Hep aynı izler mi var dünyanın dört bir köşesinde? Fenalığın
bariz işaretleri, fesat ve hasetin eskiye uzanan kökleri mi?
Bak, bir koku dolaşıyor kırlarda, dağlarda. Şiddeti arzulayan
insanoğlundan yayılan iç bayıltıcı rayiha. İşte, birbirine
karışıyor insanın kötülüğü ile doğanın saflığı.
Güzel metinler bile onaramıyor bu akıl almaz çürümeyi; ince
ince çizilmiş suretler donakalıyor ak kâğıtlar üzerinde; aklın
eli kolu bağlanıyor, dil damağa yapışıyor. Kalem tutan mahir
parmaklar, güzelim mavi mürek
Tuncer Erdem’den yeni bir resimli öykü kitabı Ben, Bozkır Yeli Yazar ve çizer Tuncer Erdem’in doğanın diliyle anlatılmış öykülerden oluşan yeni öykü kitabı Ben, Bozkır Yeli Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. İnsanın doğadaki durumlarını, duyuş ve düşünüş biçimlerini öyküleştiren Tuncer Erdem hayvanların, bitkilerin, mevsimlerim, hava durumlarının türlü çeşidini mevsimlere ayrılmış öykülerle dile getiriyor. Doğada yalnız gezen kişinin gözünden yazılmış öykülere yazarın çizerliğinin ustalık dolu veri
Kaz Düşü yok oluşlara, bozulmalara, düşmanlıklara, şiddete karşı dünyaya yeni gelmiş insan düşünü öne çıkaran, yanı sıra yeryüzünün ışığını, toprağın sesini, zamanın gücünü duyuran bir roman. Tuncer Erdem yazı ve çizgisiyle Hay bin Yakzan gibi ütopik romanlara özgü masalsı bir dil, şiirsel bir dünya yaratıyor.
Bir sabah kendini göl kıyısında bulan, geçmişini yitirmiş bir insan yüzü; yanı başında sazlıklara sığınıp düşlere dalmış bir yabankazı; dertlerine derman arayan yalnız yolcular... Gölün ötesinde gör
Gece Gelen Öyküler, Tuncer Erdem'in Limon dergisinde doğan yazısız öykülerden başlayarak, Deli, Nankör, Öküz, Express gibi dergilerde yayımlanmış, yaklaşık yirmi yıllık bir döneme ait çizgi öykülerinden oluşuyor.
İstanbul'un kara gömüldüğü 1985'te bir gece yarısı, Limon dergisinin pasaklı ve dağınık çalışma ortamında başlayan, haftada bir, çeşitli dergilerin hummalı gece çalışmaları sırasında dengesiz ruh halleri içinde çizilen, derin gece sessizliğinin, iş bitirme telaşının, matbaa gürültüsünün, bozacı ba
Tuncer Erdem'den sinema tadında, şiirsel bir roman
?'Uzak Kış, Kayıp Güz''
Tuncer Erdem'den desenli ve şiirsel bir roman... Öyküleri ve resimli şiirleriyle kendine özgü bir dünya kuran Tuncer Erdem bu kez daha uzun soluklu bir kitapla okurlarının karşısında.
Bir Tarkovski, bir Angelopoulos, Jim Jarmusch filmi tadında sinematografik bir roman Uzak Kış, Kayıp Güz. Hayata, geçip giden zamana, dünyanın bütün yalnızlıklarına şiirsel bir dokunuş. Issız bozkırlar, tenha yollar, hayvanlar ve bitkiler, gidenler ve k
Tuncer Erdem günümüz öykücülüğünün dikkat çeken kalemlerinden. Her yeni kitabında yeni bir aşamada olduğunu gösteriyor.bak, gene o şey yükte hafif pahada ağır, yani tam bir ustalık ürünü. Bakmanın, görmenin halleri üzerine olabildiğince minimal öykülerden mürekkep bir kitap...
Şaşkınlık, hayranlık, tiksinti, öfke, keder, şefkat ve mutlulukla dünyaya, üzerindeki şeylere bakan; onların suretlerini seyre dalan; tüm bunları hayalinde başka suretlere dönüştürürek anlatırken suretlerle asıllarını birbirine karış
Köpeğin ıslak burnu, komodinin arkasına düşmüş leblebi, düğmenin üzerindeki gri leke, havada uçuşan talaş tozu, dudağın kenarında kurumuş şekerli çay damlası... Dünyaya her gözlerini açışında çevreni kuşatan, dikkat etmediğin, önemsemediğin, anlatılmaya değmez, sıradan şeyler...
Güzel Eşya, Alelade Dünya'da, bir kenara atılmış eşyayı, dünyanın alelade hallerini göstermeyi iş edinmiş, çekingen ama cüretkâr bir anlatıcının öykülerine kulak veriyoruz. İzleyip anlattığı, çizerek de işaret ettiği şeylerin kendi
Tuncer Erdemden yeni bir yazı-desen albümü: Kar, Kömür, Keder
Öykü, şiir ve çizgiyi birarada ustalıkla kullanan Tuncer Erdem, Hayalifener ve İstanbul: Zamanın Suya İzi kitaplarının çizgisindeki yeni bir yapıtla karşımıza çıkıyor: Kar, Kömür, Keder.
Erdem, kitabının arka kapağında şöyle diyor:
Işığın durup dinlenmeden oyunlar oynadığı bir dünyanın kuytu köşelerinden gölgeli hikâyeler...
Akla karanın, sözle suretin, kâğıtla mürekkebin kederli dansı bu.
Issız kasabalarda, bataklıklarda, derin denizlerin dehliz
İstanbula bak ey okur. Zamanın taze yaralar açıp eski izleri kapattığı; yeni tüneller, çukurlar kazıp eski dehlizleri, sarnıçları doldurduğu; her geçen gün kılık değiştiren, eskinin üzerine betonlar örten, zamanın aralıksız darbeleriyle durmadan biçim değiştiren şu şehre bir bak. Bugün baktığın şehir yarın aynısı olmayacak. Senin bir rüya gibi geçip giden hayatın, sürekli değişen bu koca şehrin hayatında, topuklarının eskittiği bir merdiven basamağı, okulda sırana kazıdığın bir yazı, bir fotoğrafçının arşiv
Şehir kuşatmış çevremizi. Dar alanlar, sınırlı mekânlar, sıkışık zamanlar. Düşlerimizi, düşüncelerimizi de kısıtlamış şehrin duvarları. Bozkır ise kuşatmaz, sınırlamaz, engindir, uzaklara, uçsuz bucaksız topraklara, bilinmeyene doğru çeker.
Gökyüzünün boşluğa nasıl masmavi serildiğini,
ak bulutların onun üzerinde nasıl oynaştığını, toprağın ve suyun yeryüzünde nasıl hafifçe yuvarlanarak uzandığını,
sonsuzluğu, hayatı, ölümü düşünmek, hayal kurmak için bozkırda olmak gerekir: Bir dere kenarında, demiryo
Kıyı bucak gezmeye götüren, hava almaya çıkaran, esintili ama dingin bir demet öykü: Dünyanın Muhteviyatındaki hayattan kopuk heykeltıraş, Isırma Korkusundaki insanları ısırmak isteyen adam ve başka tuhaf insanlar Kıpırtıları ve göze çarpanları kurcalayan Tuncer Erdem, dinlediği, izlediği, renklendirdiği meraklı bir dünyadan resimler veriyor Denizlerimizde Rüzgârda.
Anlattıklarımız, yazdıklarımız, çizdiklerimiz, bu kısa hayattan izlenimlerdir. Bunlar bazen bir sinema perdesinde titreşir, bazen bir kitabın yapraklarında hışırdar, bazen de bir aile yemeğindeki sohbetlere karışır. Bu sancılı ve sarsıcı hayatın geride bıraktığımız perdelerini bir şekilde başkalarına açma arzusunu bastıramayız. Geçip gitmekte olan uçucu bir şeyi böylece kavramaya çalışırız sanki. Avcumuzda hayatımızdan izler kalsın, sönmekte olan bir hayatın isi başkalarının üzerine de sinsin isteriz .
Res
Koca koca yapıları, yolları, alanları, ünlü yıkıntı ve kalıntılarıyla mekan mekandır şehirler. içinde barınanları oraya buraya koşuşturan bir düzenleri vardır. Oysu bu mekan ve koşuşturma bolluğunda. Herkes önüne, sağa sola bakarken, biri de göğe bakmalı; kuşları, bulutları görmeli, yıldızları seyretmeli.
1986´dan bu yana mizah dergilerindeki çizgli öykülerinden tanıdığımız Tuncer Erdem, Şehrin Ilık Solukları´nda, şehir yaşamımındaki yozlaşmayı ve çağdaş yaşama yönelik umutsuzluğu dile getiriyor.
Toplam 13 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.