Kanatlarına aldığı çocukları meçhul, esrarengiz,
Ucu bucağı olmayan bir hayal âlemine götürüyor.
Bu âlem katman katman
Her katı ayrı güzel
Kattan kata düş merdivenleri kurulmuş.
Mecaz ve sembollerle örülmüş bu merdivenlerden
Arş-ı âlaya çıkmak mümkün
Otuz bin kişilik ordu Hüseyin'in çadırını çevreledi, taşkın bir sel gibi akmaya, kaynamaya başladı. Atların ve insanların çığlıkları karıştı, çölde yankılandı. Zeynep çadırda, hasta olan Zeynel Abidin'in başındaydı. Hemen dışarı fırladı. Düşman birlikleri çemberi daraltıyordu. Hüseyin'in çadırına koştu, Kalk kardeşim kalk, dedi, Olanları görmüyor musun? Bak neler oluyor? Hüseyin, Sakin ol, dedi, Şimdi dedemle konuşuyorum. Bana 'Hüseyin'im,' diyor, 'Yakında bana geleceksin, cennette birlikte olacağız, ayrılı
Sadık Yalsızuçanlar'dan Niyazi Mısri'yi bugünlerde gezdiren müthiş bir roman...
'İlkin gezginliğe çıkmak gerek; ancak sonra yurduna dönebilir, o zaman ötekileri anlayabilirsin...' der Wittgenstein. Anka, bu gezginlerden birinin, bilgeler bilgesi Niyazi Mısri'nin Aspuzu'da başlayıp Limni'de son bulan, gerçekte âlemlerde olup biten gezisinin öyküsü.
Anka'yı ilginç kılan, yalnızca tarihi bir anlatı olmakla kalmaması. Yalsızuçanlar, İslam bilgelerini bugünde yaşayan kahramanların hayatlarına dolayarak özgün
'Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor. Gördüğüne ve bildiğine inanıyorum. Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.'
Tevfik İleri
24.9.1961, Kayseri Cezaevi
Ulaştırma, Milli Eğitim ve Bayındırlık Bakanı olarak yıllarca başarıyla çalışmış, Adnan Menderes'in yakınında bir devre tanıklı
Kapadım telefonu. Fişini çektim. Cep telefonumu kapattım. Çöp kutusuna attım. Döndüm odamdaki komodini açtım. Cüzdanımı çıkardım. Üç kredi kartı. Nüfus cüzdanı. Sekiz tane mağaza kartı. Vesikalık fotoğraflar. Vergi numarası kartı. Hastanelere kayıt numarası kartı. Telefon defteri. İki telefon kartı. Kimlik kartı dışnda ne varsa attım. Bu muskalardan kurtulmalıydım. Attıkça hafiflediğimi hissediyorum. Bir bağı daha kopuyor. Bir bağ daha bir bağ daha... Ne çok bağım var.
Hayır hayır, olamaz! Gerçekten daha gerçekti gördüğü.
Güneş gibi apaşikar, aya gibi pırıl pırıl pırıldı...
Eşiğine fırlattı bedenini,
`Ey yazgımın gülü! Ey alnımın ak yazısı!` diye bağırdı, `Söyle bana hangi bağın gülüsün sen?`
Peri dile gelerek, seslerin en güzeliyle,
`Ey yüreğimin sancısı!` dedi, `Keşiş dağının gülü, İriskin bağının sümbülüyüm ben. Sen be söyle bana, hangi rüziğar arttı seni buralara?`
Şehzade, anka kuşunun kanatlarına binmişti sanki;
`Ey nergis bakışlım! Ey hilal nakışlım! Gönlümü
Yüz katlı bir yükseklikte, yüzüncü makamdasın. Çamdağında sessiz, kimsesiz, sadece Onunla mısın? Mecazlara emanet edilmiş bir yer değil orası. Söz de değil, ses de. Bir hal, bir melaldesin, hissediyorum. Bu perdeler bir aralansa Geride ne var bir görünse Bir açılsa Bir cilvelense Bir görsem Bir anlasam Bir bilsem Bir tatsam efendim Bir tadabilsem O huzuru bir nebze tadabilsem İman nurdur diyorsun Nur nedir ki Hikmet nedir Bunun hikmeti nedir Senden öğrendim bunları Bu kelimeler sana ait Sana ait olan bir şe
Orada gördüm yalnızlığı. İnsana benziyordu. Ondan sonra hep insanı da yalnızlığa benzettim durdum. Bazen dururdum sokağın bir yerinde, boşluğa bakardım. Başımı bir el kaldırırdı, göğe bak derdi, oradan geldin sen, yurdun orasıdır, oraya layık bir ışığa gir. Bunu nasıl yapacağım? İlmini ölmeyen diriden al, ölüyü ölüden alma. Bu sesi duymuştum. Bütün sırların yazıldığı defterim ben, o defterin tamamıyım demiştim.
Sadık Yalsızuçanlardan, Harakanlı bilge Ebul-Hasanın yaşamına ilişkin çarpıcı bir anlatı. Karst
Kapı, Yılan, Gerçeği İnciten Papağan çarptı beni. Bir Türk Kafka'sıyla karşılaştığımı duydum. Borges'i düşündüm. Benzersizliğinin sürmesini çok isterim. Kısa öykülerinin çarpıcılığı ağırlık kazandırıyor.
-İlhan Berk-
Yalsızuçanlar, hikmetli üslubu ile tasavvufi bir söyleyiş yakalamaya çalışıyor ki ben de uzun süredir düşünüp dururum bunu. Zor, ama imkânsız değil.
-Mustafa Kutlu-
Zifiri karanlıkta etrafı görebilen birkaç kişiyle karşılaştım, Sadık Yalsızuçanlar onlardan biri. Yarısı vergidir. Öteki yarısı
Kapı, Yılan, Gerçeği İnciten Papağan çarptı beni. Bir Türk Kafkasıyla karşılaştığımı duydum. Borgesi düşündüm. Benzersizliğinin sürmesini çok isterim. Kısa öykülerinin çarpıcılığı ağırlık kazandırıyor.
İlhan Berk
Yalsızuçanlar, hikmetli üslubu ile tasavvufi bir söyleyiş yakalamaya çalışıyor ki ben de uzun süredir düşünüp dururum bunu. Zor, ama imkânsız değil.
Mustafa Kutlu
Zifiri karanlıkta etrafı görebilen birkaç kişiyle karşılaştım, Sadık Yalsızuçanlar onlardan biri. Yarısı vergidir. Öteki yarısı için çal
Sadık Yalsızuçanlar, yeni romanı Birdenbire'de bir üniversite hocasının, Mustafa'nın yolculuğuna eşlik etmeye davet ediyor okuru. Bugünle geçmiş arasında durmadan devam eden bu seyahat aynı zamanda içsel bir yolculuk. Bu geliş gidişlerde bir taraftan hayatımızın parçası olan, yakından takip ettiğimiz güncel olayları görüyoruz diğer taraftan Mustafa'nın çocukluğunun geçtiği Kızılcabölük'e gidiyor, onun büyük arayışına tanıklık ediyoruz.
Sadık Yalsızuçanlar'ın tüm kitaplarında olduğu gibi birçok yol, yolculu
Gezgin, Mağribli bilge İbn Arabi`nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezinin öyküsü. Kartallar gibi kimsenin uçamadığı sarp kayalıklarda gezinen, hiçbir faninin kanat çırpamadığı göklerde uçan bir arifin serüveni. Bu öykü, kâmil insanın hikayesidir. Macera, büyük alemin minyatür hali olan kamil velinin macerasıdır. Anlatılara sığmak istemeyen bu kozmik öykünün dilini bize, Yunus anlatıyor ancak:
Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası
Yıll
Sadık Yalsızuçanlar Harakanlı bilge Ebul-Hasanın yaşamını çarpıcı bir dille anlattığı yeni kitabı Cam ve Elmas ile yeniden okuyucusuyla buluşuyor. Karstaki Harakani dergâhında geçen olaylar, kente bir belgesel filmin çekimleri için giden ekipteki kameramanın gözünden daha doğrusu, kalbinden- anlatılıyor. İki epigraf ile açılıyor Cam ve Elmas; biri Ebul-Hasan Harakaninin ta kendisinden: Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar. Aynı Harakanlının kendi hayatı gibi.
İkinc
Sadık Yalsızuçanlar, ilk romanı Yakazada bir taşra kasabasında sıkışmış hayatları, parçalanmış benlikleri, Türkiye tarihinin kırılma noktalarında savrulan dünyaları anlatıyor. Uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen ruhların geride bıraktıkları aşklar, kırılmış umutlar, kendi içinde yolculuğa çıkan kahramanın hikâyesinde gün yüzüne çıkıyor.
Sadık Yalsızuçanların bütün öyküleri Sadık Yalsızuçanların ipek kadar hafif ve ince dilinden, gerçek kadar ağır ve yoğun öyküler bu kitapta bir araya geliyor. Sırlı Tuğlalar, Garip, Ayan Beyan ve Güzeran. Her biri birden fazla baskı yapmış, okuyan herkesin ruhunda, zihninde iz bırakmış bu öyküler bir araya geliyor ve Sadık Yalsızuçanların tüm öykülerini toplayacak üç cildin biricisinde okura ulaşıyor. Yalsızuçanlar'ın hikayelerinin temelini oluşturan masal/tasavvuf/sürrealizm üçlüsü ve metafizik arayış geri
Biz sarhoşken henüz üzüm yaratılmamıştı Biliyorum her şarap anıldığında, her şarap şişesine bakıldığında, her üzüm hasadı yapıldığında tuhaf bir biçimde ruhum ordaymışçasına beni anıyorlar. O şarabın etkisiyle sarhoş olmadım ben. O şarabı hiç ağzıma sürmedim. Onun tadını da bilmem. Kırmızı, beyaz, pembe, kızıl, eski, yeni, ne zaman ve nasıl yapılırsa yapılsın, nasıl içilirse içilsin hiçbir şarapta bir izim, bir gölgem yok. Yine de herkes beni anıyor şarap denince.
Şarabı sarhoş edici bir içki olarak tatmama
Evimizde yalnızlığa düşemediğim bir mazgal var. Teknoloji tütüyor. Halıdaki geleneği koklayamıyorum. Konuşunca musiki gibi söyleyip, yazınca hat gibi çizemiyorum ruhumun açık uçlarını. Sokaktan evime çürümüşlük sızıyor. Beynimdeki uğultu gece olunca taşıyor, kendime uygun bir sevinçle uyuyamıyorum. Kargaşadan uzak bu dekoratif tasarımda ansızın karşımıza korku ve acıyla inşa edilmiş görkemli bir darağacı çıkıyor. Dudaklarından sızandan anlaşılıyor; az önce kan içmiş olmalı. Vampir... Kalbi özenle yok edilmi
Varlığı anlamlandırma çabasındaki bir modern zaman dervişi, eşya ve olaylara nasıl bakar?
Altı yılda bitirdiği hukuk eğitimine metelik vermeyip hayatını kaleme, kağıda, hüsnühatta adayan dervişin irfan yolculuğu... Hayata bir derviş ve bir çocuk hayre-tiyle yaklaşan hattat...
Pencereye gitti, perdeyi araladı. Kuşbakışı baktı. Bir şey göremedi. Kışbakışı baktı, donuk bir hayat gördü. Kasbakışı baktı, şiddetli bir hayat gördü. Kurtbakışı baktı, siyah beyaz gördü. Koçbakışı baktı, ot gibi bir yaşam gördü. Körb
Man does not know the mystery of being
or its substance, no one knows why or how,
although everyone mutters endlessly
no one knows the value of its essence
omar khayyam
I was not something that was called to mind in a moment of eternity.
This is how my story started.
In those times, grapes had not been created yet, but I was already drunk.
I say, in those times, because time was a moment.
In those times, I didnt know that a moment was infinitely divisible.
A friend told it to me. A friend who had accompani
Hayalini ele al, benimle gel dedi Yeşil Gözlü Adam.
Papağan, Önce yolu betimleyin. dedi, Önce kuşatın, sonra betimleyin.
İşte dedi Yeşil Gözlü Adam, onu dinlemiyormuş gibi; bir daire çiziyorum çevresine, artık hiçbir yere kaçamaz.
Yüzyıllarca ulu bir sultanın girdiği sulardan şimdi şehre bulanık bir iç sıkıntısı akıyordu. Zamandan soruyorum. dedi Papağan.
Soru insanın meşruluğunun simgesidir. dedi Yeşil Gözlü Adam. Bunu da anlatıcıya bırakalım. Halbuki tahkiye fikrinden çoktan vazgeçmişti. Eğer kaçınılmaz i
Toplam 58 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.