsatı bulan evli bir kadın; bir genç kızın yarı histerik şefkat ara
Cibran ölümünden sonra yayımlanan Gezgin'de insana özgü duyguları, yanılgıları ve duraksamaları çözümlerken, tıpkı bir yol kavşağındaki tesadüfi karşılaşmalar gibi, her gün yaşadığımız sıradan olaylardan yola çıkar. Hayatın dünyevi yanlarından yüzyılların bilgeliğini damıtır. Sevgi, dostluk, ahlak, mutluluk, hüzün, güzellik, haz, emek, din, ölüm ve diğer temel meseleler üzerine kafa yoran bütün insanların ortak zenginliği olan ezeli ve ebedi bir bilgeliktir bu. Ancak Cibran'ın mutlu, doğru ve tatminli bir y
Boşluk hemen yanı başında beklerken, kadın onu görmezden gelmeyi öğreniyor. Derin nefes alarak, içerek, uyuyarak, kusarak, en çok da yazarak onu unutmaya çalışıyor. Boşluktan kaçmak için duvarlarını kendi elleriyle özenle örüyor. Yıllarca, umut ve sabırla. Ancak ne yaparsa yapsın rüyalarından kaçamıyor. Düşleri hep ve tam orada. Boşluğun ortasında taştan bir ev. Issızlıkta, tek başına. Evde bir tablo. Pencerelerin arasında. Tabloda yaşlı bir kadın. Öylece ona bakmakta. Yüzlerce kez, içinde kar taneleri olan
Yazarın üslubundaki ironi kadar el attığı konulara
batırdığı kılçıkla da öne çıkıyor, bu kitap.
Kitapta yer alan kısa ve uzun hikâyeler, tüm
çağların felsefi merakıyla bağlarını yenileyebilecek
olan ve daima yeni sorulara açık insanla ilgilidir.
Akıl ile duygu bugün asla yan yana gelmeyen, doğu
ile batı kadar birbirinden ayrı iki kanalda akıyor.
İnsanlara gönderilen mesajlar şehirlerde, köylerde,
kıyıda köşede dolanıp durur. Ta ki o insana, gerçek
okuyucuya ulaşana kadar.
Günümüzde birbirinden muazzam mesaf
Bir sancağım olmalı!
İktidar, akılla yönetilen delilik... Ceza memuru Emin oğlu Yakup, sıradan görevinden alınarak atandığı elçilik makamında iktidar olmakla ilgili mesai harcayacak, bu yolculukta, kendi içinde yepyeni ve acımasız kuvvetler bulacaktır: Bütün bir dünyanın yeniden ve iktidarı için düzenlenmesi adına bulanık zihni, dolaşık dili ve kudreti kendinden menkul sancağıyla işe koyulan Elçi Yakup, sınırları durmadan
genişleyen ve hayatların bütününe etki eden bu kuvvetlerle baştan çıkmış bir halde, ad
Uzun zamandır ne yazacağını merakla beklediğimiz, birden fazla türde yazdıklarıyla oldukça geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Seray Şahiner'in yeni öykü kitabı Hepyek manifesto niteliği taşıyor...
Şimdiye dek Şahiner edebiyatında pek aşina olmadığımız sulara cesurca giriliyor Hepyek'te. Kır öyküsü çıkıyor karşımıza ama bu tanıdığımız bir kır değil. Erkek anlatıcılar, komiler, dansözler, babaanneler; hastane odaları, yetiştirme yurtları... Hepsi bir arada, kimsenin kurmadığı bir çetenin üyeleri... Hepsi
Sevinç Çokum, öykü dilini elden bırakmayan yeni anlatılarıyla dünyayı daha insanca görmemize olanak sağlıyor. Çokum, Tek Kalan Fincan'da, hayatı, yaşanmışlıkları ve en çok İstanbul'u öyle naif bir kalemle anlatıyor ki yanı başınızda bir ağaç sürekli çiçek açıyormuş gibi hissediyorsunuz. Her eşyanın bir öyküsü olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bize.
Her fincan içinde sayısız öykü taşır. Kışlık-yazlık evler arasında, bazen bir yerden bir yere taşınırken onları belki eksiklerini fark ederek gazete kâğıtların
Yanlışların ve doğruların birbirine girdiği karmaşık hayatlar içinde boğulan ve bütün ümitlerinin tükendiğini hissedenlere... Güneşin sıcaklığını da ışığını da unutup, üzerinde ebedî bir karanlıkla, belki bir gölgeyle yaşayacağına kanaat getirenlere... Ve... Gölgelerle kavga etmeyip de onları güneşin varlığının delili sayan, kışın çetinliğinin ardından baharın çiçeklerle geleceğini bilenlere... Umudunu kaybetmeyen, yitip gitmek üzereyken bir dirilişin heyecanını yüreğinin derinliğinde hissedenlere... Mucize
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 920-940 /
Aktif Sayfa : 47
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.