Dinle, diyanetle, dinî düşünce ve dinî hayatla alakalı meselelerde Cumhuriyet idaresi ve ideolojisi Osmanlı son döneminin bir devamı mı yoksa bir kırılma ve sapmaya mı işaret ediyor? Lozan sonrası Milli Mücadele ruhundan bir kopuş mu? Cumhuriyet inkılaplarının tamamı niçin doğrudan dinle irtibatlı alanlarda cereyan ediyor? Laiklik mevzuatı ve uygulamaları bugün dahil, bir asırlık Cumhuriyet tarihi boyunca niçin ısrarla muğlak ve müphem bırakıldı? Türk usulü laiklik ve buna bitişen/bundan ayrışan dindarlık a
Milliyetçilik-Türkçülük düşüncesi ve hareketinin ilk
tezahürleri XIX. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkmakla
beraber siyasî karşılıkları da olan müstakil bir akım
haline dönüşmesi II. Meşrutiyet sonrasında oldu. 1908
öncesinde Türk matbuat hayatının ve gazeteciliğin
gelişmesi, ulaşım-iletişim imkânlarının artması, Türkçe
eğitimin inkişafı, memuriyette Türkçenin aranması,
Türkçe dilbilgisi kitaplarının, Türklerle ilgili risâlelerin
neşri, sade Türkçe arayışlarının ders kitapları ve
basın sayesinde
Cumhuriyet devrinde yaşamış, medrese eğitimi almış, dinî hizmetlerde bulunmuş hocaların ve şeyhlerin kalemlerinden çıkma hatırat ve hal tercümesi kitapları hayli az sayıda. Bu azlık, laiklik anlayışı ve uygulamaları başta olmak üzere Cumhuriyet inkılaplarının ve ideolojisinin hocalar, şeyhler ve onların etrafında kümelenen insanlar tarafından nasıl anlaşıldığı, hangi argümanlarla meşrulaştırıldığı, ne tür karşı veya paralel tepkiler gösterildiği, din eğitimi kademelerinin kimler vasıtasıyla ve hangi şa
Bir Felsefe Dili Kurmak Kısa Özet
Bu eser, "19. ve 20. yüzyılda modern batı felsefesi ve biliminin terimleri Osmanlı dünyasına nasıl ve hangi kıstaslarla intikal etti?" sorusuna cevaplar arayan bir çalışmadır.
Darülfünun`da Felsefe grubu hocası ve 2. Meşrutiyet devrinin ortalarında kurulan Istılahat-ı İlmiye Encümeni üyesi Babanzade Ahmed Naim Bey`in terim tartışmaları bu sahada en geniş ve en seviyeli metinlerdir. Bu tartışma metinleri bir felsefe sözlüğü standardında ve döneminin diğer felsefecileri v
İçimden Geçen Günler Kitap Açıklaması
Zamanın farkına varmak, gelip geçen günleri farkındalıklarla zenginleştirmek, anlamlı, güzel ve zevkli hale getirmek yahut ağırlıklarını, yüklerini hissetmek, hesabı verilebilir kılmak zor iş. Halbuki insan olmak biraz da bu sorumluluğu üstlenmek demek.
Günün, zamanın bereketinden bahsedenler herhalde bu farkındalıklara da işaret ediyorlardır. “Bir gününüz bin olsun” kelâmını yüzüne nur yağmış, ağzı dualı bir köylü kadından duymuştum. Hevesle, içten gelen yakarış
İstiklâl Marşı sadece hissiyatı ve lirizmi yüksek azametli bir şiir değil, o aynı zamanda döneminin ana temayüllerini veren, temel problemlerini tartışan ve güçlü toplumsal karşılığa sahip büyük bir “fikir metni”. Ölüm kalım mücadelesinin verildiği bir kriz ve geçişdöneminde varlık alanına çıkmışve zaferi, çözümü mümkün kılan kuvvetli unsurlardan biri olmuştu. Büyük ve imkânlı metinler böyledir… Kalemin kılıç yerine geçmesi ve düğümleri çözmesi gibi… Sonra çok tekrarlandı ama 1924’te
İlim olsun da bilmesin, tarih olsun da hatırlamasın; olacak şey midir bu!? Evet öyledir, ilim her şeyi bilmez, tarih her şeyi hatırlamaz. Gelişigüzel şeyleri veya önümüze getirilenleri değil de bir şeyleri bilmek ve hatırlamak için bir iradenin, bir davanın ve iddianın, bir hayat tarzı arayışının kuvvetli bir unsur olarak devreye girmesi lazım. Neyi, ne kadar, nasıl bileceğimiz; neleri, niçin, ne ölçüde hatırlayacağımız, nihayet önceliklerimizin ne olacağı soruları da çok mühim. Ayrıca bu sorular ve cevapla
Bu kitap ilk baskısı 2005 yılında yapılan Sözü Dilde Hayali Gözde'nin ikinci cildi sayılır. Tanıdığım, istifade ettiğim, farklı hususiyetlerini önemsediğim yahut bazı tecrübelerini, davranış biçimlerini, düşüncelerini kaydetmeyi vazife telakki ettiğim zevattan, hocalarımdan, dostlardan birkaçı... Onları bende bıraktıkları kuvvetli ve bereketli intibalarla, bir kısmı aynı zamanda ağır ve zevkli ihsaslarla, işaretlerle, emanetlere riayetle yazmaya çalıştım.Hatırat ve portre metinleri yazarının ötesinde ve şah
Yusuf Karali hoca Osmanlıdan Cumhuriyete intikal eden. iki dönemin de zorluklarını ve imkânlarını gören bir nesle mensup. Zekâsı ve çalışkanlığının da yardımıyla iyi yetişmiş. Fakat Birinci Dünya Savaşı şartlan, ardından gelen sıkıntılı yıllar, nihayet 1924 yılında medreselerin kapatılması öğrendiklerini öğretme ve mesleğini icra etme imkânlarını elinden almış, statü ve otoritesini geçersiz kılmış, nihayet onu Rize'nin sınırlı şartlarına mahkum etmişti. Çokpartili hayata geçişle birlikte dinî hayatta ortaya
İslâmcılık düşüncesi ve hareketi, her hâlükârda Müslüman ve İslâmî kalmak şartıyla modernleşme süreçlerinin nasıl göğüslenebileceği veya içerilebileceği sorusuna cevaplar arayan, batılıların ve oryantalistlerin İslâm'a ve Müslümanlara yönelttikleri tenkitleri (saldırıları) karşılayan, bunun için mücadele eden bir düşünce ve akım olarak tanımlanabilir.
Siyaset alanı İslâmcılık düşüncesinin büyük parçalarından sadece biri. Diğer büyük parçalarla irtibatları kurulabilirse ancak tam olarak anlaşılabilir ve kuş
İlk Rize müftüsü Mehmet Hulusi Efendi (Alemdar), Mustafa Kemal Paşa'ya, 1924 sonbaharında Karadeniz seyahati sırasında verdiği dilekçe ile tarihe geçti. Dilekçesinde medreselerin açılması veya yeni eğitim sisteminde medreselerden de yararlanılmasını teklif ediyordu.
Bu çalışmada Hulusi Efendi'nin hayatı, dilekçe hadisesi ve bunun Türk inkılap tarihi metinlerine yansıması ele alınıyor.
Müftü Efendi'nin 1949 yılı Hac hatıraları ise türünün nadir örneklerinden biri olarak kitabı tamamlıyor.
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında. Yazar adı belirtilmeden Mısır'da, İttihatçı çevrelerin neşrettiği Ulema-yı Din-i İslâma Davet-i Şer'iye risâlesinin peşinde olmamız da bu yüzden. Vasıfsız bir özeti vardı kitaplarda? Peki ya kendisi?Yola yani aramaya koyulduk. Özege merhumun kataloğunda iki baskısının künyesine işaret ediliyordu ama İstanbul kütüphanelerinde varlığına tesadüf edilemedi, Ankara Milli Kütüphane'den de menfi cevap geldi. Bu ilk işaretlerin aç
Zafer değil sefer yahut muvaffakiyet değil hareket ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir.
Akar suya umman çoktur. Yunus Emre'nin Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar mısraı da bunu anlatıyor. Dağlarda tük
Zafer değil sefer yahut muvaffakiyet değil hareket ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir.
Akar suya umman çoktur. Yunus Emre'nin Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar mısraı da bunu anlatıyor. Dağlarda tüken
Bir ilim adamını, bir yazarı, bir sanatçıyı görsel malzeme üzerinden, ondan geride kalan fotoğraf, kartpostal, çizim, not, mektup, kartvizit, müsvedde, imzalı kitap, resmi ve hususi evrak, kapak eskizi... gibi malzemeyi merkeze alarak anlatmak ne kadar doğru, yerinde ve yeterli bir hareket olur?
Vasıflı görsel malzeme bir biyografiyi, onun etrafındaki hareketleri, hissiyatı ve çevreyi, kısaca bir tarihi, bir ruh dünyasını anlayıp kavramak, onu yazıp anlatmak, inşa etmek için verimli ve tamamlayıcı imkanla
Bir makaleyi aramak, bir kitabın izini sürmek bir meselenin peşinde olmaktır aslında. Yazar adı belirtilmeden Mısır'da, İttihatçı çevrelerin neşrettiği Ulema-yı Din-i İslâma Davet-i Şer'iye risâlesinin peşinde olmamız da bu yüzden. Vasıfsız bir özeti vardı kitaplarda... Peki ya kendisi?
Yola yani aramaya koyulduk. Özege merhumun kataloğunda iki baskısının künyesine işaret ediliyordu ama İstanbul kütüphanelerinde varlığına tesadüf edilemedi, Ankara Milli Kütüphane'den de menfi cevap geldi. Bu ilk işaretleri
Makyavel'den çevirdiğin bütün parçaları okudum. İlk on sayfada yeni olan pek fazla bir şey göremedim, fakat gelişeceğini ümit ediyordum. Bir sonraki on sayfa daha iyi değildi. Sonuncusu ise bütünüyle alelade. Machiavelli'den öğrenecek fazla bir şeyim olmadığını görüyorum; [siyasi] hileye dair onun bildiklerinden daha fazla malumat sahibiyim. Onu tercüme etmene artık gerek yok.
Bu sözleri Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, mütercimi olan Türk Ermenisi Artin'e söylüyor. Ne zaman? Osmanlı Devleti dahil
Makyavel'den çevirdiğin bütün parçaları okudum. İlk on sayfada yeni olan pek fazla bir şey göremedim, fakat gelişeceğini ümit ediyordum. Bir sonraki on sayfa daha iyi değildi. Sonuncusu ise bütünüyle alelade. Machiavelli'den öğrenecek fazla bir şeyim olmadığını görüyorum; [siyasi] hileye dair onun bildiklerinden daha fazla malumat sahibiyim. Onu tercüme etmene artık gerek yok.
Bu sözleri Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, mütercimi olan Türk Ermenisi Artin'e söylüyor. Ne zaman? Osmanlı Devleti dahil İs
Toplam 58 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.