Kurânın mübelliği ve mübeyyini olan Hz. Peygamberin yaşam felsefesi ya da hayat tarzı diyebileceğimiz Nebevî Sünnetin tespiti ve tayini sahabeden günümüze değin bütün Müslümanların en önemli meselelerinden birisi olmuştur. Zira Nebevî Sünnet Kurânın bir beşer tarafından hayata aktarılmış somut örneğini teşkil etmektedir. Kurâna bir bütün olarak bakmak isteyen Müslümanlar da yaşamlarının her safhasını Peygamberin örnekliğinden yola çıkarak belirlemeye çalışmışlardır. Nebevî Sünneti tespit etmek içi
İnsanoğlunun hayatı, dünya ve âhiret olmak üzere iki safhayı kapsar. Önce yaşanan dünya hayatı geçici, sonra gelen âhiret hayatı ise ebedîdir. Bu sebeple ölüm, gerçekte bir son değil, dünya hayatından âhiret hayatına bir geçiştir. Orada elde edilecek her şey dünyada yapılanların karşılığıdır. Bu sebeple hayatın bu ilk safhasında dünya-âhiret dengesini kuramayanlar ziyandadırlar.
Çalışmamızda, Kuranın nazil olduğu olgusal ortam ve Arap toplumun yapısı, Kuranın yazıya geçirilmesi, ezberlenip muhafaza edilmesi, bir mushaf haline getiriliş aşamaları, çoğaltılıp neşredilmesi ve Kuranın mevsukiyeti gibi ilk dönemlerden beri ele alınıp tartışılan ve hesaplaşması yapılan konuların doğru bir şekilde anlaşılmasını hedefledik ve bu alanda görmüş olduğumuz boşluğun bilimsel verilerle doldurulması gereğini hissettiğimiz için böyle bir konuyu tercih ettik. Tamamen teslimiyet ve kabule day
Her ilmin başka bir kültüre aktarılması ve o kültürün rengine bürünmesi belli bir süreçle olduğu gibi, felsefe ve onunla birlikte gelen mantık ilminin de İslam düşüncesine nakledilmesi ve bu düşünce yapısı içerisinde konumlanarak kendi geleneğini oluşturması, belli bir süreç içerisinde olmuştur. Bunun sonunda, hem felsefe ve mantık İslam düşüncesinden, hem de İslam düşüncesi felsefe ve mantık ilminden bir takım şeyler almış ve kendi bünyelerine yerleştirmişlerdir.
Biz bu çalışmamızda, sadece mantık ilmini
Osmanlı, geniş bir coğrafî alan ve oldukça karışık bir etnik gruba sahip olmasına rağmen, en uzun hâkimiyet ve İslâm´a en parlak hizmet süresine sahip bir devlet olma vasfıyla tarihe mâlolmuştur. Buna rağmen kültürel zenginliğinin bütün cepheleriyle ilimler tarihine mâledilememesi, kültür ve medeniyet tarihinin gerçek veçhesiyle yazılamamış olması esef vericidir. Osmanlı tarihine ilgi duyan yerli ve yabancı ilim adamlarının ortak kanaati budur.
Bugüne kadar Osmanlı üzerinde yapılan çalışmaların merkez nok
Peygamberimiz, her yönüyle mükemmel bir insandır. Onun hayatı, her türlü olumsuzluklardan arınmış, bütün yönleriyle örnek alınabilecek niteliktedir. Onun hakkında, keşke bunu söylemeseydi, keşke şunu yapmamış olsaydı diyebileceğimiz hiçbir şey yoktur. O hem bir aile babasıydı hem de Peygamberdi. Aynı zamanda bir toplum içinde yaşamakta idi. Onun hayatının ayrıntılarını bilmek bizim için önemlidir.
İslam hakkındaki batılı görüşler, son yirmi yıl boyunca artan bir şekilde bilimsel bir ilgi kazanmış olsa da, müslümanların diğer kültürlere ve dinlere bakışı böyle bir ilgiye mazhar olmamıştır. Ancak başlangıcından itibaren müslüman medeniyeti, diğer kültür ve medeniyetlerle sürekli olarak ilişki halinde olmuştur. Atlantik?ten Pasifik okyanusuna ve uzun müddet kültür taşıyıcısı olan bölgelere yayılmıştır. Bunun bir sonucu olarak da müslümanlar, bir çok dinle ilişki kurmuşlardır. Bunlar arasında, Asya ve Af
Dini konuların oldukça yaygın şekilde tartı-şıldığı günümüzde dini otorite konusunun önemi görmezlikten gelinemez. Zira din adına konuştuğunu söyleyen niceleri dolayısıyla dinin kendisi dahi hedef alınabilmektedir. Din adına konuşma konusunda kimin ne kadar yetkisi bulunmaktadır? Sorusuna cevap arama bağlamında 2003 yılında Rizede düzenlenen Dini Otorite Sempozyumunda sunulan bildiriler ve yapılan tartışmalar bu kitapta bir araya getirilmiştir.
Bilindiği gibi Kurân-ı Kerim dışında diğer semâvî kitaplar hem lafız hem de anlam bakımından tahrife uğradıkları için, ilâhîlik vasıflarını kaybetmişlerdir. Bu bakımdan bugün insanlığın elinde bulunan tek orijinal kitap Kurândır. Bu niteliği sebebiyledir ki Kurân, asırlardan beri binlerce ilim adamının gözlerini hayranlıkla kendisine çevirdiği bir kitap olmuştur. Başta Müslüman bilginler olmak üzere pek çok ilim adamı bir taraftan onun kaynağı, kırâatı, tarihi üzerinde araştırma yapmış; diğer taraftan d
Su damlaları zaman içinde mermeri bile oyabildiğine göre, yaşımız ne olursa olsun, her birimiz, çevremizin etkisi altında kaldığımızı unutmamalıyız. Olumsuz etkilerin izlerini silmek için de zaman zaman kendimizi manevi takviyelerle güçlendirmeye çalışmalıyız. Bu arada örnek kişilerin hayatını okuyup öğrenmek de, maneviyatımızı güçlendirecek, hayatımıza çeki düzen vermemizi sağlayacaktır.
Kurân, bir taraftan insanla Allah arasında özü itaat, sevgi, saygı ve aşka dayanan toplumsal bir düzen oluşturmaktadır ki, söz konusu düzen sosyal, hukuki, iktisadi ve siyasi bir çerçeveyi içermektedir. Biz bu noktadan hareketle konuyu, sosyolojik kurumlar bağlamında ele almak suretiyle aile, eğitim, ahlâk, hukuk, iktisat ve yönetim gibi toplumsal meseleleri, Kurân perspektifinde işlemeye çalıştık. Amacımız, Kurânın toplumla ilgili öngördüğü düzenlemeleri ortaya çıkararak, Müslümanların hem bireysel hem de
Kuran-ı Kerim, on dört asırdan bu yana, bütün insanların ilgisini çekmiş, müslüman veya müslüman olmayan yazarlar, bilim adamları, Kuranla ilgili araştırmalar hususunda adeta yarış içinde olmuşlardır. Kuran, İslam Dininin temel ilkelerini ve Müslümanların hayatlarına egemen olan yasaları içermektedir. İslam düşmanları, Kuranın tahrif edildiği ve aslının olmadığı hususunda Kuranın sahihliğini zedeleyecek türde birçok asılsız iddia ortaya atarak, Kuranı Müslümanların elinden alma ve asıl hedeflerini gerçekleş
İbadet bütün dinlerin en temel bir fenomenidir. Bu fenomenin uygulama alanı da hiç şüphesiz mabeddir. Mabedler, dinlerin daha çok sosyal bir olgu olmasının ve bu olgunun toplumda, insan coğrafyasında nasıl bir kimlik ve silüet haline geldiğinin göstergeleridir. Dolayısıyla mabed kavramı; dinler, kültürler, tarihi dönemler, mimari anlayışlar ve tabii şartlara göre değişiklik gösterse de, fenomen olarak evrensel bir nitelik taşımaktadır. Mabedin fonksiyona dayanan mimari ve sanata dayanan estetik yönleri vard
Akademik hüviyetli çalışmalar kesinlikle fetva niteliği taşımazlar. Aksine fetva yetkisine sahip makamlara malzeme hazırlanır. Ensar Vakfının bu eseri neşretmekteki maksadı, Yüksek öğretim kurumlarında ve diğer ilmi muhitlerindeki araştırmaların mesailerden istifade imkanının yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bir konunun kendine has ilmi usuller içinde tartışılması ve bu tartışmalar sonucu ortaya çıkan bütün görüşlerin yayın yoluyla müstakbel ilim adamlarının tetkik ve tenkidine açık tutulması ilme yapılabilece
İmam-Hatip Liseleri, Türkiyede sağlıklı din eğitiminin bir yansımasıdır. Bu okullar toplumsal arz talep dengesi çerçevesinde gelişimlerini devam ettirmişlerdir. İHLler sağduyu ile gerginliklere ve karışıklıklara yol açmadan objektif olarak ele alınması, eksik ve aksayan yönlerinin giderilmesi gerekmektedir. İHLler üzerinde üzerinde yürütülen tartışmalar bu okulların varlıkları ile ilgili değil de, verdiği eğitim-öğretimin nitelikleri noktasında olduğu taktirde son derece önemli bir açılım sağlanacaktır.
İbadet ve beşeri hayatla ilgili olarak Sünnetin belirlediği prensipler itidali oluşturur. Esasen itidal, kul ve beşer olma arasında ince bir çizgiden ibarettir. Sünnet, ibadet ve beşeri hayat boyutlarıyla bir bütündür. Dolayısıyla itidalin tam olarak anlamını bulması, bu boyutların bir bütün olarak Sünnetin etkisine açık tutulmasına bağlıdır. Sünnet; düşünce, söz ve tavır olarak itidalin bir ifadesidir. Sünnete uymadan mutedil olmak mümkün değildir.
İlahi vahiyden ibaret olan Kuranı Kerim, fert ve toplum alanında, doğumundan ölümüne kadar bir hayat düsturudur. Söz konusu hayat düsturunun ilk ve en doğru uygulayıcısı şüphesiz Hz Peygamberdir. Onun için peygambere itaat de mutlaktır. Ancak bu, mutlak şari veya mutlak emredici anlamında değil masum olmakla beraber vahyin kontrolünde bulunması ve kendisine tevdi edilen tebliğ ve açıklama görevinin tabii olarak, Kurana arzetmeden hüküm koyma noktasında sünnetinin müstaki olması anlamındadır. Çünkü açık
Bu kitap Osmanlı devletinin son döneminde doğup yetişen ve cumhuriyetin aydınları arasında yer alan altı şahsın İslam dini ile onun öğretilerini yorumlayıp değerlendirmeleri üzerine yapılmış bir doktora çalışmasıdır. Belirtmek gerekir ki bu aydınlar yetişme biçimleri, bulundukları dönem, yaşadıkları siyasi ve sosyal değişimler açısından büyük önem taşımaktadır. Onların din ve toplum hakkındaki düşüncelerini ve bu düşüncelerin alt yapısını hazırlayan psikolojilerini tespit etmek bugünü anlamamız için bize ya
İslamda din ve vicdan hürriyeti İslamın ilan edildiği günden itibaren mevcuttur, yani 15 asır öncesinden beri mevcuttur. Bir ülkede islam varsa orada din ve vicdan hürriyeti yoktur sözü, ya İslamı bilmemekten kaynaklanıyordur yahut da İslamı bile bile ona beslenen kinden ve adavetten kaynaklanıyordur.
Toplam 825 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 800-820 /
Aktif Sayfa : 41
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.