Gözlerim yaşlı bu akşam, siz öldüğünüz için mi yoksa ben yaşıyorum diye mi? Bu öyküyü size ithaf etmem gerekiyordu: Ama biliyorum, artık hiçbir yerde değilsiniz, sizinle bu edebî kurgu aracılığıyla konuşuyorum. Üstelik, gerçek anlamıyla sizin hikâyeniz değil bu, sadece bizden esinlenen bir hikâye. Siz Andrée değilsiniz, ben de kendi adıma konuşan o Sylvie değilim.
Sylvie tanıştıkları andan itibaren güzel ve bilgili sınıf arkadaşı Andrée’ye hayranlık besler, onun dikkatini çekmek ve sevgisine karşılık alma
Nazi işgali altındaki Fransa’da, direnişin liderlerinden Jean
Blomart ölüm döşeğindeki sevgilisi Hélène’in başucunda sabahı
bekliyor. Sevgilisini ölüme sürükleyen göreve o göndermiştir
ve sabah olmadan, başkalarını da benzer bir kadere
gönderip göndermeyeceğine karar vermesi gerekmektedir.
Blomart, hem toplama kamplarda ölen Yahudilerden hem de
suikasta uğrayan Polonyalı direnişçilerden sorumlu olduğunun
farkındadır. Zaten direnişe katılmaya karar vermesinin
nedeni budur. Ama bir soru aklını kur
Simone de Beauvoir soruyor, Jean-Paul Sartre cevaplıyor.
Bu söyleşiler 1974 yazında Roma’da, sonbaharda
Paris’te gerçekleştirildi. Sartre zaman zaman yorgun oluyor,
bana düzgün yanıt veremiyordu; kimi zamansa ben esin
bulamayarak sudan sorular soruyordum. Gözüme gereksiz
görünen konuşmaları metinden çıkardım. Geri kalanını ise
kronolojik sıraya az çok uygun kalmaya çalışarak temalara göre sınıflandırdım ve kolay okunabilir hale getirmeye uğraştım.
Bilindiği üzere, bir kayıt cihazının sakladığı sözl
Simone de Beauvoir, Yıkılmış Kadın’da çiftlerin başına gelen ve ilk kurbanın her zaman kadın olduğu içinden çıkılmaz durumların portresini çiziyor. İlk olarak 1967’de yayımlanan bu kitap, üç uzun öyküden oluşuyor: İlki yaşlanma sürecine, ikincisi yalnızlığa, üçüncüsü ise sevilen birinin artan kayıtsızlığına odaklanıyor. Varoluşsal bir kriz yaşayan 40 ila 60 yaşlarında üç kadın, hayal kırıklıkları, öfkeleri, yalnızlıkları ya da eşlerinin sadakatsizliği karşısında yaşadıkları acıları anlatıyorlar. Birinin hik
Simone de Beauvoir, 1983’te Jean-Paul Sartre’ın ona göndermiş olduğu mektupları yayımlatmış, fakat kendisinin ona yazdıklarını gün ışığına çıkarmaya niyeti olmadığını belli etmişti. Soran dostlarına, bunların ancak ölümünden sonra, bulunursa belki basılabileceğini söylemişti. Söz konusu mektupları kızı Sylvie Le Bon de Beauvoir, onun vefatının hemen ardından, Kasım 1986’da bir dolabın dibinde buldu. Bu kitapta, “Mösyö Sartre”a hitaben yazılmış, çoğu zarfların içinde katlanmış halde bekleyen mektuplardan 193
20. yüzyılın en etkili yazar ve düşünürlerinden Simone de Beauvoir’ın bu kitapta bir araya gelen Müphemlik Ahlakı Üzerine ile Pirus ve Sineas başlıklı felsefi denemeleri sırasıyla 1947’de ve 1944’te yayımlandı. Müphemlik Ahlakı Üzerine, varoluşçuluğun temelindeki özgürlük ve bu bağlamda varoluşçu bir ahlak için ihtimallere dair bir sorgulamayı içerir. Yazar felsefi birikime, Sartre, Montaigne, Kant, Hegel, Kierkegaard gibi düşünürlere dayanarak insanlık durumunun müphemliğinin kabulü ve bu kabule dayalı bir
Fransız edebiyatının en cesur ve özgün kalemlerinden olan Simone de Beauvoirdan kısa ama etkili bir başyapıt: Moskova'da Yanlış Anlama.
Beauvoirın bu uzun öyküsü, artık yaşlarını almış bir çiftin, Nicole ile Andrénin, Sovyetler Birliğine yaptığı yolculuk sırasında yaşadığı krizi anlatıyor. İletişimsizlik, kadın-erkek ilişkileri, yaşlılık ve dönemin Sovyet eksenli politik hayalkırıklıkları üstüne aforizmalarla örülü Moskovada Yanlış Anlama, Türkçede ilk kez yayımlanıyor.
Simone de Beauvoir (1908-1986), Sar
20 yüzyılın en etkili kalemlerinden Simone de Beauvoir’ın ilk romanı Konuk Kız 1943’te, İkinci Dünya Savaşı devam ederken yayımlandı. Bu tarihte Fransa, Almanya’nın işgali altındaydı ve işbirlikçi Vichy Hükümeti vatan, aile, çalışma gibi değerleri öne sürerek kitleleri elinde tutmaya çalışıyordu. Konuk Kız, bu anlayışa tamamen karşıt bir kurgu ve atmosfere sahiptir. Savaş yaklaşırken Paris’te bir tiyatroyu ayakta tutmaya çalışan Pierre ve Françoise çiftiyle himayelerine aldıkları, taşradan gelen genç kızın
Kızgın, karşı konmaz, öfkeyle dolu, her şeyde aşırı, töreler konusunda görülmedik bir hayalleme sapışı taşıyan, bağnazlığa dek tanrısız... Bir iki lafla ben böyleyim işte diyor, sadizm terimine adını veren Marquis de Sade. imilerine göre, insan biçimine bürünmüş bir mutlak kötülük, kimilerine göreyse bir özgürlük savunucusu... İlk lanetli yazar... işiliği kadar, hayat serüveni de yer yer karanlıkta kalan Sade´ın rezaletler, skandallar ve hapishane yılları ile dolu hayatını, kurmaya çalıştığı, yüksek sesle s
Üç kadın, üç hikâye ve üç sorgulayan ses: Bir anne ve bir eş olarak bu
hayatta başarılı olabildim mi?
Seçtikleri hayatın mağduru bu üç kadın kendi hikâyelerini anlatıyor. Her
şeyin son derece yolunda olduğunu zannederken altüst olan yaşamlarını,
sevdiklerinin sonsuza kadar yanlarında olacağını düşünürken birdenbire
yapayalnız kalışlarını ve uğruna büyük fedakârlıklar yaptıkları
çocuklarının
kendi kaderlerini çizmek için onları
hiçe saymalarını...
Beauvoir Yıkılmış Kadın'da bir yandan modern dünyanın burjuva
Yaşlılık ve ölüm, Beauvoir'ın bütün eserlerinde her zaman belirgin bir yer
tutmuştur; Veda Töreni'nde ise tam merkezde...
Beauvoir, varoluşçu felsefenin önde gelen filozoflarından biri, Nobel
ödüllü bir tiyatro yazarı ve bir aydın olarak zamanının toplumsal
olaylarında, politik ve edebi dünyada her zaman görünür olan Sartre'ın
son yıllarını tuttuğu günlükler ve arkadaş tanıklıkları üzerinden anlatırken,
dönemin Fransa'sının ve dünyasının siyasi ve düşünsel haritasını da
çiziyor. Sartre'ın siyasi müdahaleler
Simone de Beauvoir, bir Amerika seyahatinde yazar Nelson Algren'le tanışır. Bu kıtalararası aşk, ağırlıklı olarak mektuplarla yirmi yıldan uzun sürer. Beauvoir tüm zorluklarına ve kalp kırıklıklarına rağmen, aşkına ve Algren'e ömrü boyunca sadık kalır.
Ancak Aşk Mektupları yalnızca bir aşkın hikâyesini anlatmakla kalmıyor, bu iki yazarı her yönüyle tanımamızı da sağlıyor: yaşantıları, kitaplarının yazım süreçleri, entelektüel çevreleri, okudukları kitaplar ve dünyaya bakış açıları... Dünyadaki gelişmeleri
Savaş zamanı Paris'inde bir grup arkadaş Alman işgalinin sonunu
kutlamak ve geleceklerini planlamak için toplanırlar. Epik bir romans ve
felsefi bir manifesto olan Mandarinler, Goncourt Ödülünü kazanmıştır.
Sartre, Camus gibi dönemin entelektüel devlerinin portresini neredeyse
kötücül bir hassasiyetle çizen Mandarinler unutamayacağınız bir aşk
romanıdır.
Olağanüstü bir roman.
-Iris Murdoch
Sol Yaka'nın devlerinin göz kamaştırıcı bir panoraması.
-New Statesman
Karakterler, özellikle de kadınlar, hiçbir şeyde
Güzel ve hırslı oyuncu Régine, Fosca'yla tanışıp onun hakkındaki inanılmaz gerçeği öğrendiğinde büyük bir saplantının içine çekilir. Başarıları, ölümsüzlüğe lanetli bu adamın anılarında sonsuza kadar yaşayabilecektir. Fosca altı yüz yıllık ölümsüz varlığının yaşadıklarını anlattıkça Régine bir yandan Avrupa tarihinin önemli olaylarına bir yandan da umut ve aşk gibi insani duyguların ebedi bir yaşam süren birinde nasıl yavaş yavaş solup gittiğine tanıklık eder.
Jean-Jacques Rousseau, Emile ya da Çocuk Eğiti
Fransız edebiyatının en cesur ve özgün kalemlerinden olan Simone de Beauvoirdan kısa ama etkili bir başyapıt: Moskova'da Yanlış Anlama.
Beauvoirın bu uzun öyküsü, artık yaşlarını almış bir çiftin, Nicole ile Andrénin, Sovyetler Birliğine yaptığı yolculuk sırasında yaşadığı krizi anlatıyor. İletişimsizlik, kadın-erkek ilişkileri, yaşlılık ve dönemin Sovyet eksenli politik hayalkırıklıkları üstüne aforizmalarla örülü Moskovada Yanlış Anlama, Türkçede ilk kez yayımlanıyor.
Simone de Beauvoir (1908-1986), Sartr
Toplam 15 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.