Zamanı kaybetmekle başlar her şey. Sonra gerçek kaybolur. Sonra sen kaybolursun… zaman, gerçek ve sen ortadan kalktığınızda kaybolma durumu da ortadan kalkar. Ve her şey yeni baştan başlar. Sesleri duydun mu dün gece? Yukarıya bir kadın getirdiler. Adı Zehra. Sana benziyor. Senin saçların da bir zamanlar uzun muydu? Gözlerin kara? Bileklerin incecik? Senin de abin kayıp mı oldu? Senin de annen delirdi mi? Onu da senin gibi öldü zannedip buraya atarlar, sonra cesedini unuturlar mı dersin? Korkuyor musun? Anl
Yıldırımlar düşüren, toprağı çatlatan, karaları denizlere, denizleri karalara akıtan o kadim irade madem kaosu seviyor, insanın tek kurtuluşu bu kaosla uyum içinde devinmektir. Madam Arthur Bey dünyada cennet hayali kurmanın bir ahmaklık olduğunu düşünüyor. Gerçek insan cehennemde hayatta kalmanın yollarını kollayabilendir. O kadar kötü. O kadar kötüydü. O kadar kötü olacak. Cesaretini yeniden toplayacak. Hayatta kalabilmek için. İçindeki varoluş hırsını başka bir bedene devredebilmek için. Tuzaklar kurdu.
Bu romandaki İstanbul, efsaneler, insanlar, balıklar, kayıklar, iskeleler, saraylar, dehlizler, kesik başlar, mezarlar, hastaneler, morglar, denizkızları, cinayetler, katiller, cellatlar, deliler, yani her şey uydurmadır. Efsanelerin yalanı abartılmış, insanların hayatına olmadık benekler atılmış, şehir baştan yaratılmıştır. Yok eğer, “Bunların hepsi gerçek, Haliç’te kırmızı bir kayık durur ve içinde Zaman Dayı yaşar, eski mezarlarda kesik cellat kafaları yatar, küçük kızlar mezar taşlarına dünyanın en güze
Kimse bilmezdi apartmana neden bu ismin takıldığını. Beş belki daire sayısıdır apartmanın ama ya Sevim nedir, kimdir, neden beş tanedir? Beş Sevim Apartmanı’nda, apartmanın bu tuhaf ismine hiçbir zaman başkaldırmamış, onu değiştirmeyi akıllarının ucundan bile geçirmemiş insanlar yaşardı. Bu beş tuhaf insanın cinlerle perilerle ilgisi yoktu belki ama sanki hepsi deliydi... Hatta bu birbirini belki de hiç tanımayan, tanısa da tanımazlıktan gelen beş garip komşu, düpedüz akıl hastasıydı. Beş Sevim Apartmanı Ci
“Ne doğumumuz ne ölümümüz ne de doğumla ölüm arasında can çekişerek sürdürdüğümüz hayatlar bize ait. Başkalarının isteklerinden doğuyor, başkalarının istediği gibi yaşıyor ve başkaları yüzünden ölüyoruz. Bizim sandığımız hayat bizim değil, bizim sandığımız beden bizim değil…”
Karanlık geçmişi tuhaf olaylarla dolu, bacakları dizlerinden kesik yaşlı Efsun Abla...
Kim olduğunu hatırlamayan, hafızasını yitirmiş Adnan Abi...
Sokaklarda orospuluk yaparak para kazanan toksikoman Hülya...
Bir sabah uyanıp düze
Uçsuz bucaksız bir bataklıkta bir gergedan bize doğru koşuyor kinle ve senin cesedin kötü kokuyor o gece. Annem ağzını her açtığında, koku daha da kesifleşiyor. Cesedin masada çürüyor. Akşam koltukta çürümeye devam edecek. Sonra yatağında çürüyeceksin. Sabah kahvaltı sofrasında. Arada kapının önüne çıkacak, orada yüzün güneşe dönük çürüyeceksin. Bazen sokaklarda dolaşacaksın. Kokun, o kesif kokun da peşinden gelecek. Sonra eve döneceksin. Kapıyı açmadan önce biraz düşüneceksin.
Öfkeli bir gergedan sabrıyla
Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkûm,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların delirerek
bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.
Mine Söğ
Pürtelaş Sokağı'nda kediler bir gün canhıraş feryatlarla ortalığı inlettiler. Pürtelaş Sokağı'ndaki Beş Sevim Apartmanı'nda tuhaf şeyler oluyordu. Beş pencereli, beş odalı, beş acayip insanın oturduğu Beş Sevim Apartmanı'nda perdelerin arkasında tuhaf şeyler olup bitiyordu. Cinler âleminden gelenler, periler aleminden gelenler, cinperi âleminden gelenler, orada beş garip hikâye yazdılar... yazdılar... yazdılar... Pardon, altı hikâye yazdılar. Bir de Doktor Samimi ve onun günlüğü var. Mine Söğüt ilk romanı B
Mine Söğüt Gergedan'la unutulmaz Deli Kadın Hikâyeleri'nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.
Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz. Ge
1979 yılı, gerçekten de, göründüğü gibi 1 Ocak Pazartesi günü başlayıp 31 Aralık Pazartesi günü mü bitti? 1979'a, o yıl yaşananlara, bugün baktığımızda neler görmeliyiz? Sadece 12 Eylüle varan süreci mi? Yoksa 12 Eylül sonrasını da mı? Türk edebiyatının öne çıkan genç yazarlarından Mine Söğüt, yaşananların yazılanlardan daha uçuk, hayatın şiddetinin yazının hayal bile edemeyeceği kadar uçta olabileceğini gösteriyor.
Tadımlık
Şahbaz kimdir diye sormayın. Onu tanıyan birini aramayın. Yaşadı mı gerçekten, gö
Mine Söğütün ikinci romanı Kırmızı Zaman, 1900lerin başlarından 2002 yılına uzanan bir hikâyeyi anlatıyor. Başlıca kahramanları olan ve birbirini tanımayan Zaman Dayının, Halat Niyazinin, Botanın ve küçük Hüsranın hikâyeleri birbirine karışıp sonunda kimsesizler mezarlığında birleşiyor. Ölüm, kayboluş, arayış, tanrı ve sır ve baba kavramları ağırlıkla işlenmiş ve romanın dokusuna sinmiş. Hüsran dışında bütün kahramanların hayatlarında önemli ve açığa çıkmayan sırlar var.
Tadımlık
Zaman: Olayların birbirini
Mine Söğüt yeni romanında birbirinden ilginç insanları, tuhaf hayat hikâyeleriyle birlikte kapkara bir ortamda anlatıyor, hepsini Kara Yalıda birbirine düğümlüyor: Kara Yalıda gizlenen Madam Arthur Bey, eski fotoğrafların izinde romanını yazan Olcayto Ran, yangınların ve ölümlerin dilsiz kadını Maria, eski sevgili Keşşaf Hanuman, her şeyi bilen hayat kadını Nagehan, kimliğini arayan Şehnaz Hanuman, bütün cinayetlerin tek tanığı antikacı Kedileş, Kara Yalıda kaybolmuş baba Ruhat Ran
Kara Yalının salyangoza b
Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış...
Mine Söğüt'ten Unutulmayacak Delilik Hikâyeleri
Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz'ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
... kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğin
Türk sinemasının yıldızlarının sesiydi o. Buğulu, hafif burundan gelen, ama pırıl pırıl bir Türkçe ile Filiz Akın'dan Türkan Şoray'a kadar beyaz perdenin büyük yıldızlarını konuşmuştu, onların gönüllerde kurdukları tahtlarda payı vardı. Lorel Hardy'ye -ikisine de- sesiyle hayat veren dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'un kız kardeşiydi. İki kardeş mucizevi bir şekilde dublaj yaparlardı. Kısa sürede Adalet Cimcoz'un adı Dublaj Kraliçesine çıktı. Türkiye'nin ilk özel sanat galerisini açmıştı. Maya'yı. Dönemin bütü
Mine Söğüt'ün Pınar Kür ile yaptığı uzun sohbetin kitabı Aşkın Sonu Cinayettir, bir kadın yazarın dünyasına bir başka kadın yazarın rehberliğinde yapılan bir ziyaret.
?Aşkın o zamanki tanımı neydi sizin için?
?İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca. Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba.Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel. Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun... Daha doğrusu pek d
Aşkın Sonu Cinayettir Pınar Kür ile hayat ve edebiyat
Aşkın o zamanki tanımı neydi sizin için?
İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun
Gene de, o zaman bilincinde değildim tabii, ilerk
Yapı Kredi Bankasının kurucusu Kâzım Taşkent, hayatını kaybeden oğlu Doğan ın anısını yaşatmak için bir dergi yayımlar. Birçok çocuğun hayatında iz bırakan Doğan Kardeş dergisi böyle doğar. Yarım asra yakın bir zamandır çocukların dünyasında varolan Doğan Kardeş in yaşamöyküsünü okurken Suna Kan dan İdil Biret e, Coşkun Araldan Pınar Kür e, Talat Sait Halman dan Garo Mafyan a, kadar, günümüzün birçok ünlü isminin imzalarına rastlayacaksınız.
Tadımlık
Doğrusunu söylemek gerekirse, Doğan Kardeş benim küçükl
Toplam 18 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.