Antik Çağ nedir? Atina demokrasisi nasıl işledi? Romalılar hangi tıbbi bilgilere sahiplerdi? Roma İmparatorluğu neden çöktü? Yunan trajedi ve komedyalarının siyasi bir işlevi var mıydı? Köleler ve azat edilmişlerin yaşamları nasıldı? Bir çocuğun doğumunda hangi kutlamalar yapılırdı? Hıristiyanlığın yükselişini kolaylaştıran faktörler nelerdir?Stefan Rebenich en önemli 101 soruya bazen şaşırtıcı yanıtlar verirken her bir sorunun yanıtı bir sonraki soruyu merak etmenizi sağlıyor. Antik Çağ’a dair bilmek isted
Nazi-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması’nın imzalandığı, Fransa’nın birkaç hafta içinde çöktüğü, Mihver güçlerinin hızla ilerlediği bir dönemde bağımsızlığını yakın zamanda kazanmış Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na girmemek için büyük bir gayret gösterdi. Denge Oyunu, iktisadi ve askerî açıdan eli zayıf olan Türkiye’nin bu dönemde nasıl bir dış politika izlediğini oldukça ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Nazi-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması’nın imzalandığı, Fransa’nın birkaç hafta içinde çöktüğü, Mihver güçlerin
Cumhuriyet dönemi, Tanzimat ve II. Meşrutiyet döneminde başlayan modernleşme akımının ete kemiğe büründüğü bir devre tekabül eder. Bu inkılaplar çağının mühim başlıklarından biri de kadındır. Tanzimat döneminden itibaren dile getirilmeye başlanan “kadın” konusu, Millî Mücadele döneminde kadınların gösterdiği büyük çaba ile farklı bir noktaya taşınır. Savaşta gösterilen büyük kahramanlıklar Cumhuriyetin ilanı ile birlikte siyasi, hukuki haklarla kuşatılan eğitim ile yüceltilen kadınlar için bir başlangıç nok
Su ile olan ilişkimizin kökleri çok uzak geçmişe dayanır. Tarih öncesi avcı-toplayıcılar için, nerede su bulacağını bilmek ölüm kalım meselesiydi. Bronz Çağı öncesinin büyük köyleri sulama tekniklerinin geliştirilmesi sayesinde Antik Çağın büyük kent devletlerine dönüştü. Orta Çağ Avrupa’sı ve ardından Sanayi Devrimi su yönetimiyle ilgili sorunlara dâhiyane çözümler buldu ve suyu alınıp satılan bir meta haline getirdi. Kısacası her insan kültürünü su ile kurduğu ilişki biçimlendirdi. Günümüzde ileri teknolo
Batı'da, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, medya araç ve ortamlarının da dünya gündemine hızla girmesini beraberinde getirmiştir. 20 ve 21. yüzyılda bu medya araçlarının internet teknolojileri ile birleşmesi ise genel anlamda “dijitalleşme” kavramıyla ifade ettiğimiz tekno-kültür çağını başlatmıştır. Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0'ın konuşulduğu günümüz dünyasında Türk kültürü ve medeniyeti Türkiye merkezli bakış açısıyla kendini konumlandırmaya çalışırken, aynı zamanda Türk dünyası coğrafyasıyla b
“Aklın ölu¨mu¨ kavradığı andan itibaren ölu¨m tu¨m insani varlığa egemen olmuştur” diye başlar Altay Türklerinde Ölüm. Bugün tıbbileşmiş zihinlerimizle ölümü yaşamın yokluğu olarak görüyor, ölmeyi eksilme olarak tecrübe ediyoruz. Modern öncesi toplumlarda ölüm –Altay Türklerinin inanışında da tezahür ettiği şekliyle– yaşamın değillenmesi değil, farklı bir surette devam ettirilmesidir. Ölüm topluma aittir, çünkü ölenler ve gittikleri diyar da toplumun devamıdır. Büyük Türkolog Jean-Paul Roux, uçsuz bucaksız
Fakirizm ismini duyan okuyucumuz, “yeni bir ideoloji mi çıktı nedir?” diye hayrete düşebilir, haklı olarak taaccüp edebilir. Hayır, fakirizmin fakir fukaranın hakkını savunmak gibilerinden bir siyasal ideoloji olduğunu sanmayınız.
Türkistan, İran ve Hindistan Alt Kıtası gibi farklı kültürlere sahip üç mühim bölgenin kesiştiği bir alanda yer alan Afganistan bugün de yeryüzünün en fakir ve altyapı açısından en sorunlu ülkelerinden biri olmaya devam etmektedir. Ülkede demokratik bir yapı kurulduğu söylenemeyeceği gibi hem İslami radikallerin hem de ‘savaş lordları’ denilen yerel aşiret liderlerinin toplum üzerindeki baskısı bugün de hissedilmektedir. Çeşitli uluslararası cihatçı hareketler dün olduğu gibi bugün de Afgan gençliğini kendi
Türkler, çeşitli zamanlarda, çeşitli büyüklüklerde kalabalıklar hâlinde Avrupa'ya akınlar düzenlediler. Avrupalılar, yüzyıllar boyunca Türk akınlarına maruz kaldılar. Margaret Meserve, elinizdeki kitapta, söz konusu akınların kendilerini değil yankılarını, ta İskitlerden başlayarak Türklerin, Rönesans düşüncesinde nasıl algılandıklarını, Türklerin Troyalılardan geldikleri iddiasının kökenlerini, bu iddiaların zaman içerisinde nasıl değiştiğini ve halkların kökenlerinin onların çağdaş siyasi karakterleri hak
1893 yılında Hazar’ın doğu kıyılarından doğuda Tanrı Dağları’na ve Çin işgali altındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ve güneyde de Afganistan ve İran sınırına kadar Rusya tarafından tümüyle işgal edilmiş durumdaki Türkistan 1917 Bolşevik Devrimi’yle birlikte yeni ve daha keskin bir kavurucu rüzgârın etkisi altına girer. Bu kavurucu rüzgârın etkisinin Türkistan ve orada yaşayan Türk toplulukları üzerinde nasıl bir etki meydana getirdiği ve o coğrafyada ne tür gelişmeler yaşandığı hemen her yerde merak konus
Yusuf Akçura, İdil (Volga) üzerindeki Simbirsk şehrinde doğdu, küçük yaşta İstanbul'a geldi, Osmanlı askerî terbiyesi aldı. Ancak, cesur atılışları yüzünden sürgüne gönderildi. Sürgünden Paris'e kaçtı ve orada zamanın
Eski İstanbul’da Matbuat Hayatı, Sermet Muhtar Alus’un 1931-1950 tarihleri arasında, kaleme aldığı eski İstanbul’un matbuat hayatı ile ilgili yazılarını bir araya getiriyor. Bu yazılar farklı tarihlerde Akşam, Yeni Sabah, Son Posta, Tasvîr-i Efkâr gazetelerinde ve Aydede mecmuasında yayınlanmıştır. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde kurşun kalem, dolma kalem, mürekkep, daktilo gibi yazı malzemelerini anlatan yazılar yer alıyor. İkinci bölüm ise Matbuata Dair Mekânlar, Kelimeler ve Darbımeseller, G
Edige Kırımal'ın, İkinci Dünya Savaşı sonrasında o zamanki Batı Almanya'nın Münster Üniversitesinde savunduğu doktora tezi “Der nationale Kampf der Krimtürken”, 1952'deki Almanca neşrinden 70 yılı aşkın bir zaman sonra çok titiz
Barut Avrupa'nın icadı değildir fakat Avrupa ve Batı dünyasının icadı barutun gücü sayesinde olmuştur. XIV. yüzyılın sonunda ortaya çıkan ilk ateşli silahlar XVI. yüzyıla gelindiğinde tamamen sistemleşti ve Avrupa'nın okyanus ötelerini kolonize etmesinde belirleyici oldu.
Osmanlılar bu süreci baştan itibaren yakından takip ettiler ve bu sayede XVI. yüzyıl sonuna kadar sınırlarını muazzam ölçüde genişlettiler. Hindistan ve Endonezya gibi ulaşılması ve kontrolü güç uzaklıklara da ateşli silah deneyimlerini a
Prof. Dr. Necati Demir'in bu çalışmasında konuyu tarihî bir zemine yerleştirebilmek için öncelikle Türgişlerin Köktürk öncesi atalarından bahsedilmiştir. Daha sonra “Köktürk Devleti” ve “Batı Köktürk Devleti” hakkında bilgi verilmiş, “Türgiş Devleti'ni Oluşturan Boylar”, “Türgiş Devleti” ve “Türgiş Devleti Dönemi'nde Kültürel Hayat” konuları incelenmiştir.
Türgiş, Batı Köktürk Devleti'ni oluşturan Onok boylarından birinin adıdır. Adına ilk olarak 651'de Çin kaynaklarında, İl
Halil İnalcık, kronolojik sıralamayla derlediği makalelerinden oluşan Osmanlı Deniz Egemenliği’nde, aynı zamanda bir deniz imparatorluğu olan Osmanlıların, başlangıcından 17. yüzyıl ortalarına kadar seyreden denizlerdeki varlığını, mücadelelerini, askeri ve teknik gelişimini ilk elden kaynakların ışığında ele almaktadır. İnalcık, beş ana başlık altında topladığı makalelerinde, denizci gâzi beylikleri zamanından imparatorluğun Akdeniz ve Karadeniz’de nasıl büyük bir deniz gücü haline geldiğine, Fâtih Sultan
Avrasya’nın çeşitli yerlerinde 45.000 yıl öncesine uzanan, iri vücutlu ve yüzü olmayan nadir ve değerli kadın heykelcikleri keşfedildi. Bu yontular Venüs heykelcikleri olarak biliniyor. Peki bu eserlere ilham veren kadınlar gerçekte neye benziyordu? 150 yıl boyunca araştırmacılar tarihöncesindeki kadınların günlük yaşamlarına dair hiçbir arkeolojik bilgi sunmadılar ve toplumdaki yerini hafife aldılar. Hatta bu kadınlar klişelere hapsedildi: Erkekler avlanır, maceralara atılır, icat eder, yaratır ve çizerken
Kudüs insanların hayal güçleri üzerinde muhtemelen dünyadaki herhangi bir şehirden daha fazla etki yaratmıştır. Yahudiler dışında Hristiyanlar için Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, Müslümanlar için de Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği yer olduğu inancıyla önem taşıyan Kudüs’ün sembolik gücü o kadar fazladır ki gelecekte Orta Doğu’da kapsamlı bir barışın önünde en önemli engel olarak durmaktadır. Michael Zank bu kapsamlı metinde tarih öncesi dönemden günümüze dek şehrin çalkantılı tarihinin izlerini sürüyor. Kud
Mustafa Asım Çalıkoğlu kendi ifadesiyle, “bugün Cumhuriyet güneşinin nuru içinde hür hava teneffüs eden demokrat Türk evladına, baba ve dedelerinin daha dün denecek kadar kısa zaman içindeki hayat şartlarını göstererek kendilerindeki enerjinin tükenmezliğine güvenlerini artırmak” için kaleme alır hatıralarını. 20 Nisan 1953’te “İstibdattan Cumhuriyete” başlığıyla Son Posta gazetesinde yayımlanmaya başlayan yazılarının birinci kısmı, o zamanki İstanbul’un çehresinden memleketin iktisadi ve ticari durumuna, o
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 1-20 /
Aktif Sayfa : 1
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.