Bugün Binbir Gece Masalları’nın en ünlü kahramanlarından olan Denizci Sinbad, rivayete göre Bağdatlı bir tüccardır. Çıktığı her yolculukta ada zannedilen balinalar, insan yiyen devler, korsanlar, dev kayalar gibi büyük tehlikelerle karşı karşıya kalır. Kâh her şeyini kaybeden kâh büyük servetler kazanan Sinbad’ın yaşadıkları, denizlerdeki eski hayatın masallardaki bir izdüşümü sayılabilir. Ancak bu hikâyeler ayrıca, yüzlerce yıldır maceracı ruhların ilham kaynağıdır da. Pek çok farklı kültürdeki benzerleriy
Yüzlerce yıl boyunca, Çin'den Kuzey Afrika'ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır'ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Bugüne kadar bellibaşlı bütün dillere çevrilen bu masallar, Galland'dan çok daha öncesinden başlayarak, edebiyattan müziğe, sinemadan baleye kadar bütün alanlarda pek çok sanatçıyı derinliğine etkiledi, defalarca işlendi, yeniden
Yüzlerce yıl boyunca, Çin´den Kuzey Afrika´ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır´ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Bugüne kadar belli başlı bütün dillere çevrilen bu masallar, Galland´dan çok daha öncesinden başlayarak, edebiyattan müziğe, sinemadan baleye kadar bütün alanlarda pek çok sanatçıyı derinliğine etkiledi, defalarca işlendi, yeniden
Orhan Duru, Türkçe hikâyenin kaynaklarına tutkun bir yazarımızdı. 1979 yılında, kutsal kitaplarla geleneksel halk anlatılarında peygamber kıssalarının aldığı biçimlerin ve aktarıldığı Türkçenin günümüz öykücülüğüne esinler getireceği inancıyla, bu güldesteyi hazırlamış, yine bir başka öykücümüz Cihat Burak ona desenlerle eşlik etmişti. Hep duyup da adını koyamadığımız kaynağı burada bir ucundan yakalıyoruz. Yaradan, yaratı, yaratılış, yaratıklar, yedikat yeryüzü ve gökyüzü, devinen yıldızlar, insanın ortaya
Yüzlerce yıl boyunca, Çin den Kuzey Afrika ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Bugüne kadar bellibaşlı bütün dillere çevrilen bu masallar, Galland dan çok daha öncesinden başlayarak, edebiyattan müziğe, sinemedan baleye kadar bütün alanlarda pek çok sanatçıyı derinliğine etkiledi, defalarca işlendi, yeniden
Evrenin, dünyanın, kozmik bölgelerin ve insanın yaratılışı, ardından da tüm bunları yaratan Bâbil tanrısı Marduk'un diğer tanrılar tarafından zikredilişini içeren bu destan, Gılgamış Destanı ve Bâbil Hemeroloji Serisi'nden sonra en iyi bilinen Mezopotamya eserleri arasında yer alır. Bu destan okullarda, tapınaklarda, yılın belli günlerinde belli ayinlerde okutulan kutsal bir kitap, edebi bir yapıt aynı zamanda da bir kültür hazinesi olarak Bâbil'de, Bâbil Devleti'nin Tanrı Marduk'u temel alan dini, kültürel
Nart Destanı'nın -pek az rastlanan bir bizimde- belirli bir ulusal kimlikle özdeşleştirilemez oluşu, onu Kuzey Kafkas halklerının ortak bir ürünü, bir Kafkas Mitolojisi haline getiriyor. Bozkırlardan sualtı uygarlıklarına, yeraltındaki Ölüler Ülkesinden Tanrıların gökyüzündeki mekanlarına uzanan bir coğrafya üzerinde Nartlar, yurtsever, savaşçı ve korkusuz ama bir çocuk saflığındaki sevgi dolu kahramanları; bilge ve güçlü kadınları; paylaşımcılığı, konukseverliği ve görkemli törenleriyle geçmiş bir zamanın
Bir varmış bir yokmuş. Zamanlardan bir zamanda diyarlardan bir diyarda, düğme gözlü, koca gagalı, kara kanatlı kapkara bir karga yaşarmış Bir gün kargacığın ayağına koca bir diken batıvermiş. Karga can acısıyla gaklamış sonra ayağındaki dikeni çıkarıp düşünmeye başlamış: Ben bu dikeni ne yapsam acaba? Atsam yazık yaksam yazık Birden aklına parlak bir fikir gelmiş: İlkbahar geldiğinde bu dikenle yuvamı onarırım!
Dikeni pençesiyle kavramış havalanmış Dikeni bırakacak güvenli bir yer ararken bir kulübenin önü
Bir varmış bir yokmuş. Memleketin birinde bir Keloğlan varmış. Keloğlan bir gün padişahın kızına âşık olmuş. Annesine gitmiş, padişahtan kızını istemesini söylemiş Annesi ne yapsın; çaresiz sarayın yolunu tutmuş. Padişahın huzuruna çıkmış, kızını Keloğlana istemiş. Padişah bunu duyunca hiddetlenmiş. Hop oturmuş hop kalkmış sonunda yatışıp:
-Oğlun yarın gelsin hele, demiş.
Ertesi gün Keloğlan güle oynaya saraya varmış, padişahın huzuruna çıkmış
Padişah Keloğlana:
- Sana kızımı bir şartla veririm, demiş. Dün
Bir varmış bir yokmuş. Uzak ülkelerin birinde bir padişah kızı yaşıyormuş. Bu padişah kızı dertten tasadan uzakmış. Bu yüzden herkes ona Dertsiz Sultan diyormuş. Dertsiz Sultan hem dertsizmiş hem de çok sabırsızmış. Bir gün dertleri yüzünden yüzü gülmeyen dadısını azarlamış. Dadısı buna çok üzülmüş. İçinden söylenmiş:
- Ah sultan; Dertsiz Sultan! Gün olsun başına gelsin; sen de dert neymiş öğrenesin!...
Ertesi gün Dertsiz Sultan bahçeye çıkmış; havuzdaki kuğuları seyre dalmış Bu esnada salkım söğüt ağacında
Bir varmış bir yokmuş. Bir padişahın üç kızı varmış. Bu üç kızın üçü de birbirinden güzelmiş. Onlarla evlenmek için memleketin bütün delikanlıları yarış içindeymiş. Padişah babayla sultan ana, kızlarını kimlerle evlendireceklerine bir türlü karar veremiyorlarmış Sonunda kızları için bir altın top yaptırmaya karar vermişler. Her kız kendi topunu sarayın balkonundan atacak top kime isabet ederse onunla evlenecekmiş. Böylece herkes kendi kısmetini kendi belirleyecekmiş
İlk önce topunu büyük kız atmış. Top yuva
Bir varmış bir yokmuş. Memleketin birinde iki erkek kardeş yaşarmış. Kardeşlerden büyüğü çok çalışkanmış, küçüğü ise biraz tembelmiş ama çok akıllıymış. Herkes ona Acar oğlan, dermiş. Büyük kardeş nasıl olmuşsa olmuş gönlünü padişahın kızına kaptırmış. Yemeden içmeden kesilmiş. Durmadan onu düşünüyormuş. Acar oğlan ağabeyinin bu haline çok üzülüyormuş. Bir gün,- Ağabeyciğim; demiş. Gidip padişahtan kızını senin için isteyeyim. Senden iyi damat bulacak değil ya!
Ağabeyi kardeşini ciddiye almamış gülüp geçmiş
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde kocaman bir sarayda, padişah babası ve sultan anasıyla birlikte mutlu mutlu yaşayan bir kız varmış. Upuzun saçlı, yay gibi kaşlı bu güzeller güzeli kızın adı Gülfidanmış. Bir sabah Gülfidan Sultan dolaşmak için bahçeye çıkmış. Güllerin, leylakların, sümbüllerin arasında gezinirken gökyüzünde beyaz bir güvercin belirmiş. Gülfidan Sultan bu güvercini görür görmez çok sevmiş. Güvercin de boncuk boncuk bakan gözlerini Gülfidan Sultandan ayırmıyormuş.
Bir varmış bir yokmuş. Uzak ülkelerin birinde bir padişah oğlu varmış. Bu padişah oğlu, yaramaz mı yaramazmış. Gün olmuş yaramaz oğlan büyümüş, delikanlı olmuş. Artık uslanması babasına yakışır bir şehzade gibi davranması gerekiyormuş. Fakat onun aklı fikri hâlâ oyunda, olmadık şakalardaymış Bir gün çeşme başında testisine su dolduran yaşlı bir kadın görmüş. İçinden Şuna bir şaka yapayım diye geçirmiş. Eline bir taş alıp fırlatmış. Taş testiye isabet etmiş, testi çat demiş kırılmış
Şehzade kıkır kıkır gülm
Yüzlerce yıl boyunca, Çin den Kuzey Afrika ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Bugüne kadar bellibaşlı bütün dillere çevrilen bu masallar, Galland dan çok daha öncesinden başlayarak, edebiyattan müziğe, sinemedan baleye kadar bütün alanlarda pek çok sanatçıyı derinliğine etkiledi, defalarca işlendi, yeniden
Yaşam sevgisi, yiğitlik, aşk gibi konuların işlendiği bu destan, diğer destanlar gibi insanoğlunun ölümsüzlük arayışının kanıtlarından biridir. Sait Maden'in Batı kaynaklarından çevirdiği Gılgamış Destanı'nın, Yunan destanı İlyada'dan, Hint destanı Mahabharata'dan beş bin yıl öncesinde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Gılgamış Destanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü, ilk başyapıtıdır.
Cimri Olmamak - Mantık - Hoşgörü - Araştırmacılık Kıymet bilmek - Empati - Espri Yapmak Sözünde Durmak - Misafirperverlik Akıl Yürütme Dolaylı Anlatım - Uzmanlık Mızıkçılık Yapmamak Yalan Söylememek Kendini Teselli Etmek Bencil Olmamak Kötü Şaka Yapmamak - Saygı Çıkarcı Davranmamak - Adalet
İsmini ne zaman duysak beyaz sakalı, başındaki koca kavuğu ve cüppesiyle güler yüzlü tatlı Nasreddin Hoca hayalimizde canlanır. Hemen yüzümüze kocaman bir tebessüm yayılır.
Nasreddin Hocanın güldürürken düşünd
Dünyanın belki de en fazla tartışılan, kurcalanan ve okunan beş mektubudur bu kitaptakiler. Acaba bu mektuplar sahici mi? Bunları gerçekten Portekizli bir rahibe mi yazmış? Sevgilisi kimmiş; mektupları Fransızca'ya kim çevirmiş? Yaklaşık dört yüzyıl boyunca Portekiz Mektupları yukarıdaki kışkırtıcı soruların ördüğü bir ilgi halesiyle çevrelendi; edebiyat araştırmacıları, din adamları, tarihçiler ve hatta felsefeciler, bu arada hiç kuşkusuz okuyucular, aslında çok sıradan görünen bir kurguya dayalı bu kitabı
Külkedisi harika bir baloya gidip çok eğleniyor.
Cam bir ayakkabı giyiyor ve sonunda prenses oluyor.
Çocuğunuz parmaklarıyla karakterleri hareket ettirip, bu eğlenceli öyküye katılabilir.
Dinleri ayrı iki sevgilinin bir türlü kavuşamamasını konu edinen Kerem İle Aslı günümüz halk anlatıları arasında en önemlilerinden biri sayılmaktadır. Her defasında kendini yeni okumalara açan ölümsüz bir aşkın hikâyesi...
Çektiğim dert ile elem
Benden ibret alsın âlem
Böyle çalınmıştır kalem
Yanarım Aslı'm yanarım
Toplam 95 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.