Ülkesiz insanlar, ülkesizliklerinin içlerinde yarattığı boşluğa hep bir tutku mu yerleştirmek zorundalar? Hepimiz bir yere mi ait olmak zorundayız? Bir tutkuya?
Ülkesizliğin ülkesinin sınırları hep niye gerçek bir ülkeden daha büyüktür? Ülkesizlerin ülkesi niye hep en güzelidir?
...
Hiç görmedikleri bir ülkeden nasıl ağlayarak söz edebilirler?
'Ağrı'nın Derinliği, Ece Temelkuran'ın, Türk ve Ermeni toplumlarının içine işlemiş ağrılı geçmişlerine yaklaşma çabası. Birbirimizin ağrısını dindirebileceğimiz b
İnsanlar yeterince haksızlığa uğradığında, yeterince dövüldüğünde çocuklar, insanlığa saldırırlar. Acı, adaletsizlik ve vicdansızlıkla yeterince hırpalandığında, kendi kendini imha eden bir organizmadır insanlık.
Venezuela'da yıllar önce bir şeyler oldu. Büyük sözlerle, yüksek seslerle konuşanların karşısına dünyayı değiştirmeye aday, gerçek boyutlardaki insanlar dikildi. Görmezden gelinebilecek bir deney değildi. İşte o deney yaşanırken Ece Temelkuran oradaydı.
Bu bir Venezuela gezi kitabı değil, bir d
İnsanlar yeterince haksızlığa uğradığında yeterince dövüldüğünde çocuklar, insanlığa saldırırlar. Acı, adaletsizlik ve vicdansızlıkla yeterince hırpalandığında, kendi kendini imha eden bir organizmadır insanlık.
Bu kitap Ece Temelkuran`ın Venezüella`da gördüklerini, yaşadıklarını, tanık olduklarını anlattığı bir kitap değil, turistik bir Venezüella güzellemesi hiç değil...
Bu kitap, yeterince haksızlığa uğradığında, yeterince dövüldüğünde dönüp insanlığa saldıranların, bu kez insanlığa uğramanın ve dövülm
Bu kitap ne sadece Ermenilere ne de sadece Türkleredir. Ağrı´nın Derinliği, evsiz kalmanın, evinden uzak düşmenin acısını bilen, tahmin edebilen herkese yazılmıştır.
Aidiyetimizin bize ezberlettiklerinin ötesinde bir biz olabilir mi?
İçine hapsolmadığımız, dışına atılmadığımız bir ev, bir biz kurulabilir mi?
Ece Temelkuran, Ermeni ve Türk milliyetçiliklerine yakından bakarken, toplumların bizlerini kurma aşamasında neleri, nasıl dışarıda bırakmış olabileceklerini anlatıyor.
Her kitabında ötede duranlar
İnsanlar yeterince haksızlığa uğradığında yeterince dövüldüğünde çocuklar, insanlığa saldırırlar. Acı, adaletsizlik ve vicdansızlıkla yeterince hırpalandığında, kendi kendini imha eden bir organizmadır insanlık.
Bu kitap Ece Temelkuranın Venezüellada gördüklerini, yaşadıklarını, tanık olduklarını anlattığı bir kitap değil, turistik bir Venezüella güzellemesi hiç değil
Bu kitap, yeterince haksızlığa uğradığında, yeterince dövüldüğünde dönüp insanlığa saldıranların, bu kez insanlığa uğramanın ve dövülmenin ö
Aslında insan kalbini sarmamalı, hükmü bir gün süren gazete kağıtlarına. Dönen rotatife kaptırmamalı insan ince sözü, kırılgan cümleyi. Ama ben yaptım; içimin en kuytusundan geçenleri bazen, gazetelere yazdım. Belki de sırf bu yüzden hiçbir zaman gerçekten köşe yazarı olamayacaktım. Hep başka bir şey olarak kalacaktım.
Ama bu yazılar yüzündendir, hiç hesapta yokken, bir gazete, bir sabah, birilerinin kalbine değdi. Yazanın içerisinden uçuşup gelen, atlayıp, konup bir gazete sayfasına, sizin de içiniz
Müjdeliyorum:
Yeni çağın yeni kıtası iç tir.
Kırpıntısız seyahatlerin vakti gelmiştir.
Pek yakında insan, kendi içine gidecektir.
Ve: Kendimden bir melek kopartıp, fırlattıysam
bile sözlü aleme, yine de hiçbir şey onu bir
karıncaya çeviremeyecektir.
İşte bu yüzden,
atıp çözdüğüm düğümleri, bu iç yolculuk
hikayesini-elbette hala taşıyorsa meleksi
kıpırdanışları-bu sözleri, sadece melekler
sevecektir.
Ben artık susmak istemiyorum. Çünkü insan belki hiç konuşamaz bir kere susarsa. Kuğu gibi dili dışarıda kalır, ses çıkmaz. Ben artık hep konuşacağım.
Bu bir devir romanı. Herkesin zamanı bir başkasına devrettiği hayatta, Ali ve Ayşe'nin beraber kurdukları gizli bir dünya var içinde. Sadece o iki çocuğun gördüğü ve bir tek dilsiz kuğuların bildiği bir yer.
O dünyada bugün yaşadıklarımıza asıl biçimini verenler, yani unuttuğumuzu hatırlamadığımız
şeyler var...
Ece Temelkuran, yalnızca çocuk gözümüzle bakınc
ECE TEMELKURAN ÖMRÜNÜN İKİNCİ YARISINDAN YAZDI!..
BU KİTABI OKURKEN, İÇİNİZ BURKULACAK SONRA KALBİNİZE SU SERPİLECEK SONRA HAYATI SORGULAYACAKSINIZ!..
Ben artık ikinci yarıya girdim. Ve her fani gibi ben de birinci yarıdan ders aldığımı zannediyorum. Daha da fenası, bu derslerin işe yarayacağına dair bir ümidim var. Hayat denen şeyin her insanla yeniden sıfırdan başlaması ne büyük bir saçmalık!
Ece Temelkuran bu kez ömrün İkinci Yarısından bildiriyor. İlk yarıdan, kesip sakladığımız, belki kaybettiğimiz
Onu Ağustosta muz tarlalarına
götürecektim. Muz seslerini
dinleyecekti. Nasıl sevineceğini, hayret
edeceğini düşündükçe...
Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu'dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için... Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi... Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
Bu kitap ne sadece Ermenilere ne de sadece Türkleredir. Ağrının Derinliği, evsiz kalmanın, evinden uzak düşmenin acısını bilen, tahmin edebilen herkese yazılmıştır.
Aidiyetimizin bize ezberlettiklerinin ötesinde bir biz olabilir mi?
İçine hapsolmadığımız, dışına atılmadığımız bir ev, bir biz kurulabilir mi?
Ece Temelkuran, Ermeni ve Türk milliyetçiliklerine yakından bakarken, toplumların bizlerini kurma aşamasında neleri, nasıl dışarıda bırakmış olabileceklerini anlatıyor.
Her kitabında ötede duranları
Ece Temelkuran inatla kayda geçsin diye tarihe not düşüyor!..
Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim. Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var.
Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım var. Biz varız. Yani biz de varız...
Ece Temelkuran,
Ben, yeryüzü kayıtları tutan biriyim. Hakikat işçisi deyin, yazı gündelikçisi deyin; hükmü bir gün süren gazete kağıtlarına yazılar yazıyorum. Benden önce gelmiş, benden sonra gelecek olan benzerlerim gibi, insanlığın daha adaletli ve vicdanlı olabileceğini hatırlatıyorum.
Ben, dünyaya bakan biriyim. Dünyaya bakmak işini meslek olarak yapmaya başladığımda, dünya ve Türkiye, daha önce geçmediği bir yerden geçiyordu. Bu yüzden işte, ne olduysa dünyada, bende de oldu. Ne geçtiyse dünyadan benden de geçti. Göz
Kaç kişi sustuk biz? (...)
Bazen en uzak halk kendimizinkidir bize. Okyanus aşırı bir memlekettir bazen Türkiye. Bu toprağın yeniden bizim toprağımız olmasını istiyorsak eğer yeniden birleştirmemiz gerekiyor tepelerimizin hikâyelerini. Söküldüğümüz yerlerden, çilemizi çözüp çözüp yeniden örmemiz gerekiyor kendimizi. Yoksulluğun vahşetiyle sertleşen hikâyeleri neresinde bıraktıysak o sahneye dönüp yeniden takip etmemiz gerekiyor film şeridini. Korkup gözümüzü kapattığımız sahnelere dönüp bu kez gözlerimizi d
Müjdeliyorum: Yeni çağın yeni kıtası iç tir. Kırpıntısız seyahatlerin vakti gelmiştir. Pek yakında insan, kendi içine gidecektir. Ve: Kendimden bir melek kopartıp, fırlattıysam bile sözlü aleme, yine de hiçbir şey onu bir karıncaya çeviremeyecektir. İşte bu yüzden, atıp çözdüğüm düğümleri, bu iç yolculuk hikayesini-elbette hala taşıyorsa meleksi kığırdanışları-bu sözleri, sadece melekler sevecektir.
OĞLUM KIZIM DEVLETİM
Refafyol hükümetinin ilk icraatlarından biri olan ünlü 6 Mayı Genelgesi ile tabutluk olarak bilinen kapatılmış eskişehir E Tipi Cezaevi siyasilere yeniden açılınca, Mayıs-Temmuz 1996 arası,Türkiye tarihinin en çok kurban veren açlık grevine sahne oldu.
Hükümetin körlüğe varan inadı ve basiretsizliği yüzünden uzayıp giden bu süreçte tutuklu ve hükümlülere en büyük destek, seslerini duyurmak için sokağa dökülmeyi, her türlü saldırıya uğramayı, hatta bozuk sağlıklarına rağmen açlık grevi
Toplam 36 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.