Peki ya bu kokular, bu renkler, bu eşyalar Gülizar Abla... Onları ne yapacağız ha? Bütün o camgöbeklerini, ekşi maya kokularını, sallanan, eğreti sandalyeleri, bıyıklı adamları, dev parmakları da toprağa gömebilecek miyiz? Onunla birlikte. Bir demet sümbül kokusu ne kadar zaman sonra sadece bir demet sümbülü hatırlatacak mesela? Hafızanın da kendi içinde bir mücadelesi var: Unutuş, hatırlayış, kabulleniş, direniş, bazen de kaçışla süren… Filler ve Balıklar’da da her öykünün böyle bir derdi var: Dili, konusu
Bir gün babam, ağzında bir tavukla kaçarken vurdu tilkiyi. İlk o zaman gördüm o hayvanı. Nefretim bir anda acımaya dönmüştü. Tilki bize kötülük ettiği için değil, tilkiliğini yaptığı, varoluşuna kazınmış haritayı izlediği için babam onu vurmuştu. Ben o zamana kadar nefret ettiğim tilkiyi, öldüğü gün acıyarak sevmeye başlamıştım. İşte Aliye’nin odası da bana her zaman bu kümes gibi göründü. Girmeye çekindiğim bir yer. Ne ki tilkinin aksine o her zaman karşımdaydı. Hep ordaydı, bütün kötülüğüyle. Ve ben onun
İçeri girmez miydiniz, diyor. Yüzünde yarım bir gülümseme. Onu bütüne mi tamamlasa yoksa yüzüne daha başka bir ifade mi oturtsa, karar veremiyor. Daha üzgün görünebilir belki ya da daha öfkeli. Bu duruma hepsi uyar. Hayır sağ olun, otobüse yetişmem lazım, diyorum. Yalan. Birlikte yaşadıkları evi, onun benim hayatımda olmadığı zamanlarda kaçıp saklandığı yeri ne kadar çok merak ettim. Ona bizden başka bir hayatı içine sığdırabileceği bir ev yarattım. Odalarında, banyosunda, mutfağında defalarca dolaştım. Şim
Farkında mısın anne, dedim. Biz nerde bir ayna görsek kendimize bakmadan edemiyoruz.
Tek başına çocuklarını büyütüp annesine bakanlar, engelliler, erkeklerin dünyasında kendine yer bulamayan kadınlar, dağılmış aileler, kardeş rekabeti, boyunduruklar, kırık kalpliler... Cinsellik, şiddet, yalnızlık, iletişimsizlik ve kapana kısılmışlık...
Neslihan Önderoğlu cesur bir yazar; öykü kişilerini hayatın her alanından, her kesimden, her yaştan seçiyor. Kimi zaman uç durumları, sınırda yaşayanları, kimi zaman da g
Tutkuyla bağlı olduğun bir şey var mı?
Nasıl yani?
Ne bileyim işte. Hani böyle peşinden gözünü kırpmadan gideceğin bir şey? Uğruna her şeyi göze alacağın...
Uzaktaki ağaçlara bakıp düşündüm.
Galiba yok.
O zaman için boş, dedi.
Neslihan Önderoğlu bu öykülerde günümüz insanının en büyük çelişkisini anlatıyor: İlişkilerdeki yalnızlıklar ve yalnızlıklardaki ilişkiler. Evliliklerde, işyerlerinde, ebeveyn-evlat ya da kardeş ilişkilerinde süregiden çatışmalar, rahat vermeyen dostluklar; çetin ıssızlıklar, münzevi
herkes biliyor
herkes biliyor
simurgların sessiz ve soğuk rüyasına yol bulduğumuzu
gerçeği bahçede
adsız bir çiçeğin utangaç bakışında
ve ölümsüzlüğü
iki güneşin birbirine bakıp daldığı
sonsuzluğun bir ânında bulduk biz
Benim için en önemli şey şiirdir. Ve şiir, kendime ve kişiliğime kar¬şı duyduğum en büyük sorumluluktur. Hayatıma vermek zorunda ol-duğum yanıtların en önemlisidir aynı zamanda.
Furuğ
Furuğ'un konuları genellikle hayat, ölüm, mutluluk, keder, doğanın güzelliği, toplumsal baskı ve çirkin
Toplam 6 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.